Çocukla Tatil: Paris

Aşkın başkenti Paris'e oğlumla birlikte gitmeye karar verdiğimde her ikimizi de hoşnut edecek bir plan yaptım. 2 gün Paris 2 gün Disneyland!

Haberin Devamı

Birlikte ilk kez yurt dışına çıkacağımız için hava durumu, yeme-içme alternatifleri ve şehir içi ulaşıma göre hazırlıklarımı tamamlamış bulundum.


Örneğin; Kendi valizime bir kaç parça tişört, elbise ve uzun kollu hırka ile spor ayakkabı ve sandalet koydum. Oğlumun valizi ise tıka basa bir şekilde bol bol şort, tişört ve yedek atlet doluydu. Bir de ince bir yağmurluk koymuştum. Hava açık vesıcak olduğu için hırkaya ve yağmurluğa gerek kalmadı ya; çok sevindik.


Ayrıca valizin bir kenarına sevdiğimiz kraker, gofret ve benzeri atıştırmalıklardan yerleştirdim. Özellikle Disneyland' tayken çok yerinde bir şey yapmış olduğumu gördüm. Sizlere de tavsiye ederim.


Sıra geldi yolculuğun başlangıç anını paylaşmaya... Sabah uçağıydı. Yetişebilmek için çok erken kalkmıştık. Hatta "Ata, haydi uyan" diyerek fısıldadığımda büyük bir heyecanla gözlerini açıp, yine heyecanla "Fransa'ya mı gidiyoruz" diyerek yataktan heyecanla fırlayışını görmenizi çok isterdim. İşte bu heyecanı için elimden geleni yapmak beni ihya ediyor.

Haberin Devamı


İzmir'den İstanbul'a oradan da Sabiha Gökçen-Paris uçuşumuza yetiştik. 3,5 saatlik uçuşta şans bizimleydi. Yanımızda kimse oturmuyordu. Ikna olunca Paris'e kadar rahatça uzanıp uyudu.


Charles de Gaulle Havalimanı'na inip valizimizi aldıktan sonra, kısa bir Paris turu yaptık. Ilk iş olarak Eiffel Kulesi' ne nazır dondurma keyfi yaptık. Dünyanın heryerinden gelen turistlerin arasına karışarak boy boy fotoğraf çekildik. Fotografik hatırlarımızda dondurmanın yeri oldukça göz doldurucu desem yeridir. Hatta bir dondurma bir de Eiffel kulesi çıkmış, biz de arada bir yerlerdeyiz işte...


Şehrin zerafeti ilk andan itibaren bizi çok etkiledi. Sıkışan ama korna gürültüsü olmayan, yolun kenarından su akan ama sokağa, kaldırıma taşmayan, rahatça bisikletle, motosikletle trafiğe çıkılabilen, belediye ve okul servisi şöförlerinin bayan olduğu bir şehir... Gıpta etmemek mümkün değil.

Haberin Devamı

Concorde Meydanı, Campse Elysee, Zafer Takı, Seine Nehri, Meclis binası, Louvre Müzesi, Galeri Lafayette, Opera Binası... Bu şehri günlerce gezmek lazım dedim. Ata ise müzelerde dinozor yoksa ben gelmem dedi.


Sokakları, meydanları arşınlamaya niyetliydim. Öyle de yaptık. Ata biraz yoruldu ve soluğu siparişlerimiz için LaFayette te aldık.


Akşam yemeği için soğan çorbası gibi Fransız mutfağının ünlü yemeklerini denemek istedik. Kalabalık nedeniyle olmadı. Rezervasyon yaptırmak iyi fikir. Bundan böyle aklımızda olsun.


Otelimizin yanında bir anaokulu vardı, bayıldım, bayıldım. Dış cephenin tamamen çiçek ve bitkiyle kaplı olduğu iki katlı bir bina düşünün. Içinde öğretmenlere ve çocuklara ait bisikletlerin görünüyordu. Ata buranın bir okul değil de bitki yetiştirmeyle ilgili bir yer olduğunu düşündü. Sonra inceleyince o da çok şaşırdı.

Haberin Devamı

Ikinci günümüzün sabahı Eiffel kulesine çıkmak üzere erkenden yola çıktık. Tabi önce krep, kruvasan ve portakal suyundan oluşan kahvaltımızı yaptık. Saatin erken olması nedeniyle kule girişinde uzun kuyruklar yoktu. Beklerken Ata kendine arkadaş edinince daha keyifli geçeceğini düşündüm ve nitekim öyle oldu. Bir ara güvenlik görevlileri sıradakileri başka bir yöne doğru yönlendirdi. O sırada trafikte bir hareketlenme oldu. Meğer, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande geçiyormuş. Ne siren sesi ne koruma... Hayret ül hayret.


Eiffel'e çıkmak ve şehri izlemek harikaydı.


-Türkiye hangi yönde kalıyor.
-En yüksek yapılar nerede?
-Bak burada Empire State var Atişko.
-Paris'ten sonra Amerika'ya gidelim mi anne?

