Köşe yazmak aptalca, seviyemi düşürdüler

Güncelleme Tarihi:

Köşe yazmak aptalca, seviyemi düşürdüler
Oluşturulma Tarihi: Şubat 02, 2013 00:00

Habertürk’te yazılarına son verildi, romanı için Tunus’a gitti, oradan ‘Düğümlere Üfleyen Kadınlar’ çıktı. Ece Temelkuran, bu kitap için bir yıl Kuran-ı Kerim çalıştı. Bu sürede kendine format attı, kaderini seçti. “Bu ülke delirdi” diyen yazarla kitabından kadınlar ve köşe yazarlığına pek çok şeyi konuştuk.

Haberin Devamı

Kitabınızın adı ‘Düğümlere Üfleyen Kadınlar.’ Nasıl koydunuz bu adı?
 - Kitabın adını ben değil, karakterlerden biri Madam Lilla koydu. Yolculuk boyunca anlattığı en önemli şeylerden biri kadınların nefesinin gücü ve bunu Kuran’dan bir alıntıyla anlatıyor: “Allah biliyordu bizim nefesimizin ne kadar güçlü olduğunu, sadece biz onu duymuyorduk.” Ben bir hatırlatma kitabı yazdım sadece. Kadınlar biliyor ne olduklarını. Bu dönem, dünyanın kadınlardan çok şey beklediği ama en az verdiği bir dönem. Dünya, kadınları aldatıyor. “Her şeye sahip olabilirsin” diyor ama diğer yandan da sevilmeyeceğini, yalnız ve mutsuz olacağını söylüyor. Dergiler, kitaplar, televizyon, annen, arkadaşların hep ne yapman gerektiğini anlatıyor. Önce “Bağımsız, yalnız başına ayakta kal” dediler, 30’lara gelince “Evlenmiyor musun, çocuk yapmıyor musun?” sorularına geçildi. Birbiriyle uymayan, şizofrenik beklentiler çağındayız. Dünya, kadınlardan bir yalan olmalarını bekliyor.
Kim peki bunu kadınlardan bekleyen?
- Sistem. Bu sistemi de sadece erkeklerin kurduğunu düşünmüyorum. Bu sistem içinde kendini yalnız hisseden kadınlara ve onları seven, sevmek isteyen erkeklere yazılmış bir kitap bu. O kadınları sevmek de kolay değil çünkü. O cesareti göstermeye kalkan erkekleri bir nevi kullanma kılavuzu.
Roman, Ortadoğulu kadınların hikâyesini anlatıyor. Nerelerde geçiyor?
- Romanda kafası karışmış ülkelerde yaşayan kadınlar var. Bu ülkelerde kadınların hayatı daha zor, kaderleri birbirine benziyor. Tunus, Libya, Mısır ve Lübnan’da geçiyor roman. Hiç adı geçmese de çok yerde Türkiye var. Romanı yazdıktan sonra fark ettim ki bu roman sadece bir kadının değil bir ülkenin de nasıl sevileceğine ilişkin. Kitapta şöyle yazıyorum: “Hep içimizi ezdi bu memleket. Ne ki ben bu memleketin dişinin kovuğuna gitmem. Beni yese bu sefer başkalarına ağzı sulanacak.”

Haberin Devamı

DÜĞÜMLERE ÜFLEYEN KADINLAR / WEB TV

/images/100/0x0/55eaa916f018fbb8f88e9369

Haberin Devamı

TWITTER ÇIKALI ARKADAN KONUŞMA KALMADI

Siz de varsınız değil mi romanda?
- Ben de varım evet. Ama ben zannettiğiniz o kişi miyim belli değil ya da başka bir deyişle o benim ama siz bunu ispatlayamazsınız. En çok Meryem’i seviyorum çünkü kendime daha çok benzetiyorum. Erkek romancılara sorulmuyor böyle sorular. Hep kadınlar didikleniyor. Cevap verince de “Kendinden çok bahsediyor” deniyor. Bu iki taraftan çeken varoluş vakumu yüzünden aptala dönüyor kadın yazarlar. Pornografik bir merak bu. Merak edilmemeyi bekliyor değilim ama o merak giderilmediğinde bu kadar hırçın olunması beni şaşırtıyor. Twitter çıkalı arkadan konuşma diye bir şey kalmadı. Eskiden dedikodu vardı. Ne kadar mutluydum.
Daha önce yazdıklarınızdan değişik bir metin bu. Neden?
- Kendimle ve hayatla ilgili yeni şeyler keşfettim çünkü. İnsanın kaderini seçebileceğine inanıyorum artık.
Nasıl bir kader seçtiniz?
- İçimizde bir tanrıça var. Kitabı okuyan kadınların da içlerindeki tanrıçayı bulmalarını istiyorum. Her şeyi yapabiliyoruz ama en önemli sorunumuz yalnızlıktan mutsuz, güçsüz hissetmemiz.

