Cumhuriyet'in divası Müzeyyen Senar

Güncelleme Tarihi:

Cumhuriyetin divası Müzeyyen Senar
Oluşturulma Tarihi: Ekim 26, 2011 12:17

“Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar” kitabı bu defa Everest Yayınevi tarafından farklı boyutta yayınlandı. Ancak kitabı incelediğimizde, önceki baskılarına göre farklılık sadece boyuttan kaynaklanmıyor.

Haberin Devamı

Yazarın yazdığı yeni önsöz bölümünden de anlaşıldığı gibi, bu defa kitapta çok önemli değişikliler var. Kitabın ilk baskısından bu yana altı yıl geçmiş. Önce Müzeyyen Senar’ın yaşamındaki bu altı yıl -bazı çarpıcı açıklamalar var- kitaba eklenmiş. Siyah-beyaz olmasına rağmen kitaba konulan resimlerin çoğu ilk defa basılmış ve kitabın sayfaları arasına, konuyla ilgili olarak, dağıtılmış. Örneğin, 1942 yılında Müzeyyen Senar’ın çevirdiği ilk filmin afişi, filmin anlatıldığı bölümün içini konmuş. İsimlerini duyduğumuz ama resimlerini hiç görmediğimiz, örneğin, Lem’i Atlı, Zeki Arif Ataergin gibi bestekârların ithaflı resimleri kitabta yer almış. Birçok Müzeyyen Senar’a ait diğer özelresimler gibi. Radi Dikici yeni kitabı Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar kitabı’nı Sayım Çınar’ a anlattı.

Haberin Devamı

 

Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar kitabı’nın yeni baskısı bu defa farklı boyutta Everest Yayınevi tarafından çıkarıldı. Ancak bu baskı önceki çıkan baskılarından çok farklı.Biraz bu farklıları anlatır mısınız?

 

Kitabın ilk baskısı 2005 yılında çıkmıştı. Müzeyyen Senar biyografisi olarak 1918-2004 yılları arasındaki dönemi kapsıyordu.

Yeni baskı için hazırlıklara başladığımda, Müzeyyen Senar’ın yaşamının son altı yılı, yani 2004 2010 dönemi kitaba eklenmesi gerekiyordu. Ben zaten bu son altı yılda olanları titizlikle kayıtlara geçirmiştim. Bu kayıtlara bakarak hazırladığım metin, yeni bir bölüm olarak bu yıllar kitaba eklendi.

Kitap için çalışmalara ilk başladığımızda, 2001-2004 yılları arasında Müzeyyen Senar’ın bütün anlattıklarını ses kayıt cihazı kaydetmiş ve oradan da kasetlere aktarmıştım. Yeni baskı için bu kasetleri baştan aşağı yeni baştan dinlediğimde bazı çok önemli olan olayları ya atlamıştım veya önemsememiş olduğumu fark ettim. Örnek vermem gerekirse, Atatürk’ün huzurunda 5 defa bulunmuştu ve şarkı söylemişti. Esasında altı defa gitmiş ama o günün siyasal olaylarının ağırlığı nedeniyle şarkı söylemeden gece yarısı arkadaşlarıyla birlikte ayrılmıştı. Esasında bu o olay o günün siyasal ve uluslar arası perde arkasını açıklaması nedeniyle önemli idi. O bölüme bunu da ekledim. Zamanın Mısır’ın ve Arap aleminin en ünlü şarkıcısı Ümmü Gülsüm’le tanışması ve onun misafiri olması, yine o dönemin ünlüMısırlı bestekârı Abdülvahap’la yaptığı çok ilginç vapur seyahati kitapta yoktu. Abdülvahap’ın ona imzalayıp verdiği resme rağmen. Bir de üç elbise konusu vardı ki, esasında hayatının yönünü tayin ediyordu. Nedense onu da yazmamıştım. Kitabın hemen girişindeki bu konuya okuyucular çok ilginç bulacaklardır.

Haberin Devamı

 Son altı yılda arşivimdeki belge ve fotoğraflara o kadar çok ilave oldu ki. Çocukluk fotoğrafları hariç önceki baskılarda yer alan bütün Müzeyyen Senar fotoğrafları değişti ve ilk defa basılmış oldu. Bunlardan çoğu aynı zamanda o dönemin olaylarını yansıtan belge niteliğinde. İlk baskı sırasında yazdığımız bir çok konuyu belgeleyememiştik. Örneğin 1942 yılında çevirdiği ve sonradan yanarak kaybolan “Kerem ile Aslı” filmiyle igili fotoğraflar vardı. Ama bu defa filmin afişini bulabildim. Taksim Kristal Gazinosu ve oradaki Müzeyyen Senar konserleri kitapta önemli bir yer tutuyordu. Bu defa okuyucular hem Kristal Gazinosu’nun resmini, hem filmin afişini ve hatta Kristal Gazinosu önünde Müzeyyen Senar resmini bulabilecekler. Bunlar gibi belki onlarca belge. Bazıları ise gerçekten musiki tarihine ışık tutacak nitelikte.

Haberin Devamı

 Bu baskıda Müzeyyen Senar’ın filmagrofisi de var. Kaç film çevirmiş, hangi filimlerde seslendirme yapmış, hangi filimlerde konuk sanatçı olarak yer almış. Hepsi tek tek yazıldı.

 Müzeyyen Senar’ın taş plaklarıyla ilgili arşivimdeki şarkı sayısı 258’e ulaştı. Kitapta makamlarına göre ayrılan şarkıların listesini bulacaksınız. Tabii her şeyden önemlisi kitabın arkasında 15 taş plak şarkısını kapsayan bir CD’de okuyuculara armağan olarak sunulmaktadır. Bu taş plak şarkılarından biri ”Girdim yârin bahçesine üç işler” ilk defa bu CD’de yer almaktadır. Okuyucularımız bu CD’yi dinlerken bu şarkıyı hemen fark edeceklerdir.

Ayrıca Müzeyyen Senar’la yaşamı kesişen Mustafa Sağyaşar, İnci Çayırlı, Seyfi Dursunoğlu, Gönül Yazar, Bülent Ersoy, Sezer Sezin, Sadun Aksüt, Safa Önal ve Cemil İpekçi’yle yaptığım görüşmler kitapta yer aldı. Onların anlattıkları o kadar ilginçti, neredeyse evlatlarından bile yakından tanıdığımı sandığım Müzeyyen Senar’ın daha farklı yönleri olduğunu onların anlattıklarından çıkardım. Bazen düşünüyorum, Müzeyyen Senar öyle bir derya ki, artık onu benim kadar tanıyan birisi olmaz dediğim anlarda bile, bir nedenle başka bir yönünü görmek, bugün bile beni hâlâ şaşırtmaktadır.  

Haberin Devamı

 Bu baskıda kitap âdeta yenilendi. Bu bir Müzeyyen Senar biyografi olması yanında, Türk musikisinin 75 yıllık hikâyesi olduğu unutulmamalıdır.

 

 

Müzeyyen Senar’ın Atatürk’ün huzurunda beş defa şarkı söylediğini okumuştuk.Müzeyyen hanım Atatürk hakkında size neler anlattı?

/images/100/0x0/55eb6ba5f018fbb8f8bff5a2

 

Atatürk’ün huzuruna Dolmabahçe Sarayı’na gittiği ilk gün çok şaşkındır. Henüz 18 yaşındadır ve o kadar tanınmış bir sanatçı olduğundan emin değildir. Huzura ilk girdiğinde şarkı defteri yanındadır. Atatürk onu yanına oturtur ve şarkı defterini alır karıştırır. Ona sorar, “Kızım bu şarkıların hepsini biliyor musun?” “Evet Efendim,” der. Atatürk ondan, “Mani oluyor halimi takrire hicabım,” şarkısını ister. Sonra devam ederler. Yaklaşık iki saatten sonra Atatürk masadan kalkınca, programın bittiğini anlar. Ama onun dikkatini çeken en önemli husus, Atatürk’ün içtiği ucu yaldızlı sigara ve meze olarak kullandığı leblebidir.

Haberin Devamı

Atatürk konser bitip defterini geri verdiği zaman, Müzeyyen Senar onun bazı şarkılara kalemi ile çarpı işaret koyduğunu görür. Nitekim Bursa konserinde çarpı koyduğu şarkıları ona tek tek okur. Bu defterin tek bir sayfası günümüze kalmıştır. Bu sayfadaki şarkı ve Atatürk’ün koyduğu işaretini taşıyan fotoğraf bu defa kitabın sayfaları arasındadır.

Müzeyyen Senar’ı en çok üzen ise, Savarona Yatı’ndaki 1938 Haziran ayında verdiği konserdir. Atatürk’ü eski konserlerindeki coşkulu havasında görmemiştir. Süzülmüştür. Yine dikkatle dinler ama, daha önceki seferlerde yaptığı gibi hiçbir şarkıya refakat etmez. Hatta bir şarkı dışında özel istekte bile bulunmaz. Kitapta yer almadı ama Müzeyyen Senar bana o günü anlatırken, “Yattan ayrılırken sanki içimden bir şeyler kopmuştu. Hep, acaba bir daha ona şarkı söylemek fırsatını bulabilecek miyim, diye düşündüm,” demiştir.

