Cüneyt Ülsever: Cumhurbaşkanlığı meselesi ve yeni dünya düzeni

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

Gözüken o dur ki, Türkiye 21. yüzyıla Sayın Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlığı altında girecek! Dünyanın en genç nüfuslarından birisine sahip olan ülkemiz, dünyanın yeniden tanımlanmakta olduğu bir dönemi, oldukça yaşlı bir başkanla hazmedecek!

Sanki ülkede değişim statüko ile birlikte yaşanacak.

Türkiye kendisinden oldukça ağır ev ödevleri beklenecek bir döneme giriyor ve uluslararası dengeler, ülkenin böyle bir dönemi siyasi istikrarı bozmadan, bir de bu soruna saplanmadan yaşamasını tercih ediyorlar.

Cumhurbaşkanlığının görev süresini uzatmak için ilk teklif, neredeyse bir yıl önce, Sayın Ecevit'ten gelmişti. Ancak, benim en çok ilgimi IMF Başkanı'nın, Kosova'da Sayın Demirel'e, ‘‘İnşallah ikinci döneminizi kutlamaya geleceğim’’ sözleri çekmişti. Sayın Cumhurbaşkanı da dönüş yolunda, uçakta ‘‘Apo meselesi tüm hayatımda karşılaştığım en zor mesele’’ diyerek ve ayağının tozu ile HADEP'lileri Köşk'e davet etmiş, meseleyi kavradığını dünyaya ilan etmişti.

Geçen hafta ise Sayın Mesut Yılmaz'ın ‘‘Ben aday değilim’’ mesajı, sonra DSP'nin eski teklifini teyidi ve nihayet DYP'nin de durumu onayladıklarına dair çıkışları ile geçti. Galiba, bu iş ekim ayında, gerekli Anayasa değişiklikleri ile bitecek.

Demirel'in yeni dönemine yeşil ışık yakanlar, diğer aday adayları ile mukayese yaparak tecrübesini, karşı çıkanlar ise 40 yıldır kendisini görmekten bıktıklarını ileri sürüyorlar.

Ben paradoksal bir yaklaşımla iki tarafa da hak veriyorum! Ortaya ismi atılan adayların ufkundan ben de tedirginim, üstelik belki de değişimi, millete en iyi statüko anlatabilir. Bu açıdan MHP'nin de iktidar ortağı olması ayrı bir avantaj olarak kullanılabilir.

Öte yanda, Demirel'den kurtulamamıza ben de bozuluyorum. Ancak, ben kabahati katiyen Demirel'de bulmuyorum. En çok da kendi neslime bozuluyorum. Ortada genel kabul gören bir aday yoksa bunun suçunu Demirel'e yüklemek haksızlıktır. Demirel hiçbir makama zorla gelmedi, tüm makamları seçimle elde etti. Demek ki bu ülkede geçerli siyasi arena ancak bu kadarını üretebiliyor.

Unutmayın, ‘‘Ne isen öyle yönetilirsin’’, ya da ‘‘Milletler layık oldukları idarelere kavuşurlar’’.

Sayın Demirel bizden farklı olduğu için değil, bizzat biz olduğu için bu makamlarda oturuyor.

Demirel'in şu veya bu huyuna kızanlar önce kendi huylarını ve alışkanlıklarını gözden geçirsinler!

Ülkelerin kendi kaderlerini tayin hakkı kadar, kendi elleri ile seçtikleri kaderlerine razı olmak mecburiyetleri de vardır.

Ben Sayın Mesut Yılmaz'ın teklifine bir ilave ile katılıyorum. Meclis ekimde Demirel'e bir ‘‘üç yıl’’ daha vererek, Cumhurbaşkanlığını 5+5=10 yıl fomülüne bağlasın, ancak 3 yıl sonra geçerli olmak kaydı ile bu makamı seçimle işbaşına gelinen bir makam haline şimdiden getirsin. Başkanlık ya da Yarı Başkanlık sistemi tartışmaya açılsın. Herkes bu tartışmalara katılsın ki sonunda bulunan çözüm hem sağlıklı olsun, hem de millet tarafından benimsensin. Adaylar da öyle yumurta kapıya geldiğinde değil, önceden hazırlıklarını yapsınlar.

Bu arada Meclis'i bu ekimde bekleyen en önemli görev de ülkeye birey haklarının öne çıktığı, devlet-millet ilişkisinin altüst edildiği bir liberal-demokrat anayasa kazandırmaktır.

Tüm yasakların yasaklandığı, zihinlerin muhtemel tehlike kavramından açık tehlike kavramına topyekün yükseldiği bir ülkeyi hep beraber yaratalım.

İşte o zaman, özgür insanlardan oluşan bir ülkede ‘‘çarelerin tükenmediğini’’ hep birlikte görürüz, hem de göğsümüzü gere gere muasır medeniyet üyesi olduğumuzu dünyaya haykırabliriz.



Yazarın Tüm Yazıları