GeriSeyahat Bağımlısı olacaksınız
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Bağımlısı olacaksınız

Bağımlısı olacaksınız

İstanbul-Amasra yolu her mevsim güzeldir. Çiçeklerin her türlüsü başka bir renk verir doğaya yol boyunca. Eğer bir hafta sonunuzu ayırırsanız, müdavimi olacak ve her boş zamanınızda Amasra’ya koşacaksınız. Sahil kalabalık mı kalabalık, deniz temiz mi temiz. Bir kentin içinden denize girmek büyük bir keyif olsa gerek.

İstanbul’da başlayan 540 kilometrelik yolculuğum sabahın erken saatlerinde sona ermek üzere. Amasra’ya sadece birkaç kilometre kaldı. Tabelada Kuşkayası yazısını görünce arabayı sağa yanaştırarak yukarı çıkan merdivenlerden tırmanmaya başlıyorum.
Kısa bir süre sonra kaya üzerine oyulmuş bir kabartma ile karşılaşıyorum. Kabartmada başsız bir insan figürü ile figürün sağında bir kartal var. İnsan figürünün ayakları ciddi zarar görmüş. Belli ki burası da definecilerden nasibini almış. Boyu 2.5 metrenin üzerindeki bu kabartmanın önünden bir Roma yolu geçiyor. Yol biraz ileride toprak yolla birleşerek Bakacak Tepe’ye doğru devam ediyor. Bu yoldan biraz ilerleyince kayalar üzerine işlenmiş bir kitabe görüyoruz. Aynı kitabeden bir tane de kabartmanın üzerinde var. Burası Amasra’ya gelenleri karşılayan ilk sürpriz.
Kuşkayası Anıtı, M.S. 41-54 yılları arasında Roma imparatoru Cladius zamanında, Pontus valiliğine atanan Gais Julius Aeuilb tarafından dinlenme tesisi olarak yapılmış. Yani Kuşkayası Anıtı aslında yolcular için yapılmış bir mola yeri.
Anadolu’da başka bir örneği olmayan bu muhteşem anıtı geride bırakarak Amasra’ya doğru hareket ediyoruz. Kısa bir süre sonra Amasra’dayım.
Amasra’nın kuruluşu M.Ö. 12. yüzyıla denk geliyor. O dönemlerdeki adı Sesamos olan şehir, tarih boyunca çeşitli uygarlıkların egemenliğine girmiş. Hititler, Fenikeliler, Lidyalılar’dan sonra M.Ö IV. yüzyılda Persler... Perslerin Büyük İskender tarafından yenilgiye uğratılmasından sonra kent Persli prenses Amastris tarafından yönetilmiş. Amasra ismi de buradan geliyor.
Amastris’ten sonra Pontus egemenliği başlıyor. Yaklaşık 200 yıl kadar süren bu dönem, M.Ö 70 yılında Romalılar’ın devreye girmesi ile sona eriyor. Kentin adı da Roma yönetiminde Amastedos oluyor. M.S. 13 yüzyılda Cenevizliler, M.S. 1460 yılından sonra da Fatih tarafından alınarak Osmanlı toprağına katılıyor. Amasra Müzesi sözünü ettiğin tüm uygarlıkların izini sergiliyor.

