Can sıkıntısı

İş hayatlarımızı oyuna çevirebilirsek can sıkıntımızı giderebiliriz. Bunun yolu da kendimize öğrenebileceğimiz, başarımızı ölçebileceğimiz ve hızlı geri bildirim alabileceğimiz işler seçmek. Ya da işimizi buna çevirmek...

Haberin Devamı

Kendisiyle yaptığım bir röportajda Hüseyin Çağlayan, hayatta her şeyi can sıkıntısını gidermek için yaptığını söylemişti.
Doğrudan bağlantı kurabilmiştim. Çünkü ben de gündelik hayatta uğraştığım ya da daha büyük adanmışlıkla sarıldığım her işi aslında can sıkıntımı gidermek için yapıyorum.
Kimi zaman bu uğurda durduk yere düzenimi bozuyor, hayatımda büyük değişikliklere izin verecek şekilde yer açıyorum.
Çünkü kolay sıkılıyorum, çünkü rutin beni boğuyor, çünkü hayatın esas gayesinin neşe olduğunu düşünüyorum. Ve o neşeyi kaybettiğim anda bulabileceğim başka yerlere başımı sokuyorum.
Hayatta çoğumuzun şüphesiz en çok vaktini harcadığı şey işi. Dolayısıyla burada sıkılma olasılığı da epey yüksek.
Konfüçyüs’ün meşhur sözü vardır ya... Sevdiğin işi yap, bir gün bile çalışmazsın.
Safi çalışmış olmak, para kazanmak ya da günümü doldurmak için çalışıyor olsam, sıkıntıdan doğduğuma pişman olabilirdim.
Bunu erken yaşta fark ettiğim için kendime bir yol çizdim.
Hiç sıkılmıyorum desem yalan olur ama inanın yüzde 90 sıkılmıyorum. Çünkü yolumu bir oyun gibi tasarladım. Kendime gerçekçi olmayan hedefler koymadım, içinde boğulacağım bir belirsizlik ortamı yaratmadım, “Ben ne istiyorum” sorusunu sormama ve sıkılıp mutsuz olmama pek gerek kalmadı.
Peki insanlar neden yapmak istedikleri şeyleri yapmıyorlar, niye işlerine daha angaje değiller, neden hayallerini gerçekleştirmiyorlar?
Bunu onlara sorduğunuzda genellikle “Nasıl yapacağımı bilmiyorum” cevabını alırsınız. Bir sonraki adımlarının ne olacağını bilmiyorlardır ve ihtimal o ki yeterince motive değillerdir.
Oyunlar ve gerçek hayat ilişkisine epey kafa yormuş olan, “Game Frame” adlı kitabın yazarı Aaron Dignan insanların gerçek hayatta oyun oynarken aldıkları zevkin yakınından geçmemelerini şöyle açıklıyor:
“Oyunda misyon, hedef, metot belli. Her şey açık ve hemen her zaman tatmin edici. Gerçek hayatta ise belirsizlik hakim. Ve asla tatmin olmuyorsunuz.”
Oyun piyasasının son yıllarda tavan yapmasını buna bağlayabiliriz. Angry Birds 10 günde 10 milyon kişi tarafından indirilen bir oyun. Fırlattığınız kuşlarla yeşil domuzları öldürmeye çalışıyorsunuz. Oyun bu. Metroda, limuzinin arka koltuğunda, uçakların first class koltuklarında yetişkinler yeşil domuzları öldürüyor.
İyi de... Niye?
Dignan üç neden sıralıyor:
1. Oyun doğanın öğrenme makinesi. Oynuyorsak öğreniyoruz, oynamıyorsak öğrenmiyoruz.
2. Eğer beceriniz düşük ama engel büyükse endişeleniyorsunuz.
Eğer engel küçük, beceriniz yüksekse sıkıntıdan patlıyorsunuz.
Eğer ikisi dengedeyse, engeller ile beceriniz uyumluysa, heyecanlanıyorsunuz. Zaman mevhumunuz kayboluyor. “Ne istiyorum” gibi sorular sormak yerine sadece yapıyorsunuz.
3. İstiyor, hoşlanıyor ve ödülü bekliyoruz.
Beceri de önemli bir etken. İnsanlar becerilerini geliştirmek, uzmanlık sergilemek, diğerlerinden iyi olmak, ortalama olmadıklarını göstermek konularında çok istekliler.
Oyunlarda bize bu beceriler öğretiliyor ve oyun ilerledikçe ve biz becerimizi geliştirdikçe giderek zorlaşıyor. Böylece sıkılmıyoruz.
Mesele oyunlarda sıkılmama konusunda kesin sonuç veren yöntemi gerçek hayata nasıl uyarlayabileceğimiz...
Öncelikle öğrenebileceğimiz işlere merak salacağız. Dignan, “Hayatta bazı şeyler öğrenilemez. 10 metre zıplamayı ya da 150 IQ’ya sahip olmayı öğrenemezsiniz ama yemek pişirmeyi, bıçağı kullanmayı, yemekle şarabı eşleştirmeyi öğrenebilirsiniz” diyor.
İkincisi, başarınızı ölçebilmelisiniz. “Komik ya da ikna edici biri olup olmadığınızı ölçemezsiniz ama eti tavada doğru kavurup kavurmadığınızı ölçebilirsiniz.”
Sonuncusu ise... Hemen geri bildirim alabileceğiniz işlerin peşinden koşun. Yaptığınız işin başarısını ya da etkisini görmek için aylarca, yıllarca bekleyecekseniz bir ömrü sıkılmakla geçirmeye mahkumsunuz.

Yazarın Tüm Yazıları