 

Bu kitapta 1932 yılından başlayarak Türk musikisinin en az 80 yıllık hikâyesi de yer almaktadır.Sizce bu seksen yıl içinde Türk musikisinde daha çok neler değişti?

 

1960 ve hatta 70’li yılların ortasına kadar Türk musikisi baş tacı edilmiştir. Dönemin yıldızlarının her davranışı her hareketi, evlenmeleri, boşanmaları toplumu etkileyen olaylardır. Ancak dünya değişmeye ve Türkiye de değişmeye başlamıştır. Önce radyo ve hemen peşine yaşama giren televizyon dünyayı küçültmüş ve ayağımıza getirmiştir. Batının müzik zevki özellikle gençler arasında hızla yayılmaya başlamış ve Türk musikisi ve onun starları yavaş yavaş o eski konumlarını kaybetmeye başlamışlardır. Bu seferde onlar da o akıma ayak uydurmak için musiki tarafı ihmal etmişler ve şov kısmını öne çıkarmaya başlamışlardır. Ama o da kısa ömürlü olmuş 80’li yılların ortası geldiğinde Türk musikisi icra edilen bütün mekânlar yavaş yavaş kapanmaya başlamıştır. 2000’yılların başında bütün müzikholler kapanmış ve bir kısmı markete dönüşmüştür.

 Türk musikisi televizyonlarda ve zaman zaman konserler şeklinde icra edilmeye devam etmektedir. Ama eski görkemli günlerin geri gelmesi mümkün değildir.

 Ancak 2000’li yılların ilk on yılının sonuna doğru geldiğinde tuhaf bir gelişme yaşanmaya başlamıştır. Yaşları on beşle yirmi arasında olan gençler arasında Türk musikisi hızla yayılmaya ve izlenmeye başlamıştır. Onlar bugün Facebook aracılığıyla o derece yoğun haberleşme içindedirler ki, şaşırmamak mümkün değildir. Açık yüreklilikle ifade edeyim ki, bugün Müzeyyen Senar âşıkı yüzlerce genç benimle haberleşmekte ve zaman zaman bana yeni bilgiler bile ulaştırmaktadırlar.  Ben de fırsat bulduğum ölçüde onlara yardımcı olmaktayım.

 

“Müzeyyen Senar şairin iç dünyasındaki değerleri kavrayan bir maharetin sahibidir”.Burada tam olarak ne demek istiyorsunuz?

 

Kitabın hemen başında yazıldığı gibi, Müzeyyen Senar, “Ben şarkı söylemiyorum, güfteyi anlatıyorum,” demektedir. “Ben bir şarkıyı icra ederken güfte yazarının yani şairin hangi duygularla o şiiri yazdığını, bestekârın da besteyi yaparken ne hissettiğini anlamaya çalışırım. Özellikle o şarkıyı bestekârıyla geçmişsem, onu dikkatle izler ve anlamaya çalışırım. Bir örnek vermem gerekirse, Selahattin Pınar’la “Gecenin matemini aşkıma örtüp sarayım,” şarkısını geçerken onun duygularını anlamış ve şarkıyı içimden geldiği gibi icra etmiştim.(Kitapta hikâyesi vardır) Özellikle konserlerde bir şarkıyı icra ederken,o şarkının bestekârı ve şairi düşünür ve o duygu yoğunluğu içinde kaybolurum. Şarkı bittiğinde alkışları duyduğumda tekrar kendime gelirim. Bazen, çok kere görülmüştür, içimden öyle bir şey kopar ki, göz yaşlarımı tutamam.”

Tahmin ediyorum ki, onun bu söyledikleri sizin sorunuza iyi bir cevap teşkil etmektedir.   

 

 

Biyografik bir eser yazmanın zorlukları nelerdir. Siz bu kitabı hazırlarken bazı konularda zorlandınız mı?