Haberin Devamı

KAFAMA FORMAT ATTIM

Bu noktaya nasıl  geldiniz?
- Geçen yıl çok yalnız ve mutsuz hissettim kendimi. Belki de onunla ilgilidir. Başıma gelenden, işten çıkarılmaktan dolayı değil de sonrasında olanlardan dolayı üzüldüm. İnsanların tepkileri beni kırdı. İlerici aydın diye geçinenlerin saldırmaları yordu. Şimdi hiç umrumda değil olanlar. Haddim doldu. Gerçekten canın sıkılınca bir seçim yapman gerekiyor. Ben de sistemi değiştirdim, kafama format attım. Tavsiye ederim.
Nasıl attınız bu formatı?
- Bu kitabı yazarak, Madam Lilla, Maryam ve Amira’yla tanışarak attım. Düzenli yazı yazmaktan, köşe sahibi olmaktan imtina ettiğim bir dönemdeyim. Çünkü bu ülke delirdi bence. Artık kimsenin yazı okumak istediğini düşünmüyorum. Medya o kadar çok ele geçirildi ki... Hepimizin arkasından güldüğü insanlar öne çıkarıldı. Onlarla aynı yerde olmaktan dolayı kendimi aşağılanmış hissederim. Hâlâ iyi işler yapanlar var ama azınlıkta.
Var mı köşe yazarlığı teklifleri?
- Var ama ben istemiyorum. Köşe yazısı yazmak aptalca, ortalamaya yönelik bir iş. Muhataplarının ilkelliği sebebiyle sen de ilkelleşiyorsun. Seviyemi düşürdüler. 12 yıl boyunca haftada 2-3 yazı yazdım. Yazı dizileri ve kitaplar hazırladım. Hiç güler yüzle işe gitmedim. Hep bu memleketin kederiyle ilgilendim. İnsanın ruhu yoruluyor, kıvamı bozuluyor. Kırılgan bir insan olduğumu yeni kabul ettim. Dışardan bakana zengin, güçlü, neşeli gözükürüm ama yakından tanıyanlar bilir gerçek yüzümü.
Bundan sonra edebiyatçı yönünüzle mi göreceğiz sizi?
- Benim en iyi yapabildiğim iş edebiyat. Türkiye’nin kafa karışıklığı çok yorucu. Yapılan işleri cezasız bırakmamaya kararlı bir grup insan var. Bu ülkenin artık benden olabileceğim şeyleri çalmasını istemiyorum. Edebiyatçılarla sohbet ettiğimde bile nefes aldığımı hissediyorum. Edebiyat aracılığıyla politika da yapılabildiğini düşünüyorum.
Yazıp çizdiklerinizle bir şeyleri değiştirebileceğinize inanıyor musunuz?
- Bu ülkede yaşayanların hiçbir şey değiştiremem hissine kapılması çok doğal ama ben bunları dert etmeyi bırakamam. Yazdığım hiçbir siyasi yazıdan pişman değilim. İyi ki yazdım, oh canıma değsin. İnsanların beni tanıdığını varsayarak yazdığım, kendimle ilgili
köşe yazılarını yazmasaydım iyi olurdu diyorum.

Haberin Devamı

Köşe yazmak aptalca, seviyemi düşürdüler

Bir yıl Kuran-ı Kerim çalıştım

Ne kadar sürede yazdınız romanı?
- Bir buçuk yılda, Tunus, Beyrut, Londra ve İstanbul’da yazdım. Kitabı yazmadan önce bir yıl  Kuran-ı Kerim’i çalıştım. Bilmediğim bir şeydi. Çok büyük bir eksiklikti. Hazreti Muhammed’in hayatını, İslam tarihini öğrendim bunlar hassas konular. Milyarlarca insanın inandığı bir metne o ihtimamla yaklaşmak gerekiyor.
Kitaptaki dini referanslar bu yüzden mi?
- Kadınların içinde bir inanç olduğunu düşünüyorum. Müslümanlık da olabilir bu, başka bir şey de... Ama kadınlar inanır. Hiçbir zaman yalnız kalmıyor kadın. Erkekler yalnızdır. Kadınlar yalnız kaldıkça çoğalır. Her zaman başka kadınlar vardır etraflarında. Barda, bir dinsel ayinde ya da bir ev gezmesinde kadınlar her zaman bir çember kurar, birbirlerine inanır ve tamir eder. Hangi politik görüşe ait olurlarsa olsunlar bu tedavi etme halinde nefesleriyle ilgili büyülü bir güç olduğuna inanıyorum.
Kitabınızı Ayşe’ye diye açmışsınız. Kim Ayşe?
- Ayşe benim en yakın arkadaşım. Üniversitenin ilk gününden beri arkadaşız. Bu yaz bir kayıp yaşadı. Üstelik öncesinde ilk kavgamızı etmiştik. Ölüyorum zannettim. Kadınlar arası arkadaşlıklar bozulunca aslında ne kadar tutkulu olduklarını anlıyor insan.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!