Çeşme’den GO HOME 34 plakalılar

Güncelleme Tarihi:

Çeşme’den GO HOME 34 plakalılar
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 30, 2004 00:00

Geçenlerde Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı dostum Prof. Ahmet Bülent Göksel davet etti, İzmir’e gittim. Sevgili Ahmet çok güzel bir program yapmış, İzmir’de geçirdiğim gecenin tadı damağımda kaldı.Ahmet Bülent Hoca’yı tanıyanlar bilirler, sülaleden 150 yıllık İzmirlidir, gerçek her İzmirli gibi yemesini, içmesini, yaşamdan keyif almasını çok iyi bilir, sohbetinin de tadına doyum olmaz. Güzel İzmir akşamı Ege İletişim Halkla İlişkiler Bölümü’nden Doç. Aylin Pira ve sevgili eşi Murat Pira’nın Alaçatı’daki çok hoş evlerinin bahçesinde derin sohbetle başladı. Aylin ve Murat gerçekten dünya tatlısı insanlar. Aylin’le bir projede birlikte çalışıyoruz bir süre konuyu proje mroje derinleştirdik. Sonra, üç dört Türk bir araya gelince ne yapar? Bildiniz Türkiye’yi kurtarmaya başladık. Ne Tayyip’i kaldı, ne Baykal’ı, ne Sarıgül’ü... Türkiye siyasetini dümdüz ettik. Ahmet Bülent Hoca’nın eşi Bahar Hanım ve Aylin’in annesi Neşe Hanım da sohbete katılınca, siyasi sohbet böyle tatlı bir macun kıvamına geldi. Neşe Hanım, Sarıgül’den çok umutlu, sürekli sorduğu soru da şu: ‘Acaba Sarıgül başarabilir mi?’ Görüyorsunuz bir deli bir kuyuya taş atıyor ses taaa Alaçatı’larda dost sohbetlerinden duyuluyor. Laf lafı açtı, bir ara Çeşme’yi İstanbulluların istila ettiğinden de konuşuldu. İzmirliler İstanbulluların Çeşme yöresini bozduklarından ve yaşanmaz hale getirdiklerinden çok şikayetçiler. Bunu da şu cümle ile özetliyorlar: Çeşme’den ‘GO HOME’ 34 Plakalılar!Karnımız zil çalmaya başlayınca Ahmet Bülent Hoca bizi Aya Yorgi Koyu’na yemeğe götürdü. Aya Yorgi ne müthiş güzel bir koymuş da benim haberim yokmuş. Denizin güzelliğini sözcüklerle anlatmak mümkün değil. Meğer İzmirliler bu koya özel olarak yüzmeye gelirlermiş de ben atlamışım. Bence sadece yüzmeye değil suyundan içmeye gelseler yeri. Aya Yorgi Koyu cennetten bir parça ve bugüne kadar burayı keşfedemediğime çok üzüldüm. Koyu çevreleyen lokantaların ışıkları denizi sarmalayınca gece inanılmaz bir ruhani havaya giriyor. Aya Yorgi Koyu’nda herkes mutlaka ne yapıp yapıp bir gece yemek yemeli..Ve Türkiye’de yaşadığına şükretmeli.. Ahmet Bülent Hoca’nın ağzımıza layık gördüğü lokanta yılların Paparazzi’si. Paparazzi, Türkiye’de paparazzi sözcüğü bu kadar ayağa düşmemişken açılmış. Yıllar içinde de hep kalitesini koruyup bugünlere gelmiş. ‘Yataklı’ yemekleri beğendim. ‘Yataklı’ işin esprisi. Mönüdeki çoğu yemek birşey yatağında diye geçiyor da... Örneğin defne yaprağı yatağında levrek buğulama gibi. Paparazzi niye gündüz kalamar servisi yapar da gece yapmaz anlamak zor. Neyse ki Ahmet Bülent Hoca ‘dediğim dedik’ de Paparazzi’nin güzelim kalamarından mahrum kalmadık. Paparazzi’de yemeklerin kalitesinde sorun yok. Müzik kötü değil ama gecenin atmosferine daha uygun seçilebilir. Paparazzi’nin önemli sorunu servisinde. Kül tablalarının ağzına kadar dolana kadar masadan alınmadığı başka bir lokanta görmedim ben. Dikkat etmek lazım.Paparazzi’yi de yedik, baktım Ahmet Bülent Hoca’nın ‘yaşamdan keyif alma’ ruh hali bitecek gibi değil. ‘Hadi hoca başka bir yerde de cila çekelim’ dedim. Çeşme’nin bu sıralar ‘hot spotu’ Şamdan’mış. Kalktık Şamdan’a gittik. Cila ama ne cila... Şamdan deniz kenarında yine ruhani bir ortamda konuşlanmış. Hava biraz rüzgarlıydı ama geceyi böyle dolu dolu yaşayanlara rüzgar ne desin. Şamdan’da sohbete kaldığımız yerden devam ettik. Gecenin o saatinde kurtarılacak bir üniversite kalmıştı. Onu da kurtardık ve yataklarımızın yolunu tuttuk. Sağolasın Ahmet Bülent Hoca. Seninle İzmir çok daha güzel..Umarım sevenlerin kıymetini biliyordur. Rövanşı ne zaman yapıyoruz Ahmet Bülent Hoca? CUMA TAKINTISIHer hafta bir kitaba, bir lokantaya, bir filme ya da ne bileyim bir çeşit peynire takarım biliyorsunuz. Bu hafta ise yine Çeşme Sheraton’a taktım. Bu hafta sonu önerim Çeşme Sheraton’da şöyle sucuklu yumurtalı, karışık omletli bir el yağda bir el balda kahvaltı. Bir ara size Sheraton Çeşme’nin başarılı otel müdürünün komilikten otel müdürlüğüne önlenemeyen yükselişinin öyküsünü anlatacağım, sakın unutturmayın. CUMA İTİRAFIsoyutbirçiçek; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 22; İl: Ankara’Annem bugün asrın bombasını patlattı. Belden yukarı olmak kaydıyla her yerimi erkek arkadaşıma elletebileceğimi söyledi! ‘Oha felan olmak’ tam da bu herhalde.’Yorum: Türkiye’nin anneleri neredeyse 100 yılda belden üste geldiler. Bu hızla belden aşağı ancak üçyüz yılda inilebileceğini düşünüyorum. Yalan mı? Oha falan mı oldunuz?İstanbul’un da bir gözü olsaLondra maceralarını anlatmaya devam edeyim. ‘Londra’ya gitti üç gün kaldı bir yıl kafamızı ütüledi’ diyorsunuz değil mi? Bu iş böyle... Gideceksin iki üç gün kalacaksın, sonra beş altı ay ballandıra ballandıra anlatacaksın. Neyse biz ballandırma kısmına gelelim. Londra’daki dostlarımdan birine ‘Ya Londra’da gezilecek neresi kaldı?’ dedim. ‘London Eye’a bin’ dedi. ‘Buyur?’ dedim. ‘Waterloo tren istasyonunun hemen yanında Thames Nehri’nin kıyısındaki kocaman dönme dolap’ diye açıkladı. Atladım trene, doğru Waterloo tren istasyonuna. İki dakika içinde Thames Nehri’nin kıyısında, bir dudağı yerde bir dudağı gökde London Eye’ın dibindeydim. Hemen binmek ne mümkün! Bir kuyruk bir kuyruk. Sanırsınız ki aziz Londra’ya tepeden bakmak isteyen 72 milletin insanı buraya akmış! Abartmıyorum kuyruk metrelerce ve yanyana üç sıra. Biniş ücreti 11.50 pound yani yaklaşık 30 milyon lira olmasına rağmen.Londra’nın Gözü’nü (London Eye) karı-koca mimarlar Julia Barfield ve David Marks, milenyumu kutlamak nedeniyle planlamışlar. Amaç da Londralılara ve ziyaretçilere daha önce görmedikleri bir metropolü kuş bakışı izletmek. Londra’nın Gözü’nün mimari tasarımı gerçekten etkileyici. Yerden yüksekliği 135 metre, ağırlığı da 2100 ton. Kapsüller çok şık tasarımlanmış ve her kapsüle de en fazla 25 kişi alınabiliyor. İşin ilginç olanı projenin sponsorunun British Airways olması. Bir havayoluna bir sponsorluk bu kadar yakışabilir. Hep söylediğim şudur biliyorsunuz: Önemli olan tanıtım için çok harcamak değil, çok parayı doğru yere harcamak, akıllı iletişim gibisi yok!Ben aval aval London Eye’ın sağını solunu incelerken yarım saat içinde kapsüllerden birinin önüne geldim. Yarım saattir Londra semalarında dolaşan 25 kişi kapsülü boşalttı, iki görevli girip bomba araması yapıp çıktılar ve içeri alındık. Dönme dolap yavaş yavaş hareket etti ve çamur gibi akan Thames Nehri’nin üstünden Londra’yı kesmeye başladık. Kuzeyde BT Tower, Senato Binası, Waterloo Köprüsü, Kraliyet Opera Binası... Doğuda Shell Genel Müdürlük, Londra Kulesi, Waterloo Tren İstasyonu, St.Paul Katedrali.. Güneyde Lordlar Kamarası, Big Ben, Parlamento Binası, Chelsa Köprüsü. Batıda Savunma Bakanlığı, Green Park, Buckingham