Çiller kurtuluyor mu?

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Geçen hafta, Başbakan Mesut Yılmaz'ın koalisyon ortaklarından biri, şunu söylüyordu: ‘‘Bize göre Mesut Bey, Tansu Hanım'ın üzerine gitmiyor. Açılması gereken bir davanın parasını bile yatırmadılar. Biz uyardık.’’

Son zamanlarda başka çevrelerde de bu izlenimin yaygınlaştığını gözlüyorum.

Önceki akşam, Başbakanlık Konutu'nda Yılmaz'a bu soruyu soruyorum.

Sorumuz şu:

‘‘Çiller'in üzerine gitmekten vaz mı geçiyorsunuz? Çiller'in başta kalmasının DYP'ye oy kaybettirdiğini düşündüğünüz için mi böyle yapıyorsunuz?’’

Yılmaz, tek kelimeyle cevap veriyor:

‘‘Olabilir.’’

Kısa bir sessizlik oluyor. Şaka mı yapıyor, yoksa ciddi mi söylüyor? Anlamak için dikkatle yüzüne bakıyorum.

Şaka yaptığını gösteren bir ifadesi yok.

Salonda bizden başka, Devlet Bakanı Eyüp Aşık, İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu ve İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu var.

Onların yüzünde de hiç tepki yok.

Arkasından, Ankara Temsilcimiz Sedat Ergin devam ediyor:

‘‘Yani Clinton'ın yaralı bir Saddam'ı başta bırakması gibi, siz de yaralı bir Çiller'i başta bırakmanın daha iyi olduğunu mu düşünüyorsunuz?’’

Cevap yine tek kelime:

‘‘Olabilir.’’

Bu sözler Başbakan Yılmaz'ın, Çiller ve DYP'ye karşı politikasında köklü bir değişiklik olduğu anlamına geliyor.

BAYKAL'IN PLANI DA AYNI

İlginçtir, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da Çiller'e karşı benzer bir politika uyguluyor.

Ancak onun amacı tamamen farklı.

Baykal, Çiller'in siyasi hayatta kalmasının merkez sağda bütünleşmeyi önleyeceğini, dolayısıyla CHP'nin önünü açacağını düşünüyor olmalı.

Ocak ayında NTV'de yaptığımız programdan sonra yemek yerken Baykal'a, ‘‘Parsadan olayı Meclis'e geldiği zaman tutumunuz ne olacak?’’ diye sorduğumuz zaman, Yüce Divan'a gönderilmesi için oy kullanacaklarını söylemiş, ama şu ilginç yorumu da yapmıştı:

‘‘Canım, Parsadan olayında ne var? Kadın dolandırılmış. Dolandırılmak suç değil ki.’’

HUKUKİ DEĞİL SİYASİ

İki ay arayla yaptığım iki sohbetten çıkardığım sonuç şu:

İki lider, tamamen iki ayrı düşünceden hareketle Çiller'in DYP'nin başında kalmasını arzu eder havada görünüyorlar.

Ama dikkat.

Her ikisinin de düşüncesi hukuki değil, siyasi bir temele dayanıyor.

Biri, Çiller'li DYP'nin düşük bir oy alacağını, öteki ise merkez sağı böleceği için kendisinin kârlı çıkacağını düşünüyor.

Yani, Çiller aradan sıyrılıyor.

Ancak her iki lidere de şu soruları sormak gerekmiyor mu?

Çiller olayında hukuki bir sorun varsa, siyasi hesaplarla bunun üzerine gitmekten vazgeçmek doğru mudur?

Bu tutum, hükümet kurmak için Çiller'in dosyasını rafa kaldıran Erbakan'ın tutumundan farklı mıdır?

Türkiye'de merkez sağ ve merkez solun bölünmüşlüğü önlenmedikçe, yüzde yirmilik Erbakan zihniyetinin birinci parti olması nasıl önlenecek?

Siyasetçilerin, siyasi hesap yapmaları yadırganacak bir şey değildir.

Ama, Türkiye gibi çok kritik dengeye sahip bir ülke söz konusu olduğu zaman siyasi hesabın ölçüsü önem kazanıyor.

Onun için, Çiller'e karşı izlenecek politikalarda ahlaki standartları oluşturmak, meşru bir zemini yaratmak önem kazanıyor.

SİYASİ HESABIN ÖLÇÜSÜ

Eğer Çiller'le ilgili hukuki bir sorun varsa, hiçbir siyasi amaç gütmeden bunun gereği yapılmalı. Ama sağlam bir hukuki zemin yoksa, o zaman kendisini merkez sağda ciddi bir rakip kabul edip, davranışları ona göre düzenlemek gerekiyor.

Bu son nokta, Türkiye'de merkez sağın sağlam bir biçimde yeniden yapılanması açısından da önem taşıyor. Çünkü, sağ-sol koalisyonların ülkenin sorunlarına tam bir çözüm bulamadığı artık anlaşıldı.

Türkiye'nin istikrara kavuşması için bütün Avrupa'da olduğu gibi, alternansın merkez sağ ve merkez sol arasında gidip gelmesi gerekiyor.

İşte bu yüzden Çiller'e karşı izlenecek politikanın meşru zemini çok önem kazanıyor.













Yazarın Tüm Yazıları