Cenaze üzerinde haber atlatma yarışı

BUNDAN yıllar önce bir yazı yazmıştım.Konusu, bir askerin ölümünün ailesine nasıl bildirildiğiyle ilgiliydi.

Bir subayın veya erin şehit oluşunun, ailesine nasıl haber verildiğini ayrıntılarıyla anlatmıştım.

Üç kişilik bir heyet eve gidip bunu şehidin en yakınına iletiyordu.

O sahneyi gözümün önüne getirmiştim.

Yazıyı yazarken gözlerim yaşarmış, ağlamaya başlamıştım.

İnsan öyle durumlarda, kendini, eşini, çocuğunu, annesini, babasını, kardeşlerini düşünüyor.

12 Eylül sabahı rahmetli babamın sözlerini hálá unutamıyorum.

Hayatının sonuna kadar Demokrat Parti ve Menderes’in ilkelerine sadık kaldığı, darbelere karşı çıktığı halde rahatlamıştı.

"Oğlum her akşam radyoda, televizyonda senin ölüm haberini öğreneceğim korkusuyla yaşıyordum" demişti.

Hele hele Bedrettin Cömert’in ölümünden sonra huzursuzlukları iyice artmıştı.

* * *

İkinci Dünya Savaşı’na ait bazı Amerikan filmlerinde de görmüştüm.

Bir taşra kasabasında, siyah bir araba evin önünde durur.

İçinden iki üç kişi iner ve aileye, çocuklarının, eşinin, kardeşinin öldüğünü haber verir.

Türk Ordusu böyle konularda sıkı geleneklere sahiptir.

Sadece muvazzaf personeline, erine değil, emeklisine de ölümünde sahip çıkar.

* * *

Geçen gün bir astsubayın şehit olmasından sonra, bu haberin babasına teamüllere uygun olmayan biçimde verilmesi ikinci bir drama yol açtı.

Bazı gazeteler, bu haberi bir komutanın verdiğini yazdı.

Genelkurmay şimdi bu haberi kimin verdiğini araştırıyor.

Dün neredeyse bütün bürolarımıza çok sayıda telefon geldi.

İnsanlar haklı olarak şunu soruyordu:

Bu haberi Genelkurmay vermeden önce haber kanalları alt yazılarla, "breaking news" haberlerle veriyor.

Yani, Genelkurmay’ın, psikolog destekli ziyaretine fırsat kalmadan aileler bunu televizyondan öğreniyor.

Acaba bunu önlemenin yolu var mı?

* * *

Bir gazetecinin bu soruyu sorması elbette çok yadırgatıcı görünebilir.

Ama ben şöyle düşünüyorum:

Ortada bir ülkenin terörle mücadelesi varsa ve bu mücadelede insani bir durum söz konusu ise mesleki açıdan "centilmenler anlaşması" yapmak mümkün olabilir.

Peki ne yapacağız?

Çatışma ve ölüm haberlerini halktan saklayacak mıyız?

Katiyen.

Bu tür bir sansür, ister dışarıdan empoze olsun, ister özdenetim olsun, yararlı değil zararlıdır.

Ben diyorum ki, bunun dışında yapılacak şeyler de var.

Askerler, çatışma haberlerini biraz geciktirerek verirler.

Ölen veya yaralanan kişilerin ismi, ailelerine haber verildikten sonra açıklanır.

Bizler de bu "centilmenler anlaşmasına" uyarız.

En azından bu konuları "haber atlatma yarışına" döndürmeyiz.

Herhalde hepimiz, mesleki heyecan kuralından bu kadarcık taviz vermeyi içimize sindirebiliriz.

* * *

O zaman haklı olarak şu soru da akla gelecek:

Şehitler için bunu düşünüyorsunuz da, kazalarda, cinayetlerde, işyerlerinde ölen insanlar için niye düşünmüyorsunuz?

Doğru, oralarda da insani durumlar söz konusu.

Hele hele ölen kişi şöhret sahibi bir insansa, dünyanın hiçbir yerinde haber atlatma yarışını önleyemezsiniz.

Ne yazık ki böyle durumlarda sığınabileceğimiz tek gerçek var.

Şöhretin bedeli...

Şöhretin bedeli, sadece o kişiye değil, yakınlarına da ödetiliyor.

İşte o nedenle diyorum ki, hiç olmazsa şöhret sahibi olmayan insanlar üzerinde böyle bir centilmenler anlaşması yapabiliriz.
Yazarın Tüm Yazıları