Cüneyt Ülsever: Erzurum anıları (1) Doğal muhafazakárlık!

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

Gazetenin verdiği görev ile Erzurum'a yapmış olduğum ‘‘seçim nabzı’’ gezisi ile ilgili seyahatte bu şehrimizin bende yaratmış olduğu siyaset dışı izlenimleri mübarek Kurban Bayramı'na rast gelen bugün ve çarşamba günü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Eşim Erzurum'dan yaptığımız bir telefon görüşmesinde nasıl olduğumu sorduğunda kendisine ‘‘insanlığımı yeniden kazanıyorum’’ dedim. Gerçekten, büyük şehirlerde yaşayan insanlar arada bir Anadolu'nun hálá benliğini korumayı beceren şehirlerini ziyaret etmeli ve gönül pencerelerini yeniden açarak içine taze oksijen solumalı. Yoksa büyük şehirlerde egolarımıza dolan stres, kibir, fesat ve ukalalık fırtınaları her geçen gün şahsiyetlerimizi biz farkına varmadan teslim alıyorlar!

Erzurumlular fıtratını korumayı becermiş nadir insanlardan. Hatta Türkiyemize hayatiyet veren iki temel duygu bu şehrimizde damıtıla damıtıla ve de tarihin kalleş cilvelerine karşı koyarak yaşanıyor denebilir.

Nihal Erkutun'un muhteşem rast eseri galiba Erzurum'u da anlatıyor. Zira, maziyi nasıl taşlara dizmişse denizler, mazinin şahididir Erzurum'daki izler.

Erzurum içine soluduğu havada muhafazakár değerleri ve Kurtuluş Savaşı'na ruh veren milliyetçi duyguları tüm doğallığı içinde mecz ediyor!

Erzurumlu hem İslam'ı, hem Kurtuluş Savaşı'nın bağımsızlık ruhunu birbiriyle karıştırmadan ve birini diğerine tercih etmeden yaşıyor.

Şehrin simgesi haline gelmiş Naim Hoca, hasta yatağında Erzurum Kongresi'nin heyecanı ile İslam'ın tevekkülünü bir arada özümsüyor. Kendi lehçesi ile diyor ki, ‘‘Bu ülkeye lazım olan kelkinmadır.’’ Ona göre herkes kendine göre Müslüman. Siyasetçiden beklenen ne kadar Müslüman olduğu değil, Erzurum'un ciğerini yakan fukaralığın panzehiri ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmesidir.

Naim Hoca'nın kimliğini gözlerinin içi sevgi hareleri ile dolu Yrd. Doç. Dr. Abdülkerim Dinç açıklıyor. Ona göre Berber Naim bir alim değil, bir ariftir! O Nasrettin Hoca'ların, Yunus Emre'lerin, Keloğlan'ların günümüze yansıyan bir izdüşümüdür.

Naim Hoca'ya göre bu ülkeyi sevenler, ‘‘ellem edip, kellem edip bu ülkeyi kelkindirmek zorundalar.’’

Kırkıncı Hoca ise insana bir din adamının verdiği duygu yanında bir feylozof ile sohbetin tadını da veriyor. O insanoğlunun temel sorusu ile ilgileniyor. ‘‘Ben kimim, dünyanın anlamı nedir?’’ Gösterdiği yol açık:

‘‘Aslolan gönül hanesi ile akıl hanesini bir arada kullanmaktır.’’ Birinin eksikliği yavan bir taassuba, diğerinin eksikliği kibire yol açar. Kırkıncı Hoca ve müridleri genetik bilimini tartışıyorlar, Yaradan'ın ilahi anlamını DNA'lara üflenmiş mesajlarda arıyorlar.

Yörenin en eski gazetecilerinden, 72 yaşındaki Erzurum-Kızılay Başkanı Mithat Turgutcan ise 1950'den beri hiçbir şeyin değişmediğini, siyasilerin ülkeye getirdiği tefrikanın (ayrımcılığın) sosyal dokuyu zedelediğini söylüyor. 1876'da Abdülaziz'in teşviki ile çıkan Envar-i Şarkiye Gazetesi'nin 2 sayfa Osmanlıca, 2 sayfa Ermenice olduğunu vurguluyor.

‘‘Bize o günleri geri versinler yeter. Yaşadığımız demokrasi ise tam olsun, yoksa sistemin adını koysunlar!’’



Yazarın Tüm Yazıları