Çıplak dağda bir gece

Güncelleme Tarihi:

Çıplak dağda bir gece
Oluşturulma Tarihi: Aralık 24, 2012 00:00

Geçen yıl 24 Aralık gecesi, dünyanın büyük bölümünde Noel coşkusu yaşanırken, Allahuekber Dağları’nın kıyısındaki Bardız Şehitliği’nde bir grup gönüllü şafak nöbeti tutuyordu.

Haberin Devamı

Aralık 1914’te Sarıkamış Harekâtı’nda hayatını kaybeden 90 bin şehidi anmak için... Saat 16.30’da, eksi 26.7 derecede, tipi ve kar yağışı altında başlayan nöbet saat 06.30’a kadar sürmüştü.

Gün boyunca gri bulutlarla kaplı gökyüzü ikindi vakti iyice karardı. Batı ufkumuzu duvar gibi saran 2500 metreyi aşkın dağların üstünde küçük bir aydınlık kaldı sadece. Kıllıdağ, Boynuzlu Tepe, Kırdağ’ın zirvesindeki bulutlar şiddetli poyrazın etkisiyle, okyanusun görkemli dalgaları gibi devinip duruyordu. Kuşuçumu 2.5 kilometre uzaklıkta, 500 metre altımızdaki Bardız (Gaziler) Köyü şiddetli tipi, yoğun kar yağışı altında bir belirip bir kayboluyordu.
Bardız yaklaşık 10 kilometre çapındaki bir çanağın içindeydi. Çevresi 2500 metreyi bulan dağlarla çevriliydi. Ve her yer bembeyaz kar kaplıydı. 97 yıl önce bu gece 10’uncu Kolordu’ya bağlı 29’uncu Tümen’in askerleri üç günlük cebri yürüyüşten sonra Bardız’a ulaşmış ve köyü Rus işgalinden kurtarmıştı. Sarıkamış Harekâtı’nın ilk zaferi olan bu operasyon sırasında Enver Paşa da köye ulaşıp karargâh kurmuştu. 90 bin şehitle sonuçlanacak Allahuekber Dağları’nı aşma emrini Bardız’da vermişti. Sarıkamış Şehitleri Gönüllüleri işte bu olayı iki yıldır şafak nöbetiyle anıyordu. Bu kez nöbete Türkiye’nin 11 ilinden 400 izci, Lübnan Müslüman İzci Birliği üyeleri de katılmıştı. Köyde, Enver Paşa’nın karargâh binasının önündeki alanda tören düzenlenmiş, 28’inci Tümen askerlerinin köy minaresine sancak çekmesi canlandırılmış, sonra en kalın giysilerle 6.5 kilometre uzaklıktaki Bardız Şehitliği’nin yolu tutulmuştu.
Saat 16.30’da ufuktaki kızıllık kayboldu, alacakaranlık çöktü. Tipi gittikçe hızlanıyor, kar taneleri yüzümüze kırbaç gibi çarpıyordu. Herkes birbirine o andaki hava sıcaklığını soruyordu. Cevap kulaktan kulağa yayıldı: - 26.7 derece!

Haberin Devamı

TÖREN MANGASI AZ KALSIN DONUYORDU

Kabanım, termal içliklerim, yüksek irtifa botlarım, eldivenlerim, yüzümü koruyan balaklavamla her türlü soğuğa hazırdım. Tek derdim fotoğraf makinemdi, bu soğuğa dayanamayacağı için korumanın yollarını arıyordum. Çevremdekiler de geceye karşı hazırlıklıydı. Coşkuyla ellerindeki bayrakları sallıyorlardı. İzciler anıtın önünde dizilmiş, törenin başlamasını bekliyordu. Aramızda sadece Çanakkale’den gelen İngilizce öğretmeni Emel Gider soğuğa gafil avlanmıştı. Kot pantolonu giydiği için, bere, atkı, kabana rağmen yaprak gibi titriyordu.
O sırada tören mangasının askerleri geçti yanımdan. Kabanlarını çıkartmış, gömlekleriyle kalmışlardı. Anıtın arkasına geçip, yaklaşık 1 metrelik karı ezdiler. Atış yapacakları alanda sıralandılar. Törenin başlamasını beklemeye koyuldular. 1, 3, 5, 10... Dakikalar geçmek bilmiyor, tören bir türlü başlamıyordu. Birkaç kişi ekip komutanını kaban giyme konusunda ikna etmeye çalıştık, başaramadık. Mehmetçik, şehitleri konforlu şekilde anmayı reddediyordu...
Nihayet tören atışı yapıldı, İstiklal Marşı ve dua okundu. Kısa bir konuşmadan sonra şafak nöbeti başladı. Soğuğa dayanamayanlar otobüslerle Bardız’a götürüldü. Ben de fotoğrafları ve haberimi gazeteye geçmek için köye indim. Çıtır çıtır yanan sobanın başında, baz istasyonuna sadece birkaç yüz metre uzakta olduğum halde bir türlü internete bağlanamayan 3G’li modemimle kavga ederek 2 saat geçirdim. Sonra, dağdakilere sıcak çay götüren cipe atlayıp yine şehitliğe çıktım.