/images/100/0x0/55eb6ba5f018fbb8f8bff5a4

 

Biyografik bir eser yazmanın büyük zorlukları var. Sizin biyografi yazdığınız kişiyle olan ilişkiniz zaman zaman büyük bir ihtimalle objektif olmanızı önleyebilir. Eğer biyografi yazdığınız kişiyle birlikte çalışıp onun anlatıklarıyla yetinirsenizbu sizi anı kitabı yazma tuzağına düşürür. Aynı zorlukları yaşadığımı ifade etmek isterim. Ama açık yürekle söyleyeyim ki, Müzeyyen Senar’ın bütün anlattıklarını kayda geçirdim ama aylarca onun anlattıklarını bulabildiğim belgelerle karşılaştırdım veya aynı olayı birlikte yaşadığı kişiyle konuştum. Neredeyse onun yaşamını didik didik ettim diyebilirim. Zaman zaman çatıştık. Münakaşa ettik. O, “Öyle değil, böyledir,” dedi ve ben ona aksini ispat edince kabul etti. Zaten onun anlattıkları dışında yaşamıyla ilgili yüzlerce belgeyi inceledim. Gazete arşivlerine girdim. Otuzlu yıllardan başlayarak o kadar çok belgeye ulaştım ki, inanılamaz. Zaten kitabın bu baskısında da onların bazılarını yeniden görmek mümkün olacak.

Ancak en büyük zorluk başlarken çıktı. Müzeyyen Senar özellikle bugün hayatta olmayan sanatçılarla ilgili bazı konuları anlatmak istemiyordu. Kabul etmedim. Biyografi, biyografi olacaksa hepsini anlatmalıydı. Ayrıca özel hayatıyla ilgili bazı detayları da vermek istemediğinde bu sefer ben, “Vazgeçelim,” dedim. Sonunda pes edip hepsini kabul etti. Hatta önsözde bunu kendisi de ifade etti.

 Ayrıca şunu ifade etmeliyim ki, kitabın her baskısında yeni bilgi ve belgelere ulaşınca değişikleri yaptım. Bu son baskı ise önceki baskılarında farklı oldu. Çünkü yeni bilgi ve belgelerin ışığı altında âdeta kitap yeni baştan yazıldı.

Müzeyyen Senar’la görüştüğünüzde daha çok neler konuşuyorsunuz?Size nasıl bir yaklaşımı var?

/images/100/0x0/55eb6ba5f018fbb8f8bff5a6

Müzeyyen Senar 2006 yılında rahatsızlanmadan önce çok sık görüşme fırsatını buluyorduk. İstanbul’a geldiğinde bazı kereler bizde kalırdı. Çok kere konu döner dolaşır musikiye gelirdi. Bilinen bir huyudur. Her sabah o bir şarkıyla uyanırdı ve o şarkıyı günde en az beş kez söyler dururdu. Akşam yemeklerinde genellikle kırmızı şarabı tercih ederdi. Ama mutlaka içine buz koyar içerdi. Yemekten sonra, çok kere Sezer Sezin’de bizlerle birlikte olurdu. Geçmişte yaşadıkları konuları tartışırlardı. Çok kere bu tartışmalardan ortaya çıkan yeni bilgileri ben hemen not alırdım. Zaman zaman da ben bazı sorular sorardım. Örneğin, hangi bestekârı ve hangi makamı daha çok severdi? Dönemin ünlü sanatçıları ile arası nasıldı? Perihan Altındağ, Safiye Ayla’ya bayılırdı. Ama Safiye Ayla aynı zamanda iyi arkadaşı idi. Zehra Bilir’in yeri ise çok farklıydı. Âdeta onu bir kardeş gibi severdi. Hamiyet Yüceses’le oldukça sık görüşmelerine rağmen, açıkça söylemedi ama, yıldızları galiba pek barışmazdı. Onu da şöyle ifade ederdi. “Ben hiçbir zaman Hamiyet’in okuduğu şarkıları okumadım.”

Bir huyu vardı ki, bugün dahi onu açıklayamıyorum. Birisi ona haksızlık yapmışsa asla affetmezdi. Birçok kez şahit oldum. Bazen bütün ricalarıma rağmen, bazı kişilerle konuşmayı asla kabul etmedi.Örnek vermem gerekirse, uzun yıllar ona refakat eden Coşkun Erdem’i bir gecede hayatında sildi. Hatta rahatsızlandıktan sonra bile, bana söylediği bir cümleyi aktarmakta sakınca görmüyorum: “Tanrı, bundan öncekiler gibi, onu öyle bir cezalandıracak ki, o günü büyük bir ihtimalle göreceğim.”

Rahatsızlandıktan sonra bir süre İstanbul’da tedavi gördü. Her hafta ziyaretine gittiğimde ne yazık ki yalnız olamazdı. Ama çok kere fırsat bulduğumuzda ilk sorduğu torunum Emir olurdu. Çünkü evimizin bahçesinde bulunan erik ağacında topladıkları erikleri paylaşırlardı. Bodrum’da yaşamaya başladıktan sonra yılda birkaç kez ziyaretine gidiyorum. Öğleyin yemeği için dışarı çıkıyoruz. Bana, dönüş saatine kadar bana o kadar çok soru soruyor ki.Ona cevap vermek ve bazı şeyleri anlatmaktan o kadar mutlu oluyorum ki. Onunla geçen her dakika büyük bir keyiftir. En son 15 Nisan 2011 günü yine beraberdik.

