Chicago uçak maceraları

ATATÜRK Havalimanı'ndan havalandıktan sonra bir iki küçük sarsıntının ötesinde uçağımız, Chicago'ya varıncaya kadar uçsuz bucaksız gökyüzünde süzülerek uçtu.

THY'nin dev uçağı, dünyanın en büyük havayollarını kıskandıracak kadar dolu. Bir tek boş koltuk yok.

Üstelik yabancı yolcu sayısı da bir hayli fazla. THY'nin geleneksel kaliteli servisi, personelin güler yüzlü hizmeti, belli ki henüz yıpranmamış. Uçağımız Michigan Gölü'nün üzerine gelince alçalmaya başladı.

Gökdelenleri, bahçeli evleri ve geniş parklarıyla yemyeşil bir kent olan Chicago büyüyerek altımızdan kayıyor.

Uçağımız piste doğru yavaş yavaş süzülüyor.

İşte ne olduysa o anda oldu. Birden motorların gürültüsü arttı ve uçak önce sarsıldı, sonra hızla tırmanmaya başladı.

Chicago altımızda yeniden küçülmeye başladı.

Kabin bir anda ürkütücü bir sessizliğe büründü. Çünkü koca uçağın inmek üzereyken tekrar tırmanışa geçmesinin ne kadar riskli olduğunu bilmek için bizim uçak yazarı Uğur Cebeci olmaya gerek yok.

Uçağımız geniş bir yay çizerek yeniden göle yöneldi. Tırmanış sorunsuz gerçekleşince kaptan bir uçağın pisti boşaltmaması nedeniyle pas geçmek zorunda kaldığımızı anons etti.

* * *

Beş dakika kadar göl üzerinde uçtuktan sonra yeniden geniş bir yay çizerek havaalanına doğru yöneldik ve bu kez bir sorun çıkmadan indik. Chicago'da uçak değiştirip Cleveland'a geçtik. İki, bazen kaytarıp üç yılda bir geldiğimiz Cleveland Clinic'te kontrollerimizi yaptırdık.

Kilo vermediğim, hatta üzerine koyduğum için Dr. Murat Tuzcu'dan ciddi bir papara yedim.

Bu kez emir kesin. Bir yıl içinde en az 10 kilo verilecek. Kilo ile başı dertte olanlar bunun ne demek olduğunu çok iyi bilirler.

Bütün güzel yemeklere, tatlılara, içkiye elveda demek. Yani meyhane keyiflerim büyük darbe yiyecek demek.

Çare yok gibi görünüyor. Çünkü bu sefer Murat Bey'i ciddi olarak kararlı gördüm ve korktum.

* * *

Aslında Amerika'ya girişimiz, uçak değiştirirken yaşadıklarımızı da yazmak istiyordum ama uçuş macerası bitmedi. Onları yarına yazarım.

Cleveland'da işimiz bittikten sonra Chicago'ya dönmek için Amerikan Havayolları'na bindik.

Amerika'da iç hatların nasıl felaket durumda olduğunu uçanlar bilir.

Yarım saat gecikmeyle uçağa alındık. Bir yarım saat bekledikten sonra uçak körükten ayrıldı ama bu kez apronda beklemeye başladık.

Yine bir yarım saat bekledik. Amerikalı yolcularda çıt yok. Kuzu kuzu bekliyorlar. Derken pilot lütfen bir açıklama yaptı.

Meğer Başkan Bush, Chicago'ya gelmiş, bu nedenle havalimanı kapatılmış. Ne kadar bekleyeceğimizi o da bilmiyormuş.

Yine Amerikalı yolcularda tık yok. Bizde olsa kıyametler kopar.

Suskun Amerikalıları gördükten sonra kimse bana tepkisiz toplumuz filan demesin.

Sanırım bir 15 dakika sonra iki sıra önümüzde oturan sarışın bir bayan, hostesi çağırıp bir şeyler söyledi.

Uçak körüğe yanaştı, kız indi, yine körükten açılıp beklemeye başladık. Bu sırada hostes lütfedip, isteyenlere su, kola ve bayat kraker ikram etti.

Bir 15-20 dakika daha bekledikten sonra havalandık.

Hoplaya zıplaya Chicago'ya geldik. Yine alçaldık ama pist boşalmadığı için yine yükseldik.

Göl üzerinde bir tur attıktan sonra alana sağ salim indik.

Amerika'daki uçuş macerası böyle. Benim çok sevdiğim(!) George W. Bush'un epeyce canımı sıkan bir azizliğine uğradık.
Yazarın Tüm Yazıları