ATEŞ BAŞINDA ŞAFAK

Haberin Devamı

Saat 23.00’e geliyordu. Tipi durmuş, sanki soğuk hafiflemişti. Zaman zaman kar yağıyordu. Mussorgski’nin Korsakov orkestrasyonuyla hafızalara kazınan meşhur eserini hatırladım: “Çıplak Dağda Bir Gece.” O da fırtınalarla başlayıp sonra dinginleşiyordu. Arkamızda, doğu ufkunda yükselen Atçayırı Tepesi’nin 2490 metrelik zirvesi, Çember Dağı’nın ondan aşağı kalmayan doruğu karanlıkta bile seçilir hale gelmişti. İşte bu tepeleri gece yürüyüşüyle aşıp, Rus işgalindeki Sarıkamış’a ulaşmaya çalışmıştı 17’nci Tümen’in askerleri. Soğanlı Dağı’na vardıklarında haritalara bakılmış, 2 kilometre yol kaldığı hesaplanmıştı. Oysa gerçek mesafe 9 kilometre, hatanın bedeli ölümdü!
Şehitliğin yanı başına iki büyük çadır kurulmuş, karların üstünde ateş yakılmıştı. Yaklaşık 30 kişilik bir grup kalmıştı geriye. Bir kısmı ilk kez orada o akşam karşılaşan doktorlar, mimarlar, işadamları Sarıkamış Harekâtı’nın sonuçlarını tartışıyordu. Gönüllülerin tarih danışmanı bir kalp cerrahıydı: Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez. Yaklaşık 20 yıldır, Enver Paşa’nın komutasındaki 90 bin askeri Allahuekber Dağları’nda ölüme götüren 14 günlük serüveni, öncesi ve sonrasıyla, nedenleri ve sonuçlarıyla araştırıyordu Dr. Sönmez. Sarıkamış’ta doğmuştu ve beş kardeşiyle savaşa giden dedesinin sadece bir kardeşi dönebilmişti köyüne. Çocukluğunda dağlarda kemiklerini gördüğü şehitlerin öyküsüyle ilgili tüm verileri topluyordu. Bu konuda gazeteci Reyhan Yıldız’la bir de kitap yazmıştı: Sarıkamış/Ateşe Dönen Dünya... 2003 kışında anma yürüyüşlerini başlatan da o olmuştu.
Ateşin başındakilerden en genci 16 yaşındaki bir Almandı. Nick Loose, öğrenci değişim programıyla bir yıllığına İstanbul’daydı. Başına taktığı kamerayla yaşadıklarını kaydediyordu. En yaşlımız ise bir tekstilciydi. Şehitlerle herhangi bir kan bağı olmasa da şükranlarını sunmak için gelmişti.