 

 

 

1942 yılında Müzeyyen Senar’ın çevirdiği ilk filmin afişi, filmin anlatıldığı bölümün içine konmuş.Bu filmi siz nasıl buldunuz? Müzeyyen Senar nasıl bir oyuncudur?

 

1942 yılında çevirdiği “Kerem ile Aslı” filmiyle ilgili yorumda bulunmak şansına sahip değiliz. Çünkü filmin bütün kopyaları, bir yıl sonra Ha-Ka Film Stüdyoları yandığı için yok olmuş. Daha sonra başrolünü oynadığı “Ana Yüreği”, zamanın melodramik yapısına uygun bir film. Müzeyyen Senar’ın oyunculuğu konusunda yorumda bulunamam. Çünkü anladığım bir konu değil.Birçok filmde konuk oyuncu olan Müzeyyen Senar, kendisini oynadığı için çok başarılıdır.

 

 

/images/100/0x0/55eb6ba5f018fbb8f8bff5a8
Ünlü sinema yıldızı Sezer Sezin uzun yıllardır birlikte yaşadıklarının bir kitap konusu olacağını ifade eder.Sezer Sezin’le de bir kitap yapmayı düşünüyor musunuz?

 

Sezer Sezin hem yakın akrabamdır, hem de çok yakın ve sanatına büyük saygı duyduğum arkadaşımdır. Türk sinemasının ilk starı ve büyük ustasıdır. Onun biyografisini yazmak beni onurlandırır. Ancak, geçen yıl biyografisi yazıldı ve yayınlandı. O nedenle yeni bir biyografi söz konusu değil.

Müzeyyen Senar, Sezer Sezin arkadaşlığı ve yollarının birçok kez kesişmiş olması kitapta yeteri derece de yer almıştır.

 

Seyfi Dursunoğlu, daha ünlü bir sanatçı değilken, onu nasıl sahneden kovduğunu anlatırken kahkahalarını tutamıyormuş.Bu olayı anlatır mısınız? Ayrıca Safa Önal ve Cemil İpekçi’nin Müzeyyen Senar anlatımları dikkatimi çekti. Onlardan da bahseder misiniz?

 

Seyfi Dursunoğlu henüz SSK memurdur. Arkadaşları ondan bir gece düzenleyip, rezervasyonları yapmalarını isterler. O Müzeyyen Senar programını tercih eder.Programın başlangıcında bir türkücü şarkı söylerken, Seyfi Dursunoğlu sahneye çıkıp oryantel dans yapmaya başlar. Müzeyyen Senar her zamanki gibi, programına bir saat öncesinden geldiği için onu seyreder. Sahneye çıktığında onu davet eder. Seyfi Bey, sahneye çıkar ama bir türlü inmeyi bilmez. O zaman Müzeyyen Senar, onu nazik bir şekilde sahneden kovar. Bunu bana anlatırken Seyfi Bey, muhtemelen o geceyi hatırladığı için kahkahalarını tutamamıştı.Safa Önal ise bize başka bir Müzeyyen Senar anlatmaktadır. “O; duyarlı, derin duyguları, derin iç havuzları var. O havuzlar sular damlayınca tutamazsınız zaten. Kendiliğinden söylemeye başladı. Artık her şey farklıydı. İçinden kopup geliyordu…”

Cemil İpekçi’nin bebekliğinden beri “Mamaanesi”dir. “Şıklığı hatırlıyorum” dedi. “Mamannemi hayatım boyunca hiç bakımsız görmedim. Denize girerken bile, başındaki tülbenti, çok hafif bir makyajı, kendine göre parlak bir mayosu, yani hep şık gördüm. Hayatı boyunca Müzeyyen Senar kadın olmaktan da hiç vazgeçmedi. Ne aşktan vazgeçti ne de yaşamdan vazgeçti. Benim anılarımda o hiçbir zaman unutamayacağım bir sanatçı. Bir de çok mutluyum. Kaç kişi bu kadar değerli bir sanatçıyla bu kadar uzun zaman geçirmiştir, geçmişini paylaşmıştır. Çünkü Müzeyyen Senar’ın yaşı da yoktur.”

Gerek Seyfi Dursunoğlu, gerekse Safa Önal ve Cemil İpekçi’nin anlattıkları bize, yukarıda bir nebze değindiğim başka bir Müzeyyen Senar’ı anlatmaktadır.    

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!