ÇARŞIDA AHŞAP HEDİYELİKLER

Müzeden çıkarak Amasra’nın Çekiciler Çarşısına giriyorum. Tatile gelenler denizde olduğu için çok fazla kalabalık değil. Köşede iki esnaf tavla oynuyor. Küçük bir kız çocuğu topaç çevirmeye çalışıyor. Çarşıda satılan ahşap hediyelik eşyaların büyük çoğunluğu burada yapılıyor. Tek tük Uzakdoğu malları da girmeye başlamış.
Çarşıyı geride bırakarak sahile yöneliyorum. Sahil kalabalık mı kalabalık, deniz temiz mi temiz. Bir kentin içinden denize gerek büyük bir keyif olsa gerek. Amasra iki koya ve iki adaya sahip. Bu nedenle kente ilk gelenler önce biraz şaşırıyorlar. İkinci koy diğeri kadar kalabalık değil. Denize giren insan sayısı daha az.
İnsanlar tatilin tadını çıkarırken ben Amasra kalesine doğru yöneliyorum. Amasra kalesi Romalılar tarafından yapılmış. Surlar ise Bizanslılar’ın eseri. M.S. 9. yüzyılda yapılmış Amasra Kilisesi, yılların getirdiği yalnızlığa rağmen zamana meydan okumaya devam ediyor. Etrafındaki evlerin bazıları Amasra’nın geçmişine götürüyor insanı. Camiye çevrilmiş diğer kilisenin etrafından dolanarak bir taş yola giriyorum. Taş yolu takip ederek kalenin diğer ucundan inip, Amasra ile tarihi adayı birbirine bağlayan yüzlerce yıllık tarihi köprüye ulaşarak adaya geçmeyi planlıyorum. Taş yol beni bir meydana çıkarıyor. Karşımda bir kale kapısı ve önünde de tarihi bir taş köprü duruyor.

Kale kapısından geçerek kenti gezmeye başlıyorum. Adadaki evlerin bazıları geleneksel tarza daha uygun. Burada yaşayan insanlar tarihle iç içe. Gürültü yok Amasra’da, dinginlik, sadelik var. Gezerken tüm sorunlarından arınıyor insan sanki. Bir evin bahçe duvarı ilgimi çekiyor. Duvar tamamen kentin eski kalıntılardan oluşmuş.
Kaleden yukarı doğru çıkmaya başlıyorum. Dar sokakların bitmesiyle sert bir rüzgâr karşılıyor birden. Karşıma çıkan birkaç pansiyona yer soruyorum. Bu gece burada kalmak çok güzel olur. Ne yazık ki tüm pansiyonlar dolu. Bir pansiyondan gelen yemek kokuları, doğru dürüst bir şey yemediğimi hatırlatıyor.

BALIK YANINDA MEŞHUR SALATA

Amasra’ya gelince ne yenir? Tabii ki balık ve Amasra’nın meşhur salatası. Balık lokantalarını dolaşarak fiyatlara bakıyorum. Tüm lokantalarda fiyatlar nerdeyse aynı ve çok uygun. Görünüşü nedeniyle diğer adı Mustafa Amcanın Yeri olan Canlı Balık Lokantası’nı seçiyorum. Kısa sürede gelen salata ve balıkla güzel bir ziyafet çektikten sonra konaklayacak bir yer aramak için tekrar yollara düşüyorum.

GÜZEL KÖY ÇAKRAZ

Amasra artık otel ve pansiyon dolu ama yaz mevsiminde yine de kalacak yer sorunu var. Burada yer bulamayınca muhteşem bir Amasra manzarası eşliğinde Çakraz’a gitmeye karar verdim. Çakraz, Amasra’ya yakın bir köy. Bir zamanlar, sadece Almanların yol olmadığı için tekneyle gelerek aylarca kaldığı Çakraz sahili, şimdi ne yazık ki beton binalarla kuşatılmış durumda. Buna rağmen yine de bölgedeki en güzel yerlerden biri. Bir otele yerleşerek balkona çıkıyor ve yoğun geçen günün yorgunluğunu atmak için Karadeniz’in serin akşam rüzgarına bırakıyorum kendimi.

DALGALAR DEZAVANTAJ

Sabah erken uyanarak balkona çıkıyorum. Dün akşam uysal uysal esen rüzgar hızını iyice artırmış. Dalgalar acımasızca Çakraz sahilini dövüyor. Kapalı olan koyun uzunluğu birkaç kilometre. Sahil tamamen ince kumlarla kaplı. Dalgaların cazibesine kapılarak sahile iniyor ve kendimi Karadeniz’in dalgalarına bırakıyorum. Dalgalar çok güçlü olduğu için fazla açılamıyorum. Bu bölgenin tek dezavantajı dalgalar. Rüzgarlı havalarda denize girmek bir çok yerde çok riskli olmasına rağmen Amasra ve Çakraz bu açıdan çok avantajlı. İki sahil de koyda olduğu için güçlü dalgalar sahildeki kumların yerini değiştirerek deniz içinde yüzme bilmeyenler için tuzak olan derin boşluklar oluşturamıyor. Deniz diğer kıyılarda olduğu gibi birden derinleşmiyor.

ÇEVREDEKİ KOYLAR

Kahvaltıdan sonra Kurucaşileye kadar olan sahil kesimindeki koyları dolaşmaya karar veriyorum. Göçkün Demirciler, Karaman, Gökçekale, Kapısuyu, Gideros koylarının her biri farklı güzellikte. Tatilini sakin bir yerde geçirmek isteyenler için bu koylar biçilmiş kaftan adeta. Her bir koyda bulunan sahiller sessiz, sakin ve doğal görüntüsü henüz bozulmamış durumda. Bu koyların bazıları ilginç kalıntılar da barındırıyor. Ertesi sabah otelde yapılan muhteşem gözlemeleri yedikten sonra yola koyuluyorum. Günümün yarısını yolumun üzerindeki Hisarönü ve İnsuyu sahillerinde geçiriyorum.

Önümüzdeki haftasonu nereye? (16-17 Temmuz)

İSTANBUL’DAN...

Edirne’ye: 16 Temmuz 07.00’de hareket. Çorlu ve Lüleburgaz yolu üzerinden Edirne’ye varış. Şehir merkezinde cami, çarşı ve köprüleri gördükten sonra gün boyu Bucuk Tepe Tabyası, Şükrü Paşa Anıtı, Balkan ve Sırp Sındığı Savaş Müzeleri, Kırkpınar yağlı güreş çayırı, Adalet Kasrı, Fatih ve Saray Köprüsü, Babüssade, Saray Mutfakları, hamam, Cihannüma Kasrı, Kum Kasrı ve Balkan Şehitliği ziyaretleri. 2. Beyazıt Külliyesi Sağlık Müzesi gezisinden sonra Meriç Nehri kıyısında akşam çayı. Günün son ziyaretleri Karaağaç, tarihi Meriç Köprüsü, Lozan Anıtı ve tren istasyonuna. Pazar kahvaltıdan sonra kapısıyla ünlü Üç Şerefeli Camii, Eski Camii, Selimiye Camii ve Arasta Çarşısı gezileri. Serbest zamandan sonra Kıyıköy ziyareti; kale, karakteristik evler ve limanı gördükten sonra İstanbul’a dönüş. Fiyatı 149 lira (Ulaşım, konaklama, kahvaltı, akşam yemeği, otobüs içi ikramlar, seyahat sigortası) Tel: (212) 444 73 73 www.gezinomi.com

ANKARA’DAN...

Kefken’e: 16 Temmuz 07.00’de hareket. Kandıra üzerinden doğa manzaralı yolculuk sonrası Kefken’de iç liman gezisi ve kahve molası. Karadeniz’in en güvenli koyu Kefken’de liman gezintisi ve yürüyüş. Pembe kayalarda güneşi batırdıktan sonra Karasu’ya hareket. Kısa bir sahil gezisinin ardından Sakarya nehri kıyısında akşam yemeği. Pazar kahvaltı sonrası Acarlar Longoz ormanlarına hareket. Yaklaşık bir saatlik doğa ve bot gezisi. Öğle yemeğinin ardından Akçakoca gezisi; Ceneviz Kalesi, liman, Akçakoca camii ziyaretleri. Fiyatı 200 lira (Ulaşım, yarım pansiyon konaklama, rehberlik, seyahat sigortası, araç içi ikramlar) Tel: (312) 417 67 06 www.kirkayaklar.com
False