SÜRPRİZ ZİYARETÇİ

Haberin Devamı

Gece yarısına doğru Bardız çıkışındaki Cennet Çukurları mevkiinde iki çift far belirdi. Şehitliğe doğru tırmanıyorlardı. Her virajdan dönüşte, karlı tepelere ışın kılıçları sallayan savaşçıları andırıyorlardı. Otomobilden Bardızlılarla birlikte Şenyurt’un genç Kaymakamı Mehmet Gök çıktı. Önce havadan sudan konuşuldu. Sonra bölge sorunlarına geldi söz. O zaman fark ettik ki klasik bir bürokratla karşı karşıya değiliz. Bölge sorunlarına, dünyadaki gelişmelere vâkıf, sözünü sakınmayan, kendini yenilikçi çözümler üretmekle yükümlü hisseden bir bürokratla sohbet ediyoruz. Belki de o gecenin en güzel sürpriziydi bu...
1995’te Munzur Dağı’na tırmanırken tanıştığım, yol boyunca karların üzerinde sohbet ettiğim dönemin Erzincan Valisi, rahmetli Recep Yazıcıoğlu geldi aklıma. Politik görüşlerine katılmasam da yerel kalkınma ve gençleri yönlendirme konusundaki çabalarına, geliştirdiği çözümlere hayran kalmıştım. Ve bunca yıl sonra yine bir dağ başında Yazıcıoğlu misyonunu üstlenen bir genç bürokratla karşılaşmıştım...
Kaymakam konuğumuz ayrıldığında saat 02.00’yi geçiyordu. Gruptan yaklaşık 10 kişi ateş başında sabahlamaya karar verdi. Diğerleri çadırlarda uykuya çekildi. Dr. Sönmez’le sağlıktan spora, çocukluk anılarından tarih araştırmalarına pek çok konuda sohbet ettik. Diğer arkadaşlarımızın öykülerini dinledik. Şafak söktüğünde çadırdakileri uyandırmak, toparlanmalarını sağlamak için epeyce uğraşmak gerekti. Sonra buz tutmuş yoldan, düşe kalka, sıcacık otobüsüse ulaştık. Ve İstanbul’a dönmek üzere Kars’a doğru yola koyulduk. Geceden geriye pek çok güzel anı kaldı.
Oysa 97 yıl önce aynı saatlerde şafak sökerken geceden geriye kalanlar sadece buzdan heykellerdi...

Haberin Devamı

Neden öldüler

/images/100/0x0/55ea3000f018fbb8f8705da5


Enver Paşa, bölgedeki komutanların uyarılarına karşın, ağır kış koşullarında Sarıkamış Harekâtını bölgeyi 36 yıllık Rus işgalinden kurtarmak için başlatmıştı.

150 kilometre uzunluğunda, 100 kilometre genişliğindeki cephede 3’üncü Ordu’ya bağlı 118 bin asker, dağları aşıp Rusları ani baskınla yenecek, ordu bu moralle Kafkasya’ya girecek, çökmek üzere olan Osmanlı’ya son bir fırsat sağlayacaktı. Alman müttefikler de bu operasyonu destekliyordu. Çünkü Rus güçleri Kafkasya’da oyalanırken, Avrupa’da ilerlemesini durdurmak zorunda kalacaktı. 22 Aralık’ta başlayan operasyon öylesine eşgüdümsüz yürütülmüştü ki, ikinci gün siste karşılaşan 31 ve 32’nci tümenler karşıdakini düşman sanıp dört saat çatışmış,
2 bin asker ölmüştü. Yaklaşık 40 bin asker bit ve hastalıktan, 50 bin civarında asker ise eksi 30 dereceyi bulan soğukta yetersiz donanımla dağlarda donarak öldü. Acilen İstanbul’a dönen Enver Paşa, basına sansür koydu. Behiç Erkin’in anılarında aktardığına göre, kurmayları kayıpları hatırlattığında “Nasıl olsa bir gün ölmeyecekler miydi” diyordu. Gazetelerde zafer öyküleri yayımlandı. Gerçekler Ruslara esir düşen Albay Şerif Köprülü’nün yurda dönüp, 1921’de Akşam gazetesinde anılarını yazmaya başlamasıyla ortaya çıktı. Fakat gazete baskılar üzerine yazı dizisini durdurmak zorunda kaldı.

Haberin Devamı

Bu yıl 5 Ocak’ta Kızılçubuk köyünde

/images/100/0x0/55ea3000f018fbb8f8705da7

Kars Valiliği’nce düzenlenen dört günlük etkinlikler 3 Ocak’ta Türkiye Dağcılık Federasyonu’nca gerçekleştirilecek Allahuekber Dağı tırmanışıyla başlayacak. Sarıkamış Kayak Merkezi’nde kayak ve snowboard yarışları düzenlenecek. Kardan şehit heykelleri yapılacak. Sarıkamış Şehitleri Gönüllüleri 5 Ocak’ta Enver ve İhsan paşaların son konuşlandığı, Sarıkamış’a
hücum emrini verdiği Kızılçubuk Köyü’nde
şafak nöbeti tutacak. Ertesi sabah Yukarı
Sarıkamış Şehitliği’ne 8 kilometrelik kar
yürüyüşü gerçekleştirilecek. “Türkiye
Şehitleriyle Yürüyor” etkinliğine bu yıl 15 bin gencin katılması bekleniyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!