Ah o gemide ben de olsaydım!..

Güncelleme Tarihi:

Ah o gemide ben de olsaydım..
Oluşturulma Tarihi: Nisan 12, 2014 01:23

Darren Aronofsky imzalı ‘Nuh: Büyük Tufan’, uhrevi bir konuyu günümüz insanının hislerine tercüman olacak şekilde anlatıyor. Başrollerini Russell Crowe ve Jennifer Connelly’nin paylaştığı film, 3D tekniğinin hakkını vermiş.

Haberin Devamı

‘Başlangıçta hiçbir şey yoktu...’ Peki ya sonrası? Türkiye elbette -ki son yerel seçimlerdeki oy dağılımları da bunu bir kez daha hatırlattı- muhafazakâr bir ülke ve en azından teoride ‘Ya sonrası?..’ konusuna hâkim bir kitleye sahibiz. Dolayısıyla zaten direkt bize seslenmeyen bir çalışma olarak görülebilir ama Darren Aronofsky’nin son filmi ‘Nuh: Büyük Tufan’ (‘Noah’), sanki daha çok dünyevi meselelerle haşir neşir olan bir nesle ‘dinsel’ bir figürü anlatmak için çekildiği izlenimi veriyor. Sinema elbette daha önce de ‘Peygamberler tarihi’ne uğradı, hatta Scorsese’nin ‘Günaha Son Çağrısı’ ya da Mel Gibson’ın ‘İsa’nın Çilesi’ gibi yapımlar beraberinde birçok tartışmayı da getirdi. Lakin ‘Nuh: Büyük Tufan’, 130 milyon dolarlık bütçesiyle büyük stüdyo işi bir aksiyon özelliklerini de taşıyor ve kulvarındaki diğer örneklerden kolayca ayrışıyor.
Aronofsky’nin Ari Handel’le birlikte kaleme aldığı senaryodan çekilen film temel olarak insanoğlunun kötülükleriyle doldurduğu bir dünyada, ‘Temiz bir sayfa’ açmak isteyen Nuh’un, o ünlü gemisini yapma sürecini ve tufanda yaşadıklarını anlatılıyor (bir başka deyişle ‘Dinsel’ bir metne yorum katıyor). Kısaca özet dersek eşi Naameh, oğulları Shem, Ham ve Yafet’le gözlerden ırak kendi halinde bir hayat yaşayan Nuh, kötü insanların düzenini bozma gayreti içine girmesi üzerine dedesi Methuselah’ın yaşadığı topraklara doğru yola çıkar. Lakin ‘Yasak bölge’den geçerken ‘Yaratıcı’nın gazabına uğramış eski meleklerden oluşan ‘Gözcüler’ grubu tarafından ailesiyle birlikte esir alınır. Sık sık gördüğü rüyalarda ‘Yaradan’ın kendisine uyarılarda bulunduğunu düşünen Nuh, bütün bir canlılar âlemini kurtaracak bir projeye soyunur ve bir büyük gemi inşa etmeye başlar...
Aronofsky ‘Nuh’ta görüntü yönetmeni Matthew Libatique’yle birlikte görsel açıdan son derece etkili bir dünya kurmayı başarmış. Üstelik bu dünya yine çok çok başarılı bilgisayar efektleriyle bezenmiş. Başta ‘Yüzüklerin Efendisi’ndeki ‘Orman devleri’ Entler’i andıran ‘Gözcüler’ (onlar da ‘Taştan’) olmak üzere filmdeki birçok sahnede özel efektler inandırıcı ve etkileyici. Ama ‘Nuh’un bence asıl başardığı şey büyük bütçeli filmlerde etkileyici bir ‘Entelektüel bakış’ı öyküye yedirmenin zorluğu gibi bir meselenin üstesinden gelebilmesi. Film öykü bazında insanoğlunun doğasındaki iyinin ve kötünün sorgulanmasından yola çıkarak ‘Nuh’ karakteri bazında doğamızı aşan ‘Uhrevi’ kararların yaratacağı ihtimaller üzerine seyircisini kayda değer bir ‘Beyin cimnastiği’ne davet ediyor. Evet, Nuh bir peygamber ama film onu ‘Seçilmiş lakin kararları tartışılabilir’ bir figür olarak ele alıyor ve insani zaaflarıyla yanlış adım atabilme ihtimalleriyle ele alıyor. Kuşkusuz inananlar için bu tartışmalı bir tercih olabilir ama bence filmi daha gerçekçi ve ‘Uhreviyat’ın ötesinde daha fazla fikir beyan edebileceğimiz bir yapıya büründürüyor (Küçük bir ara not: Film boyunca ‘Tanrı’ yerine ‘Yaradan’ ifadesi kullanılıyor).