Sarayı, Hazine Binası... Sanmayın ki gördüklerimin hepsini tanıdım ya da size bilgi vemek için not tuttum. Kapsüle binerken 3 pounda da bir gezelim görelim broşürü sattılar, şu anda elimde bu broşür var, oradan yazıyorum. Kapsülün bir tur atması 30 dakika sürdü. Bu 30 dakika boyunca bir Londra’yı bir İstanbul’u düşündüm. Boğaz Köprüsü, Topkapı Sarayı, Kız Kulesi, Galata Köprüsü, Anadolu Hisarı, Rumeli Hisarı... Dünya cenneti bir şehir var elimizde kıymetini bilmiyoruz. İstanbul’a bir ‘Göz’ tasarlamaktan aciziz. İnsanın böyle bir gözünün olması için önce beyninin olması gerekiyor değil mi? Yok mu biz de böyle bir beyin? Yazık ediyoruz İstanbul’a. Göz göre göre... Yoksa görmeye görmeye mi?CUMA AlıntısıKadını cinsel yönden uyaran birkaç mekanik araç vardır. Bunların başında Mercedes-Benz 380 SL Konvertible gelir. (P.J.O’Rourke) İnternetçiler anketi hafife alıyorAnket düzenlemek, anket sorusu sormak çok kolay bir şey değil. Anket düzenlemenin hem bilimsel hem sanatsal yönü var. Anket örnekleme modeli hazırlamak da ciddi bir kuramsal bilgi gerektiriyor. Araştırmada kullanılacak soruları hazırlamak da... Kötü sorulmuş soru bir anketi rezil de edebiliyor vezir de.Anket hazırlamak böylesine titizlikle yapılması gereken bir iş olmasına rağmen zaman zaman bir kısım medyamız kendi çaplarında anket düzenlemekten kendilerini alamıyorlar. Son zamanlarda bu işin gözünü çıkaranlar internetçiler. Bunun nedeni de izleyiciyle etkileşimin dayanılmaz hafifliği. İnternet medyasının temel özelliği olarak kitaplarda ‘karşılıklı etkileşim’ yazınca ister istemez etkileşimi artırdığı düşünülen anket soruları internet sitelerinin ayrılmaz parçası haline geliyor. İnternetçilerin anket yapmalarına kimsenin diyecek bir sözü olamaz. Ama şunu herkes bilmeli ki internet aracılığıyla yapılan anketlerin genellenebilirliği çok sorunlu. Anket sonuçlarını sadece o site kullanıcılarına bile genellemek doğru değil. Neden? Çünkü anketi yanıtlayanların o sitenin kullanıcılarının tipik bir örneği olduğunu bilmek bile mümkün değil. Diyelim ki siteyi ziyaret edenlerin yaş ortalaması 29. Eğer ankete yanıt verenlerin yaş ortalaması 20 ise ne olacak? Şu andaki durumda ne ziyaret edenlerin ne de herhangi bir anketi yanıtlayanların yaş ortalaması bilinmediğine göre anket sonuçlarının temsil yeteneğinden nasıl emin olabileceğiz? Bilmem temsil sorununu anlatabildim mi? İnternet üzerinden anketin temsil yeteneği bu kadar sorunlu iken sordukları sorular hiç olmazsa doğru olsa diyorsunuz değil mi? Nerdee... Sorularda da yığınla yanlış var. İşte size superonline.com sitesinde bu hafta sorulmuş bir soru: ‘Hızlı tren faciasında tren raylarının aceleyle değiştirilerek delillerin karartıldığı iddia ediliyor. Katılıyor musunuz?’ Bu bir tutum sorusu. Bir iddiaya karşı izleyicinin tutumu ölçülmeye çalışılıyor. Soru tekniği açısından iddia sahibi belli olmadığı için eksik bir soru. Genel olarak bakıldığında ise ölçülen şeyin anlamı açısından bu soruya alınan yanıtların bizi nereye götüreceği de çok şüpheli. Diyelim ki ankete katılanların % 25’i ‘katılıyorum’ dedi. Bu ne demek? ‘Delilller gerçekten karartılmadı mı?’ demek. İnancımızın böyle olması gerçeği nasıl değiştirebilir?Yazın sıcağında fazla teknik bir yazı oldu değil mi? Ne yapayım, biraz idare edin artık. Anket hataları yazın ortasında da yapılıyor ve yazın ortasında insan çile bülbülüm çile vakasıyla karşılaşabiliyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!