Cüneyt Ülsever: Müslüman demokrasi

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

Düşüncelerimi bir nebze olsun bilenler, bu ülkede Müslüman demokrasi diye bir kavramın peşinden koştuğumu bilirler (Bkz; ‘‘Kendini Arayan Türkiye’’ Timaş Yayınları, 1999). Baştan belirteyim, kastım ne demokrasinin evrensel ilkeleri açısından taviz vermesi, ne de İslam'ın bir reform geçirmesidir. Amacım, demokrasinin evrensel ilkelerinin yerel sosyolojinin meseleleriyle haşır neşir olmasıdır. Doğrudan kendi sorunsalına çözüm aramayan, kendi sorunsalıyla mutabakat sağlamayan hiçbir evrensel düşünce birikiminin hayata geçebileceğine inanmıyorum. Görüşüm aynen sosyalizmin evrensel ilkeleri için de geçerlidir. Millet tarafından içlenmeyen, kalben benimsenmeyen hiçbir projenin dayatmaktan başka çaresi yok. Millet-devlet ikilemini aşmanın tek yöntemi de milletin değerler sistematiğine saygı göstererek işe başlamak. Millet kendisinden saymadığı veya en azından kendi değerlerine saygı duyduğunu hissetmediği hiçbir görüşe, bu görüş lehine olsa dahi, sahip çıkmaz.

Bir tezat gibi gözükse de Türkiye'de değişimcilerin aynı zamanda muhafazakár yönlerinin de olması elzemdir.

Bana Müslüman demokrasinin ne olduğunu ise bir tarihte halk feylesofu rahmetli Erzurumlu Naim Hoca özetlemişti. Hoca, milletin üç aşağı beş yukarı Müslüman olduğunu, devletin millete Müslümanlığı öğretmesine ihtiyaç olmadığını, milletin de siyasilerin ne kadar Müslüman olduklarını dert etmemesi gerektiğiin söylüyordu. Ona göre, milletin değerlerine saygılı siyasinin tek derdi ‘‘kelkinme’’ (kalkınma) olmalı, kimse kimsenin Müslümanlığını ölçme sıkıntısına düşmemeli idi.

Türkiye muhafazakárlığa dayalı değişim projesini 1983-87 yılları arasında rahmetli Turgut Özal döneminde yaşadı. Özal, 1987-90 arasında kendisinden çok taviz vermiş olsa da, 83-87 dönemi milletin damağında baki kalan kubbede haz veren bir tat gibi duruyor. Kaldı ki, rahmetli projesini siyasi ve sosyal hayata taşıma konusunda ancak bir topal devrimci olarak hareket etmişti.

Şimdi, ANAP'ın sonradan reddettiği benzer bir gayrete, Fazilet Partisi içinde Sayın Abdullah Gül ve arkadaşlarının soyunduğunu görüyorum. Bu çıkış bana, parti içinde başarısından şüphe duysam da heyecan veriyor. Yenilikçilerin eski ağza yeni taam taşıma gayretlerinin ne kadar cesur bir gayret olduğunun da farkındayım. Gelenekçilerin esas dertlerinin karşı çıkarmış gibi yaptıkları devlet aygıtını değiştirmek olmadığının, bizzat partiyi küçük tutma konusunda devlet aygıtı ile uyum içinde olduklarının da bilincindeyim. Sayın Necmettin Erbakan, kapıkulluğu yapmadan, kendisine kapının açılmayacağını hepimizden fazla biliyor.

Bana öyle geliyor ki, artık tek bir cari partide değişimi gerçekleştirmek mümkün değil. Kastım yeni kadrolar değil. Her partide Türkiye'nin vücut ölçülerine uygun demokrasi projesi için birikimi ve çapı müsait insanlar var. Öte yanda artık ANAP'ta, DYP'de, MHP'de parti içi değişimin mümkün olmadığı ayan beyan ortada. Büyük ihtimalle yakında Fazilet'te de değişim projelerinin hayata geçirilemeyeceği ortaya çıkacak.

O halde, her partiden üç-beş iyi adam ‘‘eski ağza yeni taamı’’ yeni bir oluşumda bir araya gelerek arayamazlar mı?

Ne olur; önce liderin kim olacağını değil, projenin kendisini düşünün.

Yazarın Tüm Yazıları