Curriculum Vitae'm

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Bugünlerde her gazetecinin yaptığı gibi ben de CV'mi (Curriculum Vitae veya bir başka deyişle hal tercümesi kâğıdımı) yeniden güncelleştirdim.

Ne olur ne olmaz diye onu 20 gündür masamın yanında, kedilerin tuvaletininin hemen üzerindeki rafta tutuyorum.

Ama bugüne kadar bir kez bile bunu benden isteyip de okuyan kimse çıkmadı.

Çünkü kimse beni sevmiyor.

Dolayısıyla kendi içinde başlı başına bir mikro sosyoloji olayı olan bu belgedeki bilgileri siz halk kitleleri ile paylaşmak istiyorum.

***

Ağustos 1955 doğumluyum.

Aile içinde doğum tarihim ‘Kara perşembe’ kod adıyla anılmaktadır.

İlkokula dünyadaki bütün çocuklardan tam tamına 30 gün geç başladım çünkü okulda beni döveceklerinden korkmuştum.

Bunun yerine o 30 gün içinde annemden sürekli dayak yedim.

İlkokul hocam okulda son saate kadar kalabildiğim ilk gün anneme ‘‘Bakınız çocuğunuz artık iyileşti’’ diye konuştu.

Gerçi hocanın bu teşhisinin ne kadar da yanlış olduğu olaydan tam tamına 35 yıl sonra ortaya çıktı.

Çünkü yine evden dışarıya çıkmak istemiyorum.

Bu kez de işyerinde beni döveceklerinden korkuyorum.

Ve tahminen birkaç yıl içinde bu kez de Rana beni sopalamaya başlayacak. Gidiş o gidiş yani.

***

İlk, orta, liseyi Ankara Koleji'nde bitirdim.

Kolej marşını sonuna kadar ezberlemeyi başaramayan okulun tarihindeki ilk ve son öğrenci bendim.

Şimdi düşünüyorum da 10'uncu Yıl Marşı'nı da bütün çabalarıma rağmen sonuna kadar ezberleyememem ile kolej marşını hatırlayamamam arasında muhakkak bir nedensel bağlantı olmalı.

Tabii şu da bilinmeli ki bu CV'yi okumak için kıymetli vakitlerini harcayacak önemli insanlar (halkı kastetmiyorum) talep ettikleri takdirde hem kolej marşını hem de 10'uncu Yıl Marşı'nı baştan sona ezberlemeye hazırım.

Hatta bu kıymetli insanlar transfer ücretimi yüksek tutarlarsa gerekirse iki marşı da dünyada en güzel, belki de Placido Domingo kadar bile güzel okuyacak insanın ben olacağıma da yemin ediyorum.

***

Lise son sınıfa kadar kırık notum olmadı.

O yıl yazın benden üç yaş büyük olan bir kıza âşık olduğuma kendi kendimi ikna etim.

Yıl sonunda karnemde beden eğitimi ve Türkçe için de dahil olmak üzere bütün notlar 10 üzerinden en fazla ikiydi. (Bu noktada Hakkı Devrim'in bir espri yapmaya hazırlandığını hisseder gibiyim.)

Böylece işin içine kadın unsuru girince bütün davranışlarımın had safhada travmatik boyutlarda olabileceğini anladım.

Lise bittikten sonra ne yazık ki bir şekilde kadınlarla hep muhatap olmak zorunda kaldım ve böylece hayatım 25 yıldır hiç bitip tükenmeyen bir travma haline dönüştü.

Rana'dan sonra ise ‘travma’ kelimesi, geçirmekte olduğum kronik sarsıntıyı anlatmaya yetmemeye başladı.

Yazı yazamadığım takdirde intihar edebileceğimi söyleyen doktorlar bile var.

Bu yüzden bu CV'yi okumak için kıymetli vakitlerini harcayacak zengin ve güçlü insanların beni yüce şirketlerine kabul etmeleri durumunda yazı yazmamın hiçbir şekilde engellenmemesini rica ediyorum.

***

Otorite figürüne yalakalık yapmak için ilkokulda yerli malı haftalarında en fazla inciri yiyen çocuk bendim.

Böylece ülkesini en fazla sevenin ben olduğumu gören hocaların beni takdir edeceklerine inanıyordum.

O kadar fazla incir yemiştim ki ilerki yıllarda yerli mallarına tepki duymaya başladım.

Bu yüzden bugünlerde yerli şarap içmiyorum.

Gerçi bunun halen Hürriyet Gazetesi'nde var olan hiyerarşik düzene uygun yeni bir yalakalık biçimi olduğunu öne süren kötü niyetliler de var.

Yani genel yayın yönetmeni yabancı şarap içiyor diye benim de tercihimin bu olduğu söyleniyor.

Şunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Bu CV'yi okuduktan sonra beni huzuruna davet edecek paralı kişiler talep ettikleri takdirde Chateau Margaux yerine köprüaltında satılan açık şaraptan bile içmeye başlayabilirim.

Hatta daha da istenirse Chateau Margaux'un kalite olarak açık şaraptan daha düşük olduğunu bile yazabilirim.

Ondan da ötesi bana gerekli şartları sağladıkları takdirde basında bir ilk olayı gerçekleştirip kendi yazdıklarımın doğru olduğuna bile inanmaya başlayabilirim.

Siz yeter ki isteyin. Bilmem anlatabiliyor muyum?

***

Biliyorum, hakkımda olumsuz düşünceler var.

Yok ahlaksızmışım, yok terbiyesizmişim.

Yok uyumsuzmuşum. Kavgacıymışım.

Hatta gazetede dövmek istediğim insanlar bile varmış.

Diye arkamdan konuşuyorlar, bunu biliyorum.

Olabilir, reddetmiyorum. Ama bunların sorumlusu müdürlerim.

Hep bana kötü davrandılar. Beni hep aşağıladılar.

Alın Ertuğrul Özkök'ü. Bakın o kadar kızgınım ki bu kez isminin ardından -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekler listesine 11'inci sıradan hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış kişidir- diye bile yazmadım.

Evinde 1977 yılı Chateau Margaux var, ben misafirliğe gidince üç yıllık Beaujolais Nouveau ikram ediyor. Nouveau kavramını bile yeniden yorumluyor.

Şimdi söyleyin bana, kimin yüreği bu hakarete tahammül edebilir.

Dolayısıyla yeni durumlar gelişir ve bana iyi davranılırsa dünyanın en uysal insanı olacağıma ve gerekirse kendimi aşırı zorlayarak gazetenin ‘ahlak dersleri’ köşesini bile yazacak şekilde dönüşüm geçirebileceğime yemin ediyorum.













Yazarın Tüm Yazıları