ÇAĞATAY’LA 1950’LERDE...

Güncelleme Tarihi:

ÇAĞATAY’LA 1950’LERDE...
Oluşturulma Tarihi: Eylül 30, 2013 01:42

İki hafta önce Gülse Birsel aradı, “Bu sezonun ikinci bölümü için senin de içinde olduğun bir hikaye yazmayı düşünüyorum, oynar mısın” dedi...

Haberin Devamı

Düşünün, bütün oyuncuların arasın diye beklediği senarist kimseyi değil beni arıyor ve ekranın en beğenilen komedisi Yalan Dünya için rol teklif ediyor.
Tadını çıkarmaz mıyım bunun...
“Benim kaşem pahalı şekerim, menajerimle görüştün mü” dedim...
Sonra da isteklerimi sıralamaya başladım:
Sette bana özel karavan isterim...
4 saatten fazla çalışmam...
Şampanyalar, çilekler hazır olacak...
Bende şımarıklık diz boyu!!!
Neyse ki telefon kesilmiş, Gülse duymadı bunları.
Hemen geri arayıp, “Kabul ediyorum, kabul ediyorum” dedim.
Sonrası şöyle gelişti...

Senaryo aşaması...
Sonra 99 sayfalık 2. bölüm senaryosunu gönderdi Gülse... Aklıma ilk takılan şu oldu:
Oyuncular bütün senaryoyu baştan aşağı okur mu, yoksa sadece kendi sahnelerini mi okur? Emin değilim.
Ben çaylak bir oyuncu olarak hepsini okudum. İyi ki de okumuşum Gülse’nin zeki mizahını daha yakından tanıdım. İnsan senaryoyu okurken gülmeye başlıyor...

Set saati ne zaman?
Oyuncu arkadaşlarımdan sık sık duyduğum, “Set saatini bekliyorum”, “İş planını almadım daha” cümlelerinin ne olduğunu da öğrenmiş oldum.
Cumartesi 16.00 diye konuştuk çekim için. Gece 24.00’te çektik. Şaka gibi değil mi?
Neyse ki sette beklemedim. Dekor yetişmediği için reji asistanları sürekli arayıp bilgilendirdiler beni. Sonuçta 23.00’te aldılar beni, 24.00’de başladık, 02.00’de bitirdik. Ben şanslı ‘oyuncuydum’...

Haberin Devamı

Oyuncu koçum Hakan...
Senaryo gereği rolümüz Çağatay’la karşılıklı... Gittiğimde Hakan Meriçliler hