Dağlardan damarlara süzülen ölüm

Ahçının da yamağının da okuma-yazması yoktu. Tora Bora Dağları’nda, katır sırtında bir mağara mutfaktan diğerine giderek hayatlarını kazanıyorlardı. Her türlü araç-gereç ve malzemeyi sağlamak işverenin göreviydi. Ahçı, sadece plastik leğenle maşrapanın kırmızı olmasında ısrarcıydı.

Kulaktan dolma bilgi ile üstelik 70 kilo afyon için sadece bir çay bardağı aseton kullanarak, sipariş edilen esmer ya da beyaz eroini, değme kimyacının kolay kolay ulaşamadığı bir saflıkta elde ediyordu. Yeter ki hava kuru olsun.


Çıplak ayaklı çocuklar, burkalı kadınlar, katır kervanları, geçen yıl Afgan ahçıların sentezlediği 500 ton eroini, başta Tacikistan olmak üzere, komşu ülkelere geçirdiler. Gerek Afgan gerekse diğer ülke polis ve askerleri kaçakçılıkla mücadele için ellerinden geleni yapıyorlar.

Üç yıldır, her sefer beline sardığı 20 kilo eroin ile Tora Bora tepelerinden sınır ötesine delta kanatla süzülenlerden biri, bu ağustosta Tacik askerler tarafından nihayet düşürülebildi.

Şimdilerde, dünya piyasalarında bulunan eroinin çok büyük bir bölümü Afganistan kaynaklı. Bu ülkede ekilen haşhaştan, önce ham afyon elde ediliyor, daha sonra ileri ülkelerde üretilen kimyasallar kullanılarak diasetilmorfin, yani eroin sentezleniyor. Elden ele geçen ürün, Moskova, Frankfurt, Londra, İstanbul ve Bangkok gibi kentlerde gramına 80-100 dolardan alıcı buluyor ve parmakla sayılacak kadar az sayıda ‘uyuşturucu lord’u 65 milyar dolar düzeyinde satış yapıyor. Bu sayı, dünya genelindeki kahve satışlarının 10 katı, tütün ürünlerinin 3, içki satışının 2 katı.

BAŞKALE’Yİ BARCELONA’YA BAĞLAYAN İMZA

Son 20 yıldır, uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadelenin başlıca hedefi, kullananı ya da sokaktaki perakende satıcıyı yakalamak ve yargılamak değil, tıpkı sıtma mücadelesinde bataklık kuruturcasına, elde edilen bilgilerden yola çıkarak toptancıyı, imalat yerini ve bunu finanse edeni yakalayarak, örgütleri çökertmek.

Bu amaçla, ele geçen eroin örnekleri arasında bağlantı kurulmaya ve örneğin Barcelona’da satılanla Başkale’de ele geçenin aynı imalatın parçaları olduğu kanıtlanmaya çalışılıyor.

Dünyanın dört bir yanında yakalanan eroinlerin ‘parmak izleri’ ya da ‘imza’larını içeren bir veri tabanı oluşturuluyor. Bu imzalar, yakalanan madde içerisindeki saf eroinin yanı sıra, diğer aktif ve inaktif bileşenlerin niteliği ve miktarlarının saptanması ile elde ediliyor.

Eroin imzasına ilişkin araştırmalar, 1977 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin uyuşturucu ile mücadele birimi olan DEA’de başladı. Günümüzde, Türkiye de dahil olmak üzere, pek çok ülkenin narkotik laboratuvarı, yakaladıkları eroinin imzasını saptıyor.

Bu konuda veri üreten ilk araştırma gruplardan biri Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Kimya Dairesi’dir. 80’lerin sonlarında Faruk Biçer, Münevver Açıkkol ve Zafer Bilgiç ile birlikte Türkiye’de yakalanan eroin örneklerine ilişkin yayınladığımız bulgular, hálá kaynak olarak kullanılıyor. Faruk Biçer, o dönem ek görevle yönettiğim Kimya Dairesi’ne, benden sonra başkan oldu; Münevver Açıkkol, meslek hayatına İstanbul Üniversitesi’nde devam ediyor ve profesör olmak üzere, Zafer Bilgiç ise, ne yazık ki ebediyete intikal etti.

11 MİLYON KİŞİYE 500 TON EROİN

Geçen yıl dünya genelindeki güvenlik birimleri sadece 54 ton eroin yakalayabildi. Bunun onda biri ülkemizde ele geçti. Kalan 500 ton kadar eroini, 5 milyonu Asyalı, 3 milyonu Avrupalı, toplam 11 milyon kadın ve erkek, enjektöre çekti, damarına şırınga etti. Ya da başka bir biçimde kullandı.

Bunlardan binlercesi saatler içinde öldü. Ölümlerini, bilerek ya da bilmeyerek, alışık olmadıkları miktarda etkin madde içeren uyuşturucu kullanmalarına, bir başka deyişle ‘doz aşımı’na bağlayabilirsiniz.

Nitekim, İngiltere’de 2005 başında satın alınan 100 gram malın, 22 gramı eroin iken, Ağustos’ta bu miktar 44 grama yükseldi. Piyasa fiyatında artış gözlenmediğinden, eroin bağımlıları değişikliği fark edemediler ve aynı hacimde madde enjekte ettiklerinden, eskisine oranla 2 misli eroin aldılar.

İstatistiklerde eroine bağlı ölümlerde görülen yükselmenin başlıca nedeni bu. Türkiye’de, son yıllardaki eroine bağlı ölümlerdeki artış da böyle yorumlandı.

SATANLA KULLANANI BAĞLAYAN İMZA

Ancak her ölümü bu şekilde açıklamak kesinlikle doğru değil. Örneğin, eroinin yanı sıra alkol, bir başka yasadışı madde ya da ilaç kullanmış olabilirler. Daha çok kazanç sağlayabilmek üzere eroine eklenen katkı maddelerinden biri, suda çözünmediğinden akciğer, karaciğer, böbrek ya da beyne giden damarlarını tıkamış olabilir. Hatta bu katkı maddesinin kendisi bile zehirli olabilir. Bu nedenle, ölüm sonrası kan, idrar, iç organ parçaları gibi biyolojik örneklerin gerçekleştirilen toksikolojik analizleri çok büyük önem taşıyor.

En az onlar kadar, ölümlerin meydana geldiği yerde bulunan kaşık, enjektör vb malzemenin de incelenmesi çok değerli. Genellikle bunların eroinle bulaşık olup olmadığına bakılır. Halbuki yapılacak daha ayrıntılı bir analiz, bir yandan ölüme tek başına eroinin yol açıp açmadığını aydınlatacağı gibi, diğer yandan istihbarat değeri çok yüksek olan ‘eroin imzası’nı da belirlemeye yarar. Bu bilgi -başka hiçbir işe yaramasa dahi- maddeyi kullanarak ölenle, maddeyi satın aldığı iddia edilen kişi arasında, bilimsel bir delile dayalı bağlantı kurdurur. Ve kanaatimce eroini satan, sadece bu dar kapsamda değil, bir insanın ölümüne de yol açmaktan yargılanabilir.

5 santim saç, 5 aylık geçmiş demek

Hangi yolla vücuda girerse girsin eroin, kimyasal adıyla diasetilmorfin, dakikalar içinde önce 6-asetilmorfine, daha sonra morfine dönüşür. Kodeinli ya da morfinli ilaçlar alındığında ya da çok miktarda haşhaş tohumu yendiğinde, 6-asetilmorfin oluşmaz. Bu nedenle, kanda ya da idrarda 6-asetilmorfin bulmak, eroin kullanıldığının en güvenilir delilidir.

Kan ve idrar analizleri ile kişinin eroin kullanımı hakkında en fazla bir gün geriye gidilebilir. Buna karşılık saç ve vücuttaki diğer kılların içerdiği bilgi, idrar ya da kanın çok ötesindedir. Saçın keratin matriksinde ‘ksenobiyotik’ olarak adlandırdığımız, organizmaya yabancı maddelerin pek çoğu, bu arada uyuşturucular, kalıcı biçimde yerleşir. Yıkamayla, boyatmayla yok olmazlar. Üstelik tıpkı bir teyp bandı gibi okunabilir ve kökten uca doğru her bir santimi, yaşanan yaklaşık bir aya denk gelecek biçimde, hangi maddenin ya da maddelerin kullanıldığını gösterir. Özetle, 5 santim saç, 5 aylık geçmiş hakkında bilgi verir. Kafanız kelse, saçlarınızı kazıtmışsanız ya da ektirdiyseniz, vücudunuzun başka yerlerindeki kıllar da işe yarar.

NEDEN SAÇTA UYUŞTURUCU ARANMASINA KARŞIYIM?

Uyuşturucu maddelerin saçta ‘tutulma’ derecesi, yaşa, etnik kökene ve cinsiyete göre değişir. Esmerler sarışınlara, zenciler beyazlara, kıvırcık saçlılar düz saçlılara, saçlarını doğal biçimiyle tutanlar boyatanlara ve nihayet saçı olanlar, keller ya da saçlarını kazıtanlara oranla daha zor durumdadır. Çünkü onların uyuşturucu kullandığını kanıtlamak daha kolaydır. Tam da bu nedenle, canlılarda birkaç istisna dışında saçta uyuşturucu madde aranmasına kesinlikle karşıyım.

