GeriSeyahat Cognac şehri ve ‘meleklerin payı’
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Cognac şehri ve ‘meleklerin payı’

Cognac şehri ve ‘meleklerin payı’

I. François’nın tahta çıkışının 500’üncü yılında Fransa’nın Cognac şehrindeydik. Burada her yıl depolanan konyağın yüzde ikisi buharlaşıyormuş. Halkın deyişiyle ‘meleklerin payı’ bu. Cognac’ta günler duvarları ‘islenen’ yapıların arasında gezinerek ve mükemmel bir şatoda konyak yudumlayarak geçti. Müzik ve şiir eşliğinde...

Kent merkezindeki, barında her boydan konyak şişelerinin dizildiği lüks otelin tam karşısında, I. François’nın at binmiş bir heykeli var. Zırh kuşanmış kral sağ elinde kılıç, sol elinde dizgin, Marignan Savaşı’nda dört nala sürdüğü atının nallarıyla eziyor düşmanlarını. Milano dükalığı üzerinde hak iddiasıyla yetinmeyip İtalyanları bozguna uğratıyor. Kazandığı zaferden pek hoşnut değil ama, çünkü İtalyan kültürüne hayran. Orada başlayan Rönesans hareketinin her şeyden önce bir hümanizma olduğunun, tüm insanlığa mâl edilmesi gerektiğinin bilincinde. Charles Quint’e tutsak düşüp Kanuni’den yardım istemeden önce, kendi ülkesine Rönesans’ı ithal eden hükümdar, tahta çıkışının 500’üncü yılında doğduğu kent Cognac’ta anılıyor.

Cognac şehri ve ‘meleklerin payı’

Isabelle Etienne’in düzenlediği, Kanuni ve I.François’nın saltanat yıllarından derlenmiş şiirlerle, ney ustası Kudsi Erguner ve ünlü kemancı Ami Flammer’in katılımıyla gerçekleşen resitali de bu bağlamda değerlendirmek gerek. Bir uygarlıklar buluşmasıydı bu etkinlik. Doğu’yla Batı’nın şiir ve müzik eşliğinde yeniden doğuşuydu. Üstelik Leonardo da Vinci’nin tasarladığı, I. François’nın dünyaya gözlerini açtığı akustiği mükemmel bir şatoda...

“SANATÇIYI YOKTAN VAR EDEMEM”

Cognac şehri ve ‘meleklerin payı’

Cognac’ta neredeyse her şey I.François’nın adıyla var. Oteller, kahveler, Charente ırmağı kıyısındaki şato ve parklar onun adını taşıyor. Buraya gelmeden önce Louvre Müzesi’ndeki, Jean Clouet’nin elinden çıkma ünlü portresinden anımsıyorum: Uzun yüzlü, çok uzun burunlu, ipek giysiler içinde, şapkalı ve dalgın bir kral. İri yarı, yakışıklı, kalın enseli ve kadınların sevgilisi. En önemlisi de sanat ve edebiyat hamisi. “Kadın değişkendir, ona bağlanan delidir” demiş. “Kadının olmadığı saray çiçeksiz bahçeye benzer” de demiş. Ama sanıyorum, en önemli sözü şu: “Kral sıfatımla istediğime soyluluk unvanı verebilirim ama bir sanatçıyı yoktan var edemem.”

Cognac şehri ve ‘meleklerin payı’

Zırh kuşanmış kral François sağ elinde kılıç, sol elinde dizgin, Marignan Savaşı’nda dört nala sürdüğü atının nallarıyla eziyor düşmanlarını.

I. François’nın arması olan semenderi her yerde görmek olası. Şatonun şöminelerinde değil yalnızca, dar sokaklar boyunca dizilen eski taş evlerin kapılarında, isli duvarlarda, hatta resmî yapıların girişlerinde bile ateşe dayanaklı bu canlının kabartma heykelleri var. Ortaçağ’da Paracelse güzel bir kadın olarak ateşin bizzat kendisiyle özdeşleştirmişti onu. Kral I.François ise armasına koymakla ateşe bile hükmettiğini mi ima etmek istedi? Belki de... Armanın altında ‘Nutrisco et extingo’ sözcükleri okunuyor; “İyi ateşi besler, kötü ateşi söndürürüm” anlamında. François da, bildiğim kadarıyla hayatı boyunca kendini ateşe atmaktan çekinmemiş. Ülkede merkezi devletin kurucusu kabul edildiğinden olmalı Fransızlar onu hâlâ sevgiyle anıyorlar. Adaşı François Mitterrand’ı andıkları gibi. François Mitterrand’ın doğduğu Jarnac da bu bölgede zaten, o da sanat ve edebiyatın hamisiydi.

