Çanakkale şehidine Kürt çelengi

ÖNCEKİ akşam Ankara’da "Turkish Daily News" gazetesinin 45’inci yıl davetindeydim.

Orada Demokratik Toplum Partisi’nin Eşbaşkanı Ahmet Türk ve partinin Genel Başkan Yardımcısı Sırrı Sakık’la sohbet ettim.

Önce Sırrı Sakık’ın verdiği bir bilgiyi aktarayım.

* * *

DTP, Çanakkale Savaşı’nın kutlama törenleri için talimat vermiş.

Çanakkale örgütü, o gün yapılacak törenlere katılacak ve Çanakkale Şehitleri Abidesi’ne çelenk koyacakmış.

Sırrı Sakık, "Bu ulusal günde, hem onlara hem de Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarına saygımızı göstereceğiz" diyor.

DTP yöneticileri, kuruluş aşamasında bir "Kürt partisi" olmak istemediklerini iletmişlerdi.

Çanakkale törenleri bu imajı kuvvetlendirmek için iyi bir fırsat olabilir.

İnşallah partinin Çanakkale örgütü, yarın yapılacak törenlerde, genel merkezinin bu talimatını yerine getirir.

Eğer, üniter bir devlet çatısı altında, barış içinde bir arada yaşamak konusunda samimiysek, bu tür ortak sembollere birlikte sahip çıkmanın büyük yararı olur.

Orada, o abidenin altında Türk’ü, Kürt’ü, Çerkez’i, Laz’ı, Arap’ı ile bir milletin şehitleri yan yana yatıyor.

Ahmet Türk, eskiden beri tanıdığım sakin bir siyasetçidir.

Nevruz konusunu konuştuk.

"Hepimiz bayramın olaysız geçmesi için büyük çaba harcıyoruz" dedi.

Ama bölgeden, Nevruz’un olaylı geçeceği sinyalleri geliyor.

* * *

Acaba İmralı’dan olay çıkartılması yolunda bir talimat mı gelmişti?

Ahmet Türk, "Hayır tam aksine İmralı etrafına olay çıkmaması yolunda görüş veriyor" diyor.

Anladığım kadarıyla bu konuda Öcalan ile Kandil Dağı’ndakiler arasında görüş ayrılığı var.

Halkın duygularının ne olduğunu sordum.

Şu tahlili yaptı:

"Bölgede halkın yüzde 90’ı, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter çatısı altında yaşamaktan yana. Tabii bağımsız Kürt devleti isteyen de, federasyon isteyen de var. Bunları da normal karşılamak lazım."

Ahmet Türk Kürt meselesi konusunda küçümsenmeyecek mesafeler alındığı kanaatinde.

"On yıl önce Paris’te yapılan Kürt konferansına katıldığımda hakkımızda davalar açılmıştı. Bakın bugün İstanbul’da Kürt konferansı yapılıyor. Herkes istediğini söylüyor. Yapıcı tartışmalar oluyor ve yer yerinden oynamıyor."

* * *

Türkiye, bu ezeli sorununu çözümünde, en kritik noktaya geldi.

En kritik dönemler, en büyük provokasyonlara açık dönemlerdir.

Van Savcısı’nın hazırladığı iddianame ne yazık ki, provokasyon arayışı içinde olanlara büyük bir fırsat verdi.

Türkiye, şimdi serinkanlı bir tartışma ile hem Kandil Dağı’ndan, hem Türkiye’nin öteki taraflarından gelecek kışkırtmaya kulağını tıkamalı.

Hiç beklemediğimiz yerlerden, hiç beklemediğimiz, insana "Bu kadarına da pes" dedirten inanılmaz çıkışlar geliyor.

Size çok çarpıcı bir örnek vereyim.

Geçen hafta sonunda Bilgi Üniversitesi’nde yapılan Kürt Konferansı’na katılan "Doçent" unvanlı bir öğretim üyesi bakın ne demiş:

"Geçen yıl kız çocuklarının okula gönderilmesi için başlatılan ’Baba Beni Okula Gönder’ kampanyası, aslında yeni bir asimilasyon girişimidir."

* * *

Evet şaşırmayın, bu sözler, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniversitelerinde ders veren bir öğretim üyesinin ağzından çıkıyor.

Ne diyeceksiniz?

Türkiye’de demokrasinin sınırlarının, "absürdlük" çizgisini hayli hayli aşacak kadar geniş olduğunu mu?

Yoksa bu kafadaki insanlara, çocuklarının eğitimini teslim edecek kadar vurdumduymaz olduğunu mu?

Diyorum ya işimiz zor.

Hem provokatörlerle, hem de zırvalarla uğraşa uğraşa aklın yolunu bulacağız.
Yazarın Tüm Yazıları