Cüneyt Ülsever: Affı da kendilerine yontmak istiyorlar

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

SON aylarda neredeyse sadece bir konu üzerinde yazıyorum: Yolsuzluk ekonomisi. Okuyucu, haklı olarak, artık sıkıldığını düşünebilir. ‘‘Amma da uzattın!’’ diyebilir. Ortada Katılım Belgesi Ortaklığı, MİT açıklaması, piyasalarda kaynayan kazan, Kıbrıs konusu ile ilgili salvo vb. varken ve bu konulara benim açık ilgim ortadayken, bu konularda görüş beyan etmemiş olmam yadırganabilir.

Ancak ben, Türkiye'nin ‘‘banka yolsuzlukları’’ ve onların uzantılarıyla birlikte ülkeye hákim olan işbirlikçi kapitalizmi ciğerinden yakaladığına inanıyorum.

Son aylarda yaşadıklarımız, Türkiye'nin cumhuriyet tarihinin özetidir. Türkiye üretimi tercih etmek yerine; devletin ekonomik düzenin % 60'ını yönlendirdiği bir ortamda, devlet üzerinden milleti soyarak refah yaratmayı bir sistem haline getirmiştir. Bu sistem o kadar derinlere iz bırakmıştır ki, neredeyse ülkedeki tüm vatandaşlar ‘‘devlet sayesinde geçinmeyi’’ doğal bir hak zannetmeye başlamışlardır.

Ülkede bankaları soyanlar kadar, kaçak arazisine ve tembel öğrencilere af isteyenler, devlet kapısında aş ve iş dilenenler, ancak yakalanınca vergi ödeyenler, kaçak elektrik kullanmayı hüner addedenler, kimseye sormadan ürettiği patatesi devletin satın almasını devletin asli görevi zannedenler, her gün Meclis koridorlarını milletvekillerinin kendilerine bir konuda ayrıcalık yapması isteği ile dolduran 10 binler, herkes ama herkes bir konuda müttefik: Devletin malı deniz, yemeyen domuz!

Biz hálá ‘‘Devlet bize ayrıcalık yapsın’’ diye çırpınırken esasında birbirimizi üttüğümüzün farkında değiliz.

* * *

Benim bu konu üzerinde bu kadar hassasiyetle durmamım nedeni ise yaşadıklarımızın temel bir sistematik olduğunun anlaşılması için, fasit dairenin tamamlanması gerektiğini vurgulamaktır.

Yolsuzluk ekonomisinin bir sistematik olduğunu ve bu sistemin ancak ve ancak siyasiler ve bürokratlar sayesinde ayakta durabileceğini tespit edemedikçe meselenin özüne inemeyeceğiz.

Arazimize af vaadiyle bizden oyumuzu alan siyasi ile batan bankalara göz yuman siyasi esasında aynı sistematiğin ürünleridir.

* * *

Şimdi Ankara, bir yanda özünde sistemin dışavurumu olan son ekonomik kriz ile başa çıkmaya çalışırken, diğer yanda kader kurbanları için çıkacağı söylenen af kanununda kendisini de kader kurbanı olarak ilan etmeye çalışıyor. Şöyle ki:

1) Mali suçlulara (batan bankalara), verdikleri mali zararı ödemek koşuluyla hapisten kurtulma imkánı veren tasarı, tüm siyasilerin aksine demeçlerine rağmen, son dakika golü olarak af kanununa girebilir.

2) Hafta başında Deniz Baykal'ın uyardığı gibi Ceza Kanunu'nun 238 ve 240'ıncı maddeleri kamu görevlileri için görevi kötüye kullanma maddelerini içeriyor. Şayet, şu anda yapılmaya çalışıldığı gibi, bu maddeler de af kapsamına girerse, batan bankaları denetleyen bürokratlar ve onlara yön veren siyasiler de kader kurbanı olacaklar ve sittin sene onlara hesap sorulamayacak.

3) Ayrıca Türkiye'de en büyük soygun araçlarından birisi de Ceza Kanunu'nun 504/7 fıkrasında yer alır. Bu madde ihale istihkaklarının şişirilmesi ve kamu kuruluşlarının kurdukları vakıflara aktarılan işleri (!) kovuşturuyor.

Türkiye'de kamuyu soymanın en önemli araçlarından birisi de kamu ihaleleridir.

Türkiye sorunsalının önemli bir ipucu da siyasi-müteahhit ilşkisinde yatar.

Tüm milletvekillerini, af görüşülürken, TCK'nın 238, 240 ve 504/7 maddelerinde çok dikkatli olmaya davet ediyorum.

Yazarın Tüm Yazıları