Cognac şehri ve ‘meleklerin payı’

Buraya ilk gelişimde Kitap Fuarı’nın konuğuydum. Beni karşılayan görevliye yapıların siyaha çalan isli duvarlarının neden temizlenmediğini sormuştum. “Boşuna çaba olur” diye yanıtlamıştı: “O is konyak fıçılarından gelen buharlaşmanın sonucu. Ne kadar temizlense de konyak yıllandıkça her yere sinecektir. Ondan kurtulamayız. Yalnızca kent sakinleri değil, havaya karıştıkça melekler de payını alır konyak buharından. Onlar da sarhoş olur.” Bu duruma güzel bir ad bulmuş Cognac’lılar: Meleklerin payı. Depolanan konyak miktarının her yıl yüzde ikisi, yani yirmi milyon şişelik içki, böyle buharlaşarak kentin duvarlarında is bırakan mikroskopik bir mantara dönüşüyor.

ŞARABIN RUHU KONYAK

Cognac şehri ve ‘meleklerin payı’

1610 yılında Jacques Roux adında bir şarap üreticisi ilk konyağı elde etmiş ama bu sert içkinin tüketimi XVIII. yüzyılda başlıyor. Konyak şarabın imbiklerden süzülüp ışıktan uzak, rutubetli mahzenlerde, meşe fıçılarında bekletilmesiyle elde ediliyor. Remy Martin, Jean Martell, Richard Hennessy gibi İngiliz kökenli ailelerin adını taşıyan en ünlü markaların mahzenlerini gezmek, gezerken de en iyisinden, aroması genzinizi okşayan, lezzeti damağınızı yakıp kavuran, içinize bir ateş düşüren konyakları tatmak başlı başına bir zevk. Meşe ağacından yapılma, su geçirmez fıçıların şaraptan süzülmüş ve ‘hayat suyu’ adı verilen içkiye kattığı çeşitli tatlarla kokular gün boyu peşinizi bırakmıyor. Aslında konyak, sanıldığı gibi bir sanayi ürünü değil, deneyim ve özen gerektiren bir zanaat. Bağbozumundan süzülmesine, fıçıdan şişeye, geçirdiği tüm aşamalarda hüner ve sabır istiyor. Bu sert ve leziz içkiyi nasıl tanımlarsın diye soracak olursanız yanıtım hazır: Konyak şarabın ruhudur.

Cognac’ta günlerimi isli duvarlar boyunca sıralanan eski evleri seyrederek, dar sokakları arşınlayarak ve geceleyin şatonun avlusunda Baron Otard konyaklarını yudumlayarak geçirdim. Müzik ve şiir eşliğinde, her ikisini de kadehimdeki içkiye katarak...

ŞEHRİ TUZ TÜCCARLARI KURMUŞ

Cognac’ın çok eskilere uzanan bir tarihi var. İçki olarak da yeni sayılmaz ama, kent X. yüzyılda tuz tüccarları tarafından kurulmuş. ‘Beyaz altın’ da denilen tuzun o dönemde yiyecekleri, özellikle de eti muhafaza etmeye yaradığından çok değerli bir madde olduğunu belirtmeme bilmem gerek var mı? Ortaçağ tüccarları, Charente ırmağı sayesinde okyanus kıyısında üretilen tuzu Fransa içlerine taşıyarak sonradan şarap ve konyak sayesinde zenginleşecek kentin de temellerini atmışlar. Irmağın iki yakasını birleştiren kemerli taş köprünün varlık nedeni de bu olsa gerek. Eski kent Charente’nin sol kıyısında, I. François’nın saltanat yıllarında annesini çok sık ziyaret ettiği şatonun çevresinde, bağlara, bahçelere ve ormanlık alanlara doğru yayılıp genişlemiş.

False