Çok güzel bir yıl geçirdik…

Koskocaman bir yılı daha geride bıraktık. Peki, 2005’in farkı ne oldu? Bundan önceki yıllara oranla en çok neleri konuştuk? Eskiden en çok hangi sorunlarla karşılaşırdık ? Bu yıl onları geride bıraktık mı? Memnun mu olalım, yoksa kurtulduğumuz için dua mı edelim?

Haberin Devamı

2005, son yıllarda pek görmediğimiz, pek alışık olmadığımız bir yıldı.

          

Biz nelere alışmıştık ?

          

1986-87’den sonraki döneme bakınca karşımızda sadece siyasi krizler görürüz. Bitmek tükenmek bilmeyen koalisyon kavgaları, farklı partilerin farklı Başbakan ve Bakanlarının kavgaları, sürekli şekilde bir terör ve irtica mücadelesi.

          

Tabii durum böyle olunca da, yıllardır peşimizi bırakmayan yüksek enflasyon, ve ekonomik kriz .

          

İlk defa 2005 farklı geçti.

          

İlk defa 2005’da başka kişilerden, başka şeylerden söz ettik.

Haberin Devamı

          

İlk defa 2005’da bu toplum pespembe haberler duydu. Çoğu zaman da, adeta “rahat batmış” gibi kendi kendine sorunlar yarattı. Aşağıdaki yazıda 2005’yılının en çok söz ettiğimiz konularını topladım.

          

Siz karar verin.

                                                         *                    *                    *

 

YILIN GÜNDEMİNİ KADINLAR KAPSADI

 

2005’te en çok kimleri konuştuk diye sorarsanız, Tayip Erdoğan dışında, kuşkusuz gündemi kadınlar ellerinde tuttular.

          

En büyük ilgiyi Gamze Özçelik olayı topladı. Sevişme sahnelerinin internet sitelerine yayılması büyük gürültü koparttı.Toplumun önemli bir bölümü, bu insana yapılan haksızlığa isyan etti. Diğer bir bölümü merak içinde, Gamze gibi güzel bir kızın sevişme sahnelerini merakla izledi. Televizyonların en fazla zaman ayırdığı konu Gamze ve başına gelenlerdi.

          

Gamze’nin hemen ardından Hülya Avşar’ın boşanması geldi.

          

Haberin Devamı

Türk toplumu Hülya’ya aşıktır ve Kaya’ya kızgındır. Kaya’nın çapkınlıkları, Hülya tarafından kapatılmaya çalışıldıkça toplumun tepkisi arttı ve ayrıldıkları haberi günlerce konuşuldu. Zaten Hülya giderek efsaneleşiyor. Her sözü ve her hareketi gündemin başına oturuyor.

          

Diğer kadın kahraman ise Semra hanımdı. Ancak bu defa, oğlunu kaybeden acılı bir kadın olarak karşımıza çıktı. 2004’te olduğu gibi, tüm acısına rağmen, TV’lerin baş köşesine oturmasını bildi.

                                             *                    *                    *

EKONOMİ PATLAMA YAŞATTI, ANCAK…

 

2005’in yıldızı hiç kuşkusuz Ekonomi idi.

          

Haberin Devamı

Avrupa Birliği ile katılma müzakerelerinin 3 ekim’de başlaması ve hükümetin aldığı kararlar, Türkiye’nin büyüme hızını yine üst düzeylere taşıdı.

          

Hele özelleştirme kampanyası, Cumhuriyet tarihimizde görülmemiş bir rakama ulaştı. 80 yıla yakın bir sürenin toplamı, geçtiğimiz bir yıl içinde eklde edildi ve T.C Devleti yaklaşık 27 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleştirdi

 

Borsa bir yıl içinde, ardı ardına rekorlar kırdı ve yüzde 40’a yakın bir artış gerçekleştirdi. Borsaya para yatıranlar geçmiş yıllardaki zararlarını çıkarttıkları gibi, üstüne de para kazandılar.

          

Bir zamanlar yüzde 70-80’lerde dolaşan enflasyon, son 20 yılın en düşük noktasına geriledi ve tek rakama düştü.

Haberin Devamı

          

Hayatımıza Yeni Türk Lirası girdi ve eski TL aramızdan ayrıldı.

          

Herhalde, ekonomik alanda şimdiye kadar böylesine olumlu gelişmeler yaşanmamıştı.

          

Ancak… Bir de büyük “ancak” var.

          

Bunca büyüme, bunca başarıya rağmen işsizlik beklendiği gibi düşmedi. Hatta yıl sonuna doğru, yüzde 9.8’lere kadar çıktı. Makro düzeydeki genişleme, mikro alana yansımadı. Toplumdaki sıkıntılar devam etti.

          

Hayatımıza her ne kadar Mortgage ve Kredi Kartları heyecanı girmiş olsa dahi, yine de vatandaş sıkıntıdan kurtulamadı.

                                             *                    *                    *

Haberin Devamı

AB İÇİN MEYDAN SAVAŞI…

 

2005 yılının en gerilimli yanı, Avrupa Birliği ile tarama müzakerelerinin başlamasıyla birlikte, AB karşıtlarının gövde gösterileriydi. Bu çerçevede özellikle TCK’nın 301’inci maddesi başroldeydi. Eleştiri ile Türkiye ve Türklüğe Hakaret arasındaki sınırlar iyi çizilemediğinden dolayı, ardı ardına ihbarlar yağdı.

