Damağımdaki domates fidesi

Biz insanoğulları ne kadar dayanıklıyız! Ne kadar acıya meyyal!

Haberin Devamı

Geçen perşembe Hürriyet gazetesinin çalışanları için düzenlediği söyleşinin konuğuydum. Ayda bir, kendi alanında tanınmış bir profesyoneli çağırıp soru yağmuruna tutuyorlar. Bu defa ben fakiri davet etmeyi uygun bulmuşlar. Bayramlıklarımı giyip gittim. Kıdemli büyüğümüz Doğan Hızlan beyefendinin konuğu takdimiyle başladı söyleşi -usulleri böyle- sonra herkes eteğindeki taşı döktü. Sordular da sordular. Dilimin kemiğini eze eze, mümkün mertebe yanıt yetiştirdim muhterem zevata. Oturum bitti, karşılıklı teşekkürler edildi, toplantının anısına bir de armağan sundular sağ olsunlar. Armağan ince. Dünyaya geldiğim 12 Eylül 1965 Pazar günü -pazar taşkınlıklarım bundan sebep belli ki- yayımlanan Hürriyet gazetesinin baş sayfasının bir nüshası. Çerçevelenmiş, zarif, afili… Yeni bir dramatik nesne daha kazandı kişisel envanterimiz. Tatlı değil mi?

Haberin Devamı

Damağımdaki domates fidesiBAŞ SAYFA

O baş sayfa, çalışma odamda masaya yakın, sırtını kitaplığa yaslamış yerini benimsemeye çalışıyor şimdi. Bir tür doğum belgesi gibi. Arada bir sayfadaki irili ufaklı başlıklara gözüm değiyor: “Dışişleri Bakanı Hasan Işık Karaşi’ye gidecek” O vakitler ‘Karaşi’ diye yazıp okuyormuşuz Pakistan’ın Karaçi’sini. ‘Papandreu Atina’lıları Kırala karşı tahrik etti” deniyor bir diğer başlıkta. ‘Kırala’ karşı ahaliyi kışkırtan bu Yorgo; geçenlerde Gezi Parkına kendi elleriyle özgürlük ağacı diken Yorgo Papandreu’nun dedesi olan Yorgo. Şu da matrak bir başlık: ‘Yuhalanan güzellerin bazıları, paviyonlarda çalıştıklarını itiraf etti.’ Paviyon mu? Yenikapı’da bir gazinoda düzenlenen güzellik yarışmasına katılan kızlardan ikisinin pavyonda çalışan ‘konsumatrisler’ olduğu haber edilmiş! Hımmm!
Eskiden soğuk algınlığı tedavisinde kullanılan Gripin hapları vardı. Kutusu tutmak için küçük, içinden çıkan tek hap ise yutmak için büyüktü. Bütün başlıklar arasında Gripin kutusu boyutunda bir tanesi, başlı başına bir yazı konusu: ‘Ağzında domates fidesi yetişti.’ Haberin tam metni şöyle: “LONDRA (A.A) İngiliz … dergisinin -derginin ismi okunamaz düzeyde silikleşmiş ya da göz muayenemin zamanını geçirmişim- bildirdiğine göre, uzun zamandır ağzında ağrılar hisseden bir kadına yapılan muayene, hastanın takma dişlerinden birinin altında kalan bir domates çekirdeğinden damağına doğru küçücük bir domates fidesinin yetiştiğini ortaya koymuştur.” Haber diye buna derim işte. Bu havadis yazıya değil, en azından bir kısa filme konu olmayı hak ediyor!

Haberin Devamı

DAMAK ÇATLATAN

Bakar mısınız? Afiyetle gövdeye indirilmekte olan bir domates lokmasından firar eden bir çekirdek, adresini şaşırarak, damakla takma dişin veya işte protezin arasına yerleşiyor, yerini beğeniyor, orada filizlenip serpiliyor. Giderek fideye evrilip oradan damağa yürüyor! Bu süreçte sahibi damakta uç veren ağrıya aldırmıyor. Ta ki ağrı; günün birinde damağını çatlatana dek…
Biz insanoğulları ne kadar dayanıklıyız! Ne kadar acıya meyyal…
Çürümüş ezberleri çiğner dururuz bir ömür boyu. Tükenmiş, işlevini yitirmiş öğretilerin en çalışkan öğrencileri olmayı başarır, dahası çocuklarımıza aktarmayı da görev belleriz nesiller boyu. Zulmü sessizce göğüsleyip zalime alkış tutmakta sakınca görmeyiz. Sevip sevilmemeye katlanır, seveni çiğneyip bizi sevmeyene adarız şiirlerimizi. Acılarımızı vitrine dizer, başkalarının acılarından yüz çevirebiliriz. İşimize gelmeyen doğruları görmezden gelir, yanlışlarımızı kutsayabiliriz. Bedenin acılarını baş tacı eder, ruhun acılarını yok sayarız bazı zaman. Kendi kutsallarımıza toz kondurmazken, berikinin kutsalına dil uzatabiliriz pervasızca. Sureti haktan görünür, haksızlığa afili kulplar takarız ucu eteğimize dolandığında. Kırıp onarmamayı, yıkıp yapmamayı, ezip geçmeyi, muhtaç olana el vermemeyi sindirebilir, eksikliğimize mazeret düzeriz. Hayatın ideolojisine sırtımızı dönerken, ideolojilerimize hayat uydururuz. Saflaşa saflaşa saflığımızı yitirir de yine tribüne oynamaktan vazgeçemeyiz.
Yapar eder, oturur ağlar, yarın yeniden düne başlarız. İflah olmaz bir yolun kaldırım taşları gibiyiz. Bağıra bağıra serpilen, çatlata çatlata yolunu bulan damaktaki domates fidesi gibi. Önce damakta, sonra yürüyüp yutakta dallanan, beyni, göğsü, bedeni, benliği saran zehirli bir sarmaşık gibi…

Haberin Devamı

GEÇMİŞ GEÇMİŞTİR ASLINDA!

Peki umut? Var! Umut var! Aşk var! Saygı, sevgiyi icat ettik. Kırıp dökerek de olsa birlikte yaşamaya gayret ediyoruz hâlâ! Güzeli çirkiniyle bu binaları, bu köprüleri, yolları biz inşa ettik. Gemiler yüzdürdük, uçaklar uçurduk. Küçük makineler yaptık ellerimizle, küçük makineler yapan büyük makineler inşa ettik. İnsan kendini onarabilen bir mahluk. Kendimizi de her gün yeniden inşaa edebiliriz. Sürüleşmeden bir arada yaşama ülküsünü gerçekleştirmeye hâlâ uzak değiliz. Dişimizin altına yerleşen, bedenimizi ve ruhumuzu çatlatıp tüketerek serpilen her türlü biyolojik ve ruhsal asalağı söküp atabilecek aklımız ve manevi gücümüz var. Umut vardır ve tamamlanmış ilk nüshamızdan beri türümüzün sadık yoldaşıdır.
Doğduğunuz günün gazetesini bulup göz gezdirmenizi öneririm. Geçmiş geçmemiştir aslında. Kaybolup uzaklaştığınızda kendinize dönebileceğiniz bazı ipuçları -sinir uçlarını ya da- bırakmıştır bir yerlere. İşaret taşları gibi. Umut kırıntıları…
Umutsuz kalmamanızı, kaybolmamanızı, kaybolduysanız içinizdeki kırıntıları takip ederek bir an evvel dönmenizi dilerim…

Yazarın Tüm Yazıları