CD ölmek üzere

Son günlerde kime dokunsam bin ah işitiyorum. Prodüktörü öyle, sanatçısı öyle, dağıtımcısı öyle... Hepsinin ağzında aynı kelam ‘Hiçbir şey satmıyor, piyasa çok durgun, ne yapacağız bilmiyoruz...’

Seksenli yıllarda Coşkun Sabah, Zülfü Livaneli gibi isimlerin 1 milyonun üzerinde satabildiğine tanık oluyorduk. O zaman korsan yok muydu? Hem de ağababası vardı. Vardı var olmasına da, biz o zaman müzik korsanlığının ne anlama geldiğini bilmiyorduk.

Plak dükkanlarında istediğimiz şarkılardan oluşan kasetler ‘çektirmek’, çift kasetçalarlı teyplerimizle kaset kopyalamak hayatımızın bir parçasıydı.

Korsan kaset satan işportacılar vardı ama albümlerin yasal kopyaları yine de 1 milyon bandını görebiliyordu işte.

Doksanlı yıllarda albümleri kolaylıkla 500 bin sınırını aşan isimler bugün 150 bin satsa şükreder pozisyonda. İş buralara kadar geldi.

Bana sorarsanız bunlar iyi günlerimiz. Önümüzdeki 5 yıl içinde 100 binli satış rakamlarını görmek de hayal olacak.

Peki niye böyle oluyor? Millet müzik dinlemekten mi vazgeçti? Televizyonla, radyoyla mı yetiniyor? Herkes mi korsan kopya alıyor sokak tezgahlarından?

Sokaklardaki korsan tezgahları sinema endüstrisi için önemli bir tehdit unsuru olabilir. Ancak müzik endüstrisi açısından baktığımızda asıl büyük tehlike internet üzerinden indirilen mp3’ler ve evde üretilen kopyalar.

Bu sadece Türkiye için mi böyle? Elbette hayır. Sorun, dünya müzik endüstrisini tehdit ediyor. Ancak Türkiye’deki tüketici davranışı Avrupa ve Amerika’ya göre daha az gelişmiş olduğundan, bizdeki işin çapı da yine nispeten küçük olduğundan, Türkiye müzik endüstrisi temelinden sallanıyor.

Eğer uzun vadeli önlemler almak üzere yapımcılar bir araya gelmemekte ısrar ederlerse, sorunun dünyadaki seyri takip edilmez ve Türkiye’ye özel çözümler bulunamazsa, bugün var olan yapımcı şirketlerin büyük bölümü 10 yıl sonra olmayacak.

SUÇ KİMDE

Peki nedir Türk tüketicisinin bu anlamda farkı? Her şeyden önce büyük çoğunluğu ‘müziksever’ değil, kulağına hoş geleni dinliyor. Arşivci değil, her şeyi çabuk tüketiyor. Dolayısıyla koleksiyonerlik duygusunu okşayan CD kitapçığı, bonus şarkı, gizli şarkı, özel baskı gibi unsurlar onu ilgilendirmiyor.

Hal böyle olunca, albüm değil şarkı odaklı bir tüketim alışkanlığı var. Ancak yine de ‘bir şarkıya o kadar para verilmez’ deyip single CD’lere burun kıvırıyor. Geri kalanını hiç dinlemeyecek de olsa bir şarkı için koca albümü alıyor ama bu durumdan hoşnut değil.

Daha ucuza daha çok şey satın almak istiyor. Toplumsal geleneği, çaktırmadan yasa çiğnemeye uygun. Emeğe, telif haklarına saygı gibi konularda konuşunca mangalda kül bırakmıyor ama uygulamada tamamen kişisel çıkarlarına uygun davranıyor.

Bütün suç Türk tüketicisinde mi? Elbette bunu söylemeye çalışmıyorum. Ancak bu tüketici portresinin bedava olana yoğun eğilim gösterdiğini anlamak için müneccim olmaya gerek yok.

Özellikle iPod’un kazandığı pazarlama başarısıyla birlikte sayıları çığ gibi artan dijital mp3 çalarların ucuzlaması, sonra p2p tabir edilen sistemle ev bilgisayarlarındaki mp3 arşivlerinin birbirine açılması (bunu engelleyecek bir yasal düzenleme olamaması), bir yandan mp3 indirme sürecini hızlandıran ADSL ve kablo bağlantılarının yaygınlaşması...

Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin; durum böyleyken kim gidip CD’ye o kadar para verir?

Mp3’le mücadelenin bir yolu yok mudur?

Türkiye’de müzik endüstrisini 10 yıl içinde neler beklemektedir?

Tüm bu soruların yanıtlarını ise gelecek hafta vermeye çalışacağım.
Yazarın Tüm Yazıları