Fransız kal Ayvalık

Güncelleme Tarihi:

Fransız kal Ayvalık
Oluşturulma Tarihi: Haziran 04, 2011 00:00

35 yıllık haberci... Hep işin mutfağında çalıştı. Televizyon haberlerine en son şeklini hep o verdi. atv’de haber müdürü olduğu yıllarda kamera önünde izleyiciye şehir hikayelerini yerinden anlattı. Şimdi de kendi şehir hikayesiyle okuyucuyla buluştu. Bugüne kadar hep haber yazan Mustafa Sağlamer, habercilik deneyimiyle yazdığı ilk kitabı ‘Fransız Kal Ayvalık’ı anlattı

Haberin Devamı

Yılmaz Özdil’le tanışıncaya kadar, mutfaktan çok az çıkmıştım. Sağolsun, atv’nin başına geçince fark ettirmeden beni kameranın önüne ittiriverdi. ‘Şehir Efsaneleri’, bizim bile hesap edemediğimiz, müthiş bir reyting yakaladı. Demek ki izleyici efsaneyi seviyordu.

Haber bülteninde günde belki 30 haber kullanıyorsun ama gün içinde elinden 430 haber geçiyor. Bazıları, tuhaf bir şekilde aklında kalıyor. Mesela yıllar önce Kars’ta meydana gelmiş bir trafik kazasına karışan kamyonun plakası gibi...

Kitap 176 sayfa. Aslında hikayeye baktığınızda 500 sayfa da olabilirdi. Televizyon haberi yazar gibi, kısa kısa geçmemin nedeni, okuyucuya kolaylık sağlamak. Bir de sevmiyorum uzun karakter tahlilleri yapmayı. Bir kişinin karakteri 30-40 sayfa nasıl anlatılır, aklım almıyor. Bu işi ancak bir ruh hekimi yapabilir bence. Gazetecinin ne haddine? Bunu yapanlardan da hoşlanmıyorum. Dünyanın en önemli ve çok okunan yazarları hep kısacık cümleler kurar.

Haberin Devamı

Bizim hanımın bu kitapla ilgili iki eleştirisi oldu. Öncelikle, “Çok cömert davranmışsın; bu hikayeden en az dört kitap çıkardı” dedi. İkinci eleştirisi de, kitabın kahramanı olan adamın, böyle bir kültür yapısına sahip olamayacağıydı. Editörüm Zeynep Atayman, “Ben daha beterini, Robert’ten terk ayakkabı boyacısı gördüm” deyince rahatladım.

Kitaptaki karakterin ve yan karakterlerin yaşadıkları, her gün bir yerde yaşanıyor aslında. İşsiz kalmak bir erkek için en büyük acı, hele de çocuğun varsa... Eğitimin ve sosyal çevren ne olursa olsun, evinde çorbayı kaynatmak için her işi yapmayı göze alırsın. Kendimden örnek vereyim, bir dönem işsiz kaldım ve belki de Mersinli olduğum içindir, pazarda limon satmak geldi aklıma. Hangi belediyeye gidip, “Nerede dursam, eski bir gazeteci olarak beni kovmazsınız” diye torpil koymayı bile düşündüm. Sonra şartlar düzelince gerek kalmadı.

Kitapta dipnotlar düşmek zorunda kaldım. Bu da gazetecilikten geliyor. Mesleki kaygıyla bir yandan da bilgi aktarımında bulunmak istiyorsun.

Tüm bölümlerde olduğu gibi, ‘Fransız Kal Ayvalık’ adında da bir sürpriz saklı. Cumhuriyet Kitapları’nda ‘uzun hikaye’ formatı olmadığı için, beni kırmadılar, kapağına bir de ikinci isim gibi ‘Uzun Hikaye’ ibaresini eklediler. Bu, şu anlama da geliyor: “Abi neler oldu, anlatsana”; “Boşver ya, uzun hikaye...”

Haberin Devamı


PVC’CİNİN İMKANSIZ AŞKI

Hikaye, Tarsus Amerikan Koleji’nden ayrılmak zorunda kalan bir PVC’cinin aşkı üzerine. PVC kaplama yapanların teyplerinde, günde yüz kere duydukları o “Kimlikleriniz kaplanır” diyen kadın sesi vardır ya; kitabı yazarken işte o sesle o seyyar PVC’ci arasındaki ilişkiden yola çıktım. Sonra hikaye, yakın bir başka arkadaşımdan duyduğum bir karakterin başına gelenlerle birleşti. Gündemdeki olaylar da etkiledi gidişatını. Mesela ülkenin bir yerinde mutlaka çok ünlü bir sanayici öldürülmüş ve onun bir yakını, yetkililerin ağır hareket ettiğini görüp sinirlenerek, intikam peşine düşmüş olabilir.


R’LERİ SÖYLEYEMEYEN TDK BAŞKANI OLUR MU

Haberin Devamı

Kitabın kolay okunmasını istedim ve bazı şeylere çok dikkat ettim. Örneğin bir tek ünlem kullanmadım. Bunu bana yıllar önce patronum rahmetli Nadir Nadi öğretmişti. “Ünlem ne demektir biliyor musun; ‘Ey okuyucu, sen aptalsın. Bak ben burada ironide bulundum. Bu nedenle ünlem koyuyorum’ anlamına gelir” demişti. O günden bu yana, yani 25 yıldır ünlem kullanmam. Bazı kelimelerde de ‘Bunlar ayrı yazılır’ diye tereddüte düşeceksiniz. Doğru, Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre ayrı yazılır ama ben bilerek yapıştırdım. Bir kelime, diğeri olmadan bir şey ifade etmiyorsa ayırmam. Hayal kırıklığını neden ayrı yazıyoruz? Oysa hayal başka bir şey, kırıklık başka. Hayalkırıklığı bambaşka bir şey. Ne varsa ayrı ayrı yazın da doğru olsun, tembelliğiyle böyle yapıyorlar. Türk Dil Kurumu’nun başındaki Şükrü Haluk Akalın 28 harfi telaffuz edebiliyor, R’leri söyleyemiyor. Olacak iş mi? Hiç kimseyi, bazı sözcüklere ya da harflere dili dönmediği için kınayamam. Ama TDK’nın başkanı R’yi telaffuz edebilmeli arkadaş.

Haberin Devamı


70’Lİ YILLARIN DİYARBAKIR KÜLTÜRÜNÜ ALDIM

Diyarbakır Maarif Koleji’nde okudum. Anadolu liselerinin anasıdır. 2006’da 50’nci yılını kutladı. Bugünün Diyarbakırı ile ilgisi yoktu. Düşünün, 70’li yıllarda, dört Amerikalı öğretmen, haftada 30 saat İngilizce ders verirdi. Yatılıydık ve haftasonları çarşıda-pazarda, 10 gün önce Paris’te çıkan mini etekleri giyen kızlara rastlardık. Türkiye’nin sorunu PKK filan değil; köyün kente hücumu. Çiftçinin ve hayvancının mutlu edilememesi. Böyle bir Diyarbakır’dan dünyaya açıldık. Bizim okuldan Stuttgart’ta uçak mühendisi olmuş, İngiltere’de tekstil eğitimi görmüş arkadaşlarım var. Bugün sanat, tamamen zengin işi. Artık orta direkten edebiyatçı zor çıkar. Bu geçim kaygısı içinde bir şeyler yazıp yayınlamaya cesaret ediyorsam, o günün Diyarbakırı’ndan aldığım kültürden kaynaklanıyor.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!