1998 sonbaharında polis; kadınlı erkekli, farklı yaşta, ünlü ünsüz birçok kişinin, biraraya gelerek uyuşturucu alemleri yaptığından şüphelendi. İncelenen kan ve idrar örneklerinden bir bölümü negatif sonuçlanınca, saçta uyuşturucu analizi yapabildiğimizi bildiklerinden, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’ne başvurdular. Saçta uyuşturucu analizlerinin kişiler arası eşitsizliğe neden olduğunu ve elde edilecek bulguların soruşturmayı yanlış yönlendirebileceğine ilişkin kaygılarımızı savcılığa bildirdik ve bu analizleri sadece araştırma amaçlı gerçekleştirdiğimizi açıkladık.

Saçta uyuşturucu analizine olumlu baktığım durumlar var elbette. Örneğin bağımlılık tedavisi gören kişilerin izlenmesi ya da daha önce kullandıkları halde artık ‘temiz’ olduklarını kanıtlamaya çalışan kişilere destek olmak için yapılmalı. İnsanların, gizli gizli çocuklarının saçlarını keserek analiz yaptırmalarına ise tamamen karşıyım.

Daum’un saçları

Uyuşturucu kullanımı konusunda en kapsamlı bilgi saçtan sağlanır ama analiz-yorum süreci zordur ve hálá dünyanın en ileri laboratuvarlarında bile pek çok sorunla karşılaşılır. Sadece saçta madde analizi ile ilgilenen Uluslararası Saç Analizi Derneği’nin yıllık toplantısı, geçen hafta Strasbourg’da yapıldı. Beş oturumdan üçünün metod ve değerlendirme ile ilgili sorunlara ayrılmış olması da, saç analizlerinin delil niteliğinin hálá tartışılır olduğunu gösteriyor. 2002 yılında Almanya’nın Köln, Münih ve Bonn Adli Tıp Enstitüleri’nde görevli üç ünlü profesörü karşı karşıya getiren Christoph Daum’un aylarca süren kokain davası, sorunlara güzel bir örnektir. Daum’un bir miligram saçında 72 nanogram kokain, 1 miligram pubik kılında ise, 2.1 nanogram kokain bulundu. Bunun doğru olması mümkün değildi, çünkü kıllar, saçlardan daha yavaş uzar ve doğal olarak aynı miktar kılda, saça göre daha fazla madde bulunur. 29. celsede, analizlerin yanlış olduğu ortaya çıktı ve saçtaki miktara dayanarak, Daum’un 63 kez kokain kullandığı iddiası böylelikle çürütüldü. Koblenz Federal Mahkemesi, Daum’un ender olarak kokain kullandığını kabul etti. Esasen bu durum, Daum’un zaten mahkeme önünde kabul ettiği bir gerçekti.

Otel odasındaki ölüm

Eroin ölümü deyince, aklıma Charlie Parker, Kurt Cobain gibi isimler geliyor. Bir eylül günü, evinden çok uzakta, sıradan bir otelin, sıradan bir odasındaki genç insanın ölümü ise, eroinle birlikte başka maddeler de kullanan Burçin Bircan, John Belushi ile Janis Joplin’in ölümlerini hatırlatıyor.

Çünkü genç adamın vücut sıvılarında birden fazla yasadışı madde bulundu ve ölümü bunlara bağlandı. Kısacık ama dopdolu bir yaşamın son noktasını, bu maddelerden hangisi ya da hangileri koydu? Bu sorunun cevabı elbette çok büyük önem taşıyor. Ancak benim aslında merak ettiğim başka bir şey.

Her birimizin kardeşi, oğlu, torunu olabilecek bu genç, acaba sadece o gün mü uyuşturucu kullandı? Yoksa daha önceleri de kullanıyor muydu? Eğer öyle ise, ilk kullandığı madde hangisiydi? Uyuşturucu madde ile mücadele edenlerin pek çoğu, bağımlıların genellikle ‘soft’ denilen uyuşturuculardan, eroin gibi ‘hard’ olanlara geçtiğini öne sürerler. Acaba bu insanın deneyimi, bu yaygın inanış ile örtüşüyor mu?

Bu sorunun yanıtı, ölen gencin kanında, idrarında ya da iç organlarında değil, sadece saçlarında gizli ve eğer otopsi sırasında gerektiği biçimde kesilip alınmadıysa, artık toprağın altında.
Yazarın Tüm Yazıları