          

Hırant Dink, Orhan Pamuk, hatta Avrupa parlamentosu Yeşiller grubu üyesi Hollandalı JoosLagendijk hakkında suç duyuruları yapıldı. Savcılar hemen harekete geçtiler ve bu olaylar Türkiye’nin dış görüntüsünü biraz daha bozdu. ”İşte gördünüz mü, Türkiye demokrasiye inanmıyor” başlıklı yazılar yazıldı. Dışişleri Bakanı Gül’ün dediği gibi, bu davalar Türkiye’ye, eski Geceyarısı Ekspresi kadar zarar verdirdi. Sonunda belki beraatle sonuçlanacak, ancak ülkemiz yaralanmış oldu. Hükümetin zamanında harekete geçememesi, yargının AB sürecine henüz alışamaması bu konularda çok sorun yarattı.

          

Hükümette, AB konusundaki en büyük beklentisi sayılan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türban kararıyla hayal kırıklığına uğradı.

          

Yine AB çerçevesinde ortaya çıkan gerginlik Kıbrıs konusunda yaşandı. Gümrük Birliği çerçevesinde, Kıbrıs gemilerine Türk limanlarının açılması kavgası devam etti ve final 2006’ya ertelendi.

          

Sonuçta, Türkiye-AB ilişkileri, tarama müzakereleri başlamasına rağmen bir türlü yumuşamadı.

                                                         *                    *                    *

AŞKIN DAVASI, ADLİ REFORMU HATIRLATTI

 

Van rektörü Aşkın davası da, Türkiye’nin gündemini sarsan olaylardan biriydi.

          

Aşkın hakkındaki iddialardan çok, Rektör’e yapılan muamele tepki yarattı. Soruşturma açılması üzerine hemen yurda dönmesine, kaçmayacağını açıkça göstermesine, sağlığının bozulmasına rağmen, Rektör’ün “kaçmak üzere bir suçlu” muamelesi yapılması, tutukluluk halinin uzatılması kamu oyunda büyük eleştiri topladı.

          

Bu olay kısa sürede, AKP iktidarına karşı laik sistemin korunması mücadelesine dönüştü. Hükümetin Van rektörünü görevden alıp kendine yakın bir ismi atamak için, yargıyı zorlayarak olayı bu noktalara getirdiği izlenimi doğdu.

          

Basın ayaklandı.

          

Muhalefet eleştiri kampanyasını genişletti.

          

YÖK ile hükümet arasındaki tüm köprüler atıldı.

          

Aşkın olayı, 301 tartışmasında olduğu gibi, Türkiye’ nin önündeki en önemli reformun,Adli alanda gerçekleşmesi gerektiğini ortaya koydu.

 

                                                         *                    *                    *

DÜNYA, BOMBALAR VE FELAKETLERLE SARSILDI

 

2005 ‘te dünya en çok patlamaları konuştu.

          

Her şeyin başında,Irak vardı.

          

Önce anayasa, ardından da genel seçimlerle demokrasi yolunda önemli adımlar atan Irak’ta, Şii’lerle Sunni’ler arasındaki iç savaş ve Amerikan işgaline direnişçilerin mücadeleleri manşetleri kapladı. Hemen hergün 10 ile 100 kişi arasında insanın ölüp yaralandığı bu ülke, korkunç manzaralara sahne oldu. Kameralar önünde kesilen kafalar, masum insanların öldüğü intihar bombacıları ve din adına savaştıklarını söyleyenlerin hunharca girişimleri, herkesin tüylerini diken diken etti. Irak’taki gelişmelerin yansıdığı diğer önemli bir gelişme de, Kuzey Irak’taki Kürt bölgesinin giderek bağımsızlaşma yolundaki adımlarıydı.Kürtler, Irak’ta Şii-Sunni çatışmasının kontrolden çıkması ve ülkenin bölünmesi durumunda, bağımsızlıklarını ilan edeceklerini açıklamaları da, 2005’in önemli gelişmelerinden biri sayılabilir.

          

Irak ile tam ilişkisi olmasa dahi, El Kaide’nin Londra’da 50 kişinin ölümüyle sonuçlanan suikasti, Siyasal İslamın Avrupanın merkezini hedef aldığını gösterdi.

 

TABİİ FELAKETLER HERKESİ ETKİLEDİ…

          

Bir yıl önce 26 Aralıkta patlayan Tsunami, 2005 yılında tam 230 bin ölü, yaralı ve kayıp getirdi. Felaketin büyüklüğü karşısında dünya şaşkına döndü ve dev bir yardım kampanyası gerçekleştirildi.

          

29 Ağustos’ta Amerikanın New Orleans’ı yerle bir eden Katrina kasırgasının binlerce insanı ölüdürüp yaralamasının yanı sıra, asıl yarattığı şok, böyle bir olayın Amerikada gerçekleşmesi ve Bush yönetiminin uzun süre seyirci kalmasıydı. Başkan Bush son derece büyük bir prestij kaybına uğradı.

          

Boş yere “paranın gözü kör olsun” dememişler. 8 Ekim’de Pakistan’ı çarpan depremin 75 bin kişinin ölümüyle sonuçlanmasına rağmen, dünyadan beklenen yardım gelmedi ve Pakistanlılar fakirliklerinin kurbanı oldular.

Yazarın Tüm Yazıları