Çok çişimiz olmalı!

ÜLKELERİN, kentlerin markalaşmasında uzman Simon Anholt bir konferans vermiş. Ve demiş ki: ‘Pisuar önünde bile Türkiye’yi anlatın.’

Söz güzel olunca, gazeteler de manşet yapmışlar.

Türkiye’de bunu yapanlar var. Gazeteciler, işadamları, sıradan vatandaşlar pek çok yerde Türkiye’yi övgüyle anlatıyorlar. Gerçekleri atlamadan, ülkelerini tanıtmaya çalışıyorlar.

Ama bir dostumun yolladığı mail ‘bazılarının’ bunu nasıl yaptığını gösteriyor.

Aynen aktarıyorum:

‘Bir iki ay once Philadelphia Halk Kütüphanesi’ne Orhan Pamuk gelmişti. Kar romanının tanıtımını yapmaya. Koşa koşa gittim, yalnız bırakmayalım, destekleyelim diye. Hatta aklımdan da Newark’ın kütüphanesinde de bir okuma günü yapılabilir, diye geçiriyordum yolda giderken.

Orhan Bey geldi. Tasvir ettiği ülke sanki Türkiye değildi. Özgürce yazı yazmak hálá zormuş ülkemizde, Erzurum’a ya da diğer doğu illerine öyle her isteyen elini kolunu sallayarak gidemez, giderse de başına binbir türlü bela gelirmiş. Kar’ı yazabilmek için yayınevi Orhan Bey’e zarar ziyan gelmesin diye polislere haber vermiş, kalacağı otel uyarılmıs, basın kartı çıkarılmış. Ve bunlar yani olumsuzluklar hálá devam ediyormuş. Bunları dinleyenlerin %95’i Amerikalı idi.

Ve maalesef soru-cevap kısmında ise gelen sorular:

Hálá Türkiye’de seyahat etmek korku verici mi?

Böyle aydın bir kişi olarak ne gibi zorluklar var yaşanılan? Baskı var mı yazılan konulara, kitap içeriklerine?

Tamam birçok eksik var ülkemizde.

Çok garip, vahim olaylarla yüz yüze gelme ihtimaliniz var ülkemizde. Ama hiç mi iyi bir yanımız yoktu söylenebilecek o akşam. Bir Türk Hanım Orhan Bey’e sordu:

‘Bu kadar olumsuzluklara rağmen hiç memnun olduğunuz bir husus yok mu?’

Orhan Bey ise cevap verdi:

‘Ben Turizm Bakanı değilim. Türkiye’yi pazarlamaya gelmedim’ dedi.

Ortada kitap yazmışs aydın bir kişi. Artık kim ikna edebilir bu toplantıya katılanları.

Amerikalı hocam 6 kez ülkemizin doğu illerinde kar tatilini yapabilmiş ve hálá memnuniyetle yaşadıklarını anlatabiliyorsa bana, demek ki biz o kadar da kötü durumda değiliz.

Yazık oldu o akşamıma...’

Bir Türk aydınının söylediği bu sözleri acaba pisuvarda bir yandan işeyip, bir yandan konuşarak kaç saatte silebiliriz doğrusu merak ediyorum.

İnsan hakkı ararken adam olmak

NE yazık
ki, olaylara her zaman aynı doğru açıdan bakamıyoruz. 12 yaşında bir çocuğun ‘terörist’ olduğu iddiasıyla öldürülmesine aralarında benim de bulunduğum bazı yazarlar ve insan hakları kuruluşları tepki gösterdik.

Araştırma komisyonları kuruldu, Meclis’ten bir heyet olayın geçtiği yere gitti ve bu kamuoyu tepkisi oluştu.

Bu tepki haklı bir tepkiydi ve oluşmalıydı. Bir çocuk, günahsız bir kişi kurban olamazdı.

Ama aynı hassasiyeti her zaman aynı netlikte göstermiyoruz.

Bu yazıyı belki çok önce yazmış olmam gerekiyordu. Belki de bir dostun hatırlatmasına ihtiyaç olmaması gerekiyordu.

Hatırlayın, galiba iki hafta kadar önceydi, Çukurca’da bir minibüs uzaktan kumandalı mayınla teröristler tarafından havaya uçuruldu.

Minibüste, bölgede görev yapan askeri personelin eş ve çocukları bulunuyordu.

Bir assubayın eşi parçalanarak öldü. Çok sayıda kişi de yaralandı.

Yaralananlar arasında bir de ağır yaralı vardı.

2 yaşında bir ‘bebek’.

Hayatını kaybeden kadının çocuğu.

Babasının görevi dolayısıyla Çukurca’da büyümek zorunda kalan bir ‘bebe’.

12 yaşında öldürülen çocuğa çok üzüldük ve tepki gösterdik ama ne ölen kadına, ne de yaşama savaşını kazansa bile hayatı boyunca bu saldırının izlerini taşıyacak olan bebeğe aynı özeni, aynı ihtimamı göstermedik.

Ne biz gazeteciler, ne de insan hakları kuruluşları.

Babası terörist zannedildiği için öldürülen 12 yaşındaki çocuk ne kadar günahsızsa, ölen anne de, yaralanan bebeği de en az o kadar günahsız.

İnsan hakları savunucuları neden tepki göstermediler!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Skandalla şöhret olanların sonunun iyi olmadığını hatırladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları