Ahşap ve metale dokunamıyor mecburen theremine çalıyor

Güncelleme Tarihi:

Ahşap ve metale dokunamıyor mecburen theremine çalıyor
Oluşturulma Tarihi: Eylül 18, 2010 00:00

Acayip bir nedenle acayip bir enstrüman çalıyor Cihan Gülbudak. Metale ve ahşapa dokunamadığı için, insanı delirttiğine dair efsaneler olan theremine’i seçmiş. Sanatını Kabataş Metro İstasyonu’nda da icra etti, ‘zıv zıv bir şeyler çalan hırpani genç’ olarak tanındı. Zaten takma adı da ‘meczup’ zaten. ‘Babylon’da çalmaktan bile daha çok zevk aldığı’ metro müzisyenliğinden atılma gerekçesiyse cenaze müziği çalması...

Elinde demir bir çubukla titreşimler yaratıp, garip bir aletten ses çıkarmaya çalışan birini gördünüz mü hiç? Merak etmeyin, çok az insan gördü zaten... Bu tuhaf müzik aletinin adı ‘theremine’, (teremin diye okunuyor) ondan ses çıkarmayı başaran az sayıdaki insandan biri de Cihan Gülbudak. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada...
Oldum olası müzik aleti çalmaya meraklıydı. Ancak hem metal hem de ahşap cilasına ağır alerjisi (kontak dermatit) olduğu için hiçbir şeye uzun süre dokunamıyordu. Yine de bu durumu epeyce zorladı, ta ki siğiller ve kabarcıklarla başa çıkamayacak hale gelene kadar...
O sıralarda ünlü theremine sanatçısı Pamelia Kurstin’i keşfetti ve böylece bu acayip müzik aletinden haberdar oldu. Burada küçük bir parantez açalım, synthesizer’ın atası sayılan bu müzik aleti uzaktan titreşimler gönderilerek çalınıyor. Kendine özgü, son derece karakteristik bir ses çıkarıyor. Genellikle korku ve bilimkurgu filmlerinden aşina olduğumuz, Gülbudak’ın deyimiyle ‘ciyuv ciyuv’ diye tınlayan, tekinsiz ve gergin bir ses bu.

KENDİ KENDİNE ÖĞRENDİ

Sonunda çalabileceği bir müzik aleti bulmanın heyecanıyla diğer enstrümanlarını sattı, bin 200 liraya bir theremine siparişi verdi Gülbudak. İki ay boyunca yurtdışından gelmesini bekledi. Değil bu aleti çalacak insan, adını bilen parmakla sayılacak kadar olduğu için üç ay boyunca saçma sapan sesler çıkarıp durdu.
Ama yılmadı azmetti. Uğraşa uğraşa, kurcalaya kurcalaya sonunda güzel sesler çıkarmayı, hatta kendi müziğini yapmayı başardı. Perdesi olmayan ve dokunmadığınız tipsiz bir aletten sesler çıkardığınızı hayal edin lütfen... Bu iş hiç kolay değil!
Theremine’le olan ilişkini ilerletti, basit bir merak aşka dönüştü. Aleti çok sesli bir hale getirdi, klasik Türk müziğini ve doğulu melodileri yorumladı. Ve çalışmaları uluslararası theremine dünyasında ses getirdi, yarışmalarda ödüller kazandı. Bu dünyanın küçücük olduğunu kendisi de kabul ediyor ama olsun, kırmayın şevkini.
Bu arada İstanbul’da da küçük küçük konserler vermeye başladı. Fakat elitler ve akademik çevreden kendisine bir hayır gelmeyeceğine düşünerek halka açılmaya karar verdi. Ve İstanbul Metrosu’nun yöneticilerinin kapısını çaldı. Neyse ki Kabataş durağında bir köşecik kapmayı başardı.

METROYU BİR TÜRLÜ UNUTAMIYOR

Geçen kışın en kara günlerinde Kabataş metro durağından gelip geçenler theremine’in tuhaf sesiyle duraladı. “Saç sakal da var ya, ilk başta uzaylı görmüş gibi bakıyor, hatta korkuyorlardı. Hatta düşünce gücüyle çaldığımı iddia edenler bile oldu. Sonra o müziğin garip derinliğine ve huşusuna kapılıyorlardı.”
Anlayacağınız bir metro müzisyeni gibi değil kültür ateşesi gibi çalıştı Gülbudak. Herkes cep telefonlarıyla fotoğraflarını çekti. Ambulans sesi çıkarmasını isteyenler oldu. Bazı meraklılar theremine çalmayı denedi, kara çarşaflı teyzeler CD’lerini satın aldı. Metroda çalarken hayatının en mutlu günlerini yaşadı Gülbudak; “Babylon’da çalarken bile bu kadar zevk almadım.”
Artık Taksim durağına terfi edeceğini düşünürken, “Teşekkürler ve güle güle” dediler ve üç aylık sözleşmesini yenilemediler: “Cenaze marşı gibi çaldığımı söylediler, çok gücendim. Metroyu hala çok özlüyorum. Konsere gelir gibi dinleyen, meraklı ve heyecanlı insanlara çalmak o kadar güzeldi ki... Günde 30-100 lira arasında kazanıyordum. Son gün veda ederken, ‘Cenaze marşı için özür dilerim’ dedim. Az daha adliyelik oluyordum. Metrodan sonra Galata’da sokakta çalmayı denedim ama aynı tadı vermedi.”

MECZUP BİR THEREMİNİST’İN PORTRESİ

Karadenizli bir işçi ailesinin oğlu olarak Üsküdar’da doğup büyüyen Cihan Gülbudak 25 yaşında. Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde makine mühendisliği okudu. Bitirmek üzereyken yarım bıraktı. Şimdi İTÜ’de ses mühendisliği okuyor. Kadınları da ‘sıcak, gizemli, hassas ve muhteşem bir sabır isteyen’ theremine’e benzetiyor. Sitar çalan kız arkadaşıyla birlikte müzik yapıyorlar. Skolyoz hastalığından mustarip sevgilisinin sırtındaki 28 vida için bestelediği ‘A Tale For Lancinant Screws’ (Sancıyan Vidalar İçin Masallar) parçasıyla ödül kazandı. Theremine’i tanıtmak için ‘Yetenek Sizsiniz Türkiye’ yarışmasına katılmayı bile düşündü ama vazgeçti.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!