Haberin Devamı


Gustave Eiffel' in aynı zamanda Izmir Konak Pier iskelesinin inşaası için buradaki demirlerden gönderdiğini anlatınca Ata çok şaşırdı. "Bizim Pier' e mi göndermiş, hani o tavanlardakiler mi? Kuşların konduğu..."

Sonra soluğu Seine Nehri'nde aldık. Lourve Müzesi'nin önünden geçerken vaktimizin kısıtlı oluşu nedeniyle içerisini Ata ile göremeyeceğimiz için üzgündüm. İçeride dinozor iskeletlerinin olduğunu hayal ederken çok tatlıydı. Nehir boyunca en şirin ayrıntı Paris'in enküçük evini görebilmek oldu sanırım.


Köprülerin, heykeller, evler, müzeler, her türlü tarihi yapıyı izlemeyi denerken bir yandan yeni tanıştığı arkadaşlarıyla teknenin üstünde oradan oraya koşturan Ata'yı takip ettim. Bana bir alkış. Çocukla Saine Nehri'ni turu düşünüyorsanız, eğer çocuğunuz 6 yaşından küçükse en az 2 yetişkin olarak gitmenizi tavsiye ederim. Tek ebeveynlik her yerde ve her zaman zor olduğu gibi Saine Nehri turunda da zor.

Haberin Devamı


Daha sonra MontMarte, diğer adıyla Ressamlar Tepesi olarak bilinen yere geçtik. Sakin, nostaljik ve sanat dolu bir yer... Önünden geçtiğimiz büyük beyaz bir ev Dalida'ya ait. Bir sokak ötedeki evin ise Gerard Depardieu' nün...


Mont Marte'de Ata'yla fotoğraf çekmek için harika bir fırsat oldu. Öğle yemeği molası verirken ressamları izledik. Çeşitli tekniklerle özellikle portre çiziyorlar. Ata'yı modellik için ikna edemedim fakat gördüğüm çizimlere bakılırsa buradaki ressamlara poz verip portre çizdirmeden gitmek olmaz. Yolunuz düşerse mutlaka poz verin ve portrenizi çizdirin. Ayrıca burada hediyelik alışverişinizi tamamlayabilirsiniz. Çok hoş alternatifler var.


Kısa bir alışverişin ardından soluğu Sacré Coeur yani İsa'nın Kalbi Bazilikası' nda aldım. Cuma günü yapılan özel bir ayine denk gelmiştim. Kilise cemaati huşu içinde ilahileri dinliyordu. Hoş bir soprano sesten ilahilerdi bunlar. Keşke Ata da katılıp, dinleyebilseydi.


Akşama doğru soluğu Champse Elysee de aldık. Ata geniş kaldırımlara bakınca Bağdat Caddesine benzetmişti. Sonra gözlerini kısarak mutlu bir ifadeyle, "Buraya Ekim ayında yine gelelim, bence çok güzel olur" dedi. Nereden tahmin ettiğini merak edince bana şunu dedi. "Bu kaldırımlar sarı sarı yapraklarla dolar, çok güzel olur." Küçük Romeo yine beni şaşırttı anlayacağınız.


Birlikte mağazalara girip çıkarmak çok iyi bir fikir olmayacağı için, bir iki mağaza ziyaretinin ardından Champse Elysee de espresso molası vermek büyük isabet oldu.


Akşam 8'den sonra dükkanlar kapandığı için Paris sokaklarını arşınlamaya devam ettik. Haziran sonu güneş Paris'te 23:00 gibi batıyor. Bu nedenle şehri gündüz gözüyle görme şansımız arttı tabi.


Four Seasons Otel'in önünden geçerken bir kalabalık vardı. Ne oluyor? Flaşlar neden patlıyor? Kim bu kadın derken, meğer Kim Kardashian' ın annesi Kris Jenner yanımızda geçiyormuş. Korumalar, gazeteciler, fotoğraf çekmek isteyen hayranları eşliğinde geçip giden Jenner, oldukça bakımlı ve dinç bir kadın. Kızların hatta Bruce Janner' ın ilham kaynağı olduğunu düşünmeden edemedim.


Sanat, özgürlük, ahenk ve huzur dolu kentin sokaklarında yürümek, şehri koklamak harikaydı. Bir tek taksi şoförlerini sevmedim. Çok kabalar. Üstelik biz ortadayken eylem kararı almışlardı. Hatta ülkenin tek gündeminin taksi şöförlerinin eylemi olmasına gıpta ettim doğrusu.


Şehrin gece ışıklı halini göremedik. Çünkü Atişko çok yorgun düştü. Çocukla tatil söz konusuysa, hele ki tek ebeveynle yapılan bir tatil ise gece hayatı imkansız gibi bir şeydir. Bu nedenle çocuğum uyuduktan sonra minik otel odasında televizyon izlemek zorunlu bir seçenek oldu. Ama olsun. Gece hayatı olmasa da olur. Bize şehrin güneşli hali daha çok yakıştı.


Kalın perdeleri çekince güneş batmak üzereyken Atacığım da uykuya daldı.

Ertesi sabah Fransız usülü portakal suyu, krep ve kruvasanlı kahvaltımızın ardından Disneyland'e doğru yola çıktık.


(Disneyland bir sonraki yazıda...)

Yazarın Tüm Yazıları