Sırada Musa var!

Haberin Devamı

Oyunculuklara gelince: Nuh’ta Russell Crowe bence doğru bir seçim olmuş. ‘Akıl Oyunları’ndaki partneri Jennifer Connelly’yi yine bir Crowe karakterinin eşi olarak izliyoruz ‘Nuh’ta. Shem’de Douglas Booth, Ham’de Logan Lerman karşımıza gelirken ‘Harry Potter’dan hatırlanan Emma Watson da aileye sonradan katılan ve Shem’in kız arkadaşı olan Ila’da bence filmdeki en iyi performanslardan birine sahip. Dede Methuselah’ta Anthony Hopkins ‘Tanrısal’ bir kompozisyon çiziyor, keza hikâyenin kötü adamı ‘Tubal-Cain’de de Ray Winstone muhteşem oynuyor. Malum sinema, modern insanı edebiyatın meşakkatli (!) yollarından kurtarır. O tuğla kalınlığındaki kitapları okumak yerine uyarlamalar sayesinde seyreder ve konuya vâkıf oluruz. Aronofs-
ky’nin filmi de ‘Nuh peygamber’i, gemisini (bu arada Variety dergisi eleştirmeni filmdeki geminin tasarımını ‘Kaptan Phillips’in gemisi ‘Maersk Alabama’ya benzetmiş, bu espri çok hoşuma gitti) ve tufanı sinema yoluyla tanımamızı sağlıyor (Bu yıl vizyona girmesi beklenen Ridley Scott imzalı ‘Exodus: Gods and Kings’ sayesinde de ‘Musa peygamber’i yakından tanıyacağız).
Kişisel olarak Aronofsky pek beğendiğim bir yönetmen değildir. Birçok eleştirmen tarafından göklere çıkarılan ‘Kaynak’ ve ‘Siyah Kuğu’ adlı çalışmalarını da tartışmalı bulurum. Lakin ‘Nuh: Büyük Tufan’, görsel ve içerik bütünlüğü açısından Aronofsky’nin en iyi filmlerinden biri olmuş, kesinlikle kaçırmayın derim...

Bir nevi ‘Hoca Marx’ettin…

Haberin Devamı

Bir tarafta piyasa ekonomisinin sadık bir neferi, her şeyi para ile satın alabileceğini düşünen bir işadamı Cavit, diğer tarafta iki üniversite bitirmiş ve doğanın insana sunduğu nimetlerle yetinen ve her konuda gerektiği kadar çaba sarf eden Mehmet Ali. ‘Mandıra Filozofu’nda ‘Kapitalist’ ve ‘Anti-kapitalist’ bir öyküde buluşmuşlar, bir anlamda fikir yarışına giriyorlar. Komedi formatında çekilen yapım dünyanın gidişatı üzerine kafa patlatan herkesin gönlünü çalacak türden bir çalışma olmuş. Espriler, bakış açısı ve oyunculuklar gayet iyi. Filmin günümüz gerçeklerine karşı naif bir yaklaşımı olsa da idealde doğru yerde duruyor.

Yolu özgürlükten geçen herkese...

Haberin Devamı

‘Kara kıta’nın makûs talihini değiştiren, devlet terörü karşısında silaha sarılmak zorunda kalan bir hukuk adamının öyküsünü anlatan ‘Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol’, ‘Madiba’nın hayatına biyografik özellikleriyle yaklaşıyor. Yönetmen Justin Chadwick, 141 dakikalık çalışmasında Mandela’nın hayatından önemli kesitleri filmine yedirmeyi ve etkileyici bir biyografiye imza atmayı başarmış. Keza Idris Elba da inandırıcı bir ‘Madiba’ portresi çizmiş. Sonuç? Film başta ‘Direniş ruhu’na sahip seyirci olmak üzere aklı ve vicdanı her daim mazlumlardan yana atan herkese tavsiye edilir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!