Çatı levhasının önlenemeyen yükselişi

BUGÜN size ilginç bir ’fikir liderliği’ öyküsü anlatacağım. Daha doğrusu ’fikir liderleri’nin bir pazarı nasıl yönlendirebileceğini...

İşkembeden atmayı seven bazıları fikir liderini sadece ’okumuş, kültürlü çocuklar’ olarak algılayabilirler. Yanlış bir algı. Fikir lideri olmak için mutlaka ’okumuş çocuk’ olmak gerekmiyor. Fikir sorulacak konuda bir kişi ’uzman olarak algılanıyorsa’ liderlik koltuğuna oturdu demektir.

Örneğin çatı ustaları... 1999 depreminden önce Türkiye çatılarını çoğunlukla kiremitle örtüyordu. Yıl 2006, lütfen kafanızı kaldırın, çevrenizdeki çatılara bakın. Bordo renkli çatı levhalarının gitgide tüm çatıları istila ettiğini göreceksiniz. Türkiye’de artık yılda 4 milyon çatı levhası satılıyor. Pazar büyüyünce Ondüline’e yurt dışından ikinci bir marka rakip geldi: BTM Corrubit

Çatı ustaları çatı levhasını çatıya çabuk çıkarıyor, çabuk döşüyor, bu nedenle daha az zamanda, daha çok çatı döşeyerek, daha iyi para kazanıyorlar. Deprem riskinin ’ağır’ bir şekilde algılandığı bir ortamda da ’çatı levhasının daha hafif olup deprem riskini azalttığını’ söyleyerek ev sahiplerini kolayca ikna ediyorlar.

Kiremit sektörü şokta... Çünkü çatı malzemesi konusunda tüketicinin fikir liderleri olarak kabul ettiği çatı ustaları ile baş edemiyorlar. Ne deseler, ne yapsalar ev sahipleri uzman olarak çatı ustalarını görüyor, onların uzmanlıklarına güveniyor.

Böyle bir durumda, ev sahiplerine gidip ’hafif çatının deprem riskini azaltmadığını’ söylemek çare olmuyor. Önce çatı ustalarının inançlarının (ya da kazançlarının) değiştirilmesi gerektiği çok açık. Çünkü çatı ustası ’hafif’ deyince bu sözcük ev sahibine daha ’dep’ demeden depremi çağrıştırıyor ve onu ikna ediyor. Gerçek öyle olsa da, olmasa da... Mesajın akla yatkın olması yetiyor.

Yani? Yanisi şu: Reklamı, pazarlama iletişimini öğrenmek için pazarlamayı, tüketici davranışını öğrenmek şart. Söyler misiniz çatı kaplama sektöründe çatı ustalarını dikkate almayan hangi pazarlama programı başarıya ulaşabilir? Siz istediğiniz kadar ’rakı, turkish kebap’ kokan reklamlar yapın, size inat çatı levhası kategorisi büyümeye devam eder.

Siyasi pazar bölümleme

BİR arkadaşım telefonla aradı. Kuracağı yeni bir parti için pazarda ’boşluk’ arıyormuş. Partilerin milletvekili aday tercihleri üzerinden çabuk bir analiz yaptıkÖ

CHP’de milletvekili adayı olmak için Atatürkçü, solcu, belki liberal solcu olmak yetiyor.

MHP’de milliyetçi..

DYP’de sağcı, muhazakar, liberal

ANAP’ta liberal..

DEHAP içinse (açık söylenmese de) Kürt olmak ilk şart.

AKP’de (açık açık söylenmese de) milletvekili olmak için sadece ’sağcı, muhafazakar’ olmak yetmiyor. AKP’nin potansiyel milletvekili adayları içki içmeyenler, namaz kılanlar (başı kapalı) ve eşi türbanlılar.

Boşluk kendiliğinden ortaya çıktı. Atatürkçü, solcu ya da liberal solcu... İçki içmeyen, namaz kılan ve eşi türbanlılar...

Ya da sağcı ya da solcu ayyaşlar...

Son iki grup bizimkine feci şekilde cazip geldi. Sizce hangi hedef kitleye yönelik parti kursa daha fazla oy alır?

Sorun MGK mı, televizyon mu?

MGK Genel Sekreteri ’Türk televizyonlarındaki seviyesizliği’, AGB’nin rating ölçümlerine bağlamış. Öğrenince çok şaşırdım. Ne talihsiz bir açıklama. Üstelik temel sorunun ölçüm yapılan ailelere verilen hediyeler olarak görülmesi de hepten ilginç.

Önce ’portakal sıkacağı’ konusuna açıklık getireyim. Televizyon İzleme Ölçümleri diğer ülkelerde de olduğu gibi olduğu Türkiye’de de evrensel ölçüm standartlarına göre yapılıyor. Araştırmaya katılanlara hediye verilmesi ise bırakın televizyon ölçümleri standardını daha genel, panel araştırmalarına yönelik bir standart. Araştırma literatüründeki konu başlığı da bakınız... Özendiriciler..

’Televizyonlardaki seviyesizlik’ meselesine gelince... Bu konuda MGK’nın yıllardır niye frekans tahsislerinin yapılmadığını bir incelemesinde fayda var. 700 milyon dolarlık reklam yatırımı ile onlarca yerel ve bölgesel kanal, yüzlerce yerel kanal nasıl ’seviyeli’ yayın yapabilir ki? Kayıtsız şartsız serbest piyasa modelini seçen sonuçlarına katlanır!

Bu şartlarda yapılması gereken üç şey var: Daha bilimsel, uzman siyasetten arındırılmış bir RTÜK, tamamen özerk TRT ve örnek sayısı 5 bine ulaşmış bir AGB. Pardon dördüncü şeyi unuttum. MGK’sız bir Türkiye... Durun ya, eğer MKG olmasa saydığım ilk üç şartı kim gerçekleştirecek? Siyasetçiler, meclis? Bu sistemi yaratan onlar zaten.. Kafam karıştı...

Akdeniz ve daha fazlası

CUMA Günü Türkiye’nin 2006 tanıtım ihalesini kazanan Wunderman reklam ajansı yetkilileri İstanbul’da, Lütfi Kırdar’da, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği, Türkiye Otelciler Birliği, Turizm Yatırımcıları Derneği ve Türkiye Rehberler Odası üyeleri ile bir toplantı yaptı.

Yaklaşık iki saat süren toplantı sonunda Türkiye turizminde söz sahibi dernek üyeleri kendilerine sunulan ’Mediterrian and More’ konseptli stratejiden ve işlerden pek memnun olmadı. Hatta Rehberler Odası Başkanı’nın İngiltere’de yeni yayınlanmaya başlayan tanıtım filmini ’kötü’ olarak nitelendirmesi ve Wunderman’a ’Siz galiba Ddf’i aratacaksınız’ demesi ortalığı biraz gerdi... Lütfi Kırdar’da yaşananlar anlaşılıyor ki Türkiye’nin tanıtımında tüm taraflar henüz ortak bir akla varamamış... Gelecek yeni tartışmalara gebe gibi görünüyor.

Poman, Cem Yılmaz’a karşı

PETROL Ofisi durdu, durdu Cem Yılmaz’a karşı kendi starını yarattı. Daha doğrusu önce çizgi roman kahramanını yarattı. Daha sonra onu kısa sürede televizyon yıldızı yaptı.

Petrol Ofisi’nin yeni yaratıcı yolunu çok ilginç buldum. Dikkat çektiği kesin. Öykü anlattığı için akılda kalma değeri yüksek. Yeni ürünlere öykünün genişletilme yeteneği yüksek. Çocuklara yönelik ciddi bir marka merakı oluşturuyor. PO’nun kurumsal kimlik ögelerini iyice kafalara çakıyor. Eğer istenirse ürün reklamlarında ’Poman mi pomen mi’ gibi esprilerle mizahın dozunun arttırılması da mümkün. İlk ürün reklamındaki öykü satış vaadi eşlemesi de çok başarılı..

Poman’in sorunu yeniden izlenme değerinde. Bıraktığı keyifte. Bunun nedeni de filmlerdeki animasyonun biraz basit kaçması. Çocuklar, hatta büyükler sinemada, bilgisayar oyunlarında Poman’dekinden çok daha iyi kotarılmış animasyonlar görüyor. Bu nedenle de tekrar izlemeleri için önemli bir neden ortadan kalkıyor. Eğer filmlerin animasyonu böyle kalacaksa ve izlenme değer arttırılmak isteniyorsa filmlerdeki mizah dozunun arttırılmasında yarar var.

Bu arada Poman’deki karakterin biraz Gora’da Ozan Güven’in oynadığı karaktere benzediğini de söyleyeyim. Huyu suyu da benzetilirse ne olur onu bilemem.

Çekirgelik

İnsan utanabilen tek hayvandır. Ya da utanması gereken..

(Mark Twain)
Yazarın Tüm Yazıları