Can sağlığı seçim

DAHA iyisi can sağlığı olurdu!

Yukarıdaki cümleyle, pazar günü gerçekleşen ve sanki Veliefendi Hipodrumu’da foto-finişe kalmış bir safkan yarışı gibi noktalanan Almanya seçimlerini kastettim.

Ama bunu tabii, önce can sonra canan hesabı, sonuçlara sırf Türkiye perspektifinden yaklaşarak söylüyorum.

Yoksa, bizzat Federal Cumhuriyet’in belirsiz bir sürece girdiği şüphe götürmüyor.

* * *

EVET, sırf Ankara açısından değerlendirirsek, bundan daha iyisi can sağlığı olurdu.

Çünkü unutmayalım ki, ‘Türkiye yandaşı’ kimliği su götürmeyen Şansölye Gerhard Schröder ve onun önderi bulunduğu SPD çok uzaklardan geri geldi. Vartayı salimen atlattı. Yedi yıllık iktidar aşınmasına ek olarak, aslında kaçınılmazlık arzeden reformlardan ötürü sosyal demokratların büyük popülarite yitirdiği ve son gün sondajlarında dahi, Angela Merkel liderliğindeki CDU/CSU blokunun hayli önde gözüktüğü düşünülürse, oy kaybına rağmen Schröder ve partisinin pazar gecesi elde ettiği ‘at başı sonuç’ ciddi bir başarıdır.

Buna karşılık, elmalarla armutları karıştıran bazı yorumcuların, sırf eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher gibi ultra liberal yaklaşımlar sergilediği için ‘Demir Leydi’ diye sıfatlandırmak yanılgısına düştüğü Merkel, bana sorarsanız, tamamen ‘fos’ çıktı.

Tabii ki ‘leydiliği’ veya ‘frauluğu’ konusunda láf söyleyecek değilim.

Ama, kampanya sırasında ne karizmatik kişilik, ne de ikna kabiliyeti ortaya koyabilen Protestan ruhban kızı, bırakın ‘demirliği’ falan, olsa olsa ‘teneke’ siyasetçilik sergiledi.

Pekii, bütün bunlardan Türkiye’nin hissesine ne düşer?

* * *

EN önce, bizim hissemize hiçbir şekilde ‘felaket senaryosu’ düşmez!

Başka bir deyişle, 12 gün sonra hep beraber göreceğiz, 3 Ekim’de AB’nin Türkiye’yle başlatacağı tam üyelik müzakereleri artık tamamen ‘sağlam kazığa’ bağlandı.

Ama denilebilir ki, ‘canım, seçim sonucu ne olursa olsun o tarihte masaya zaten eski Alman hükümet oturacaktı’. Böyle bir karşı argümana bel bağlamamak gerekiyor.

Zira, maazallah, eğer ‘anti - Ankara’ tutumu baş köşeye oturtan Merkel ezici zafer kazanmış olsaydı, Avusturya, Kıbrıs, hattá Fransa gibi çomak sokmaya zaten dünden hevesli ülkeler, 3 Ekim’de olmazsa 3 Ocak’ta, bunun üzerine mal bulmuş Mağribi gibi atlayacaktılar.

Dolayısıyla, bugün hem o defter kapandı; hem de çok daha önemlisi, genel ve uzun vadeli bir ‘Alman muhalefeti’ rizikosu büyük ölçüde bertaraf edilmiş oldu.

* * *

ÖYLE, çünkü Berlin’de ister metazori bir ‘büyük koalisyon’ kurulsun; isterse de ‘kırmızı-yeşil-sarı’ renklerdeki bir sosyalist-ekolojist-liberal hükümet işbaşına geçsin, yüzde doksan dokuz virgül doksan dokuz ihtimalle SPD yine iktidar ortağı olacaktır.

Binde bir ihtimal olamadı, yine de, denge hassasiyetinden ötürü Federal Cumhuriyet’in Brüksel’de kesin bir ‘Türkiye karşıtı’ diplomasi izlemesi artık hemen hemen imkansızdır.

Böyle bir durumda da, AB içinde motor rol oynayan Fransız-Alman ekseni, muhtemelen Paris’ten gelecek baskılardan ötürü o AB’yi o ‘karşıt rotaya’ sürükleyemez.

Hatta belki tam tersine, CDU ve CSU’nun kampanya sırasında kısmen işlediği ‘anti-Türk’ temanın Cermen seçmenler nezdinde hiç prim yapmadığını görmek; üstelik, henüz tam bilmiyorsak da, ‘gurbetçi’ oylarının Schröder’in başarısında muhtemelen ciddi bir ‘ek’ yarattığını saptamak, Fransa’daki küçük politikacıların da ‘kulağına küpe’ olabilir.

Tekrarlıyorum, Alman iç siyasetinin seçimler öncesi sergilediği manzara düşünülürse, Federal oylama sonucu ülkemiz için olumludur ve bundan daha iyisi ancak can sağlığı olurdu.
Yazarın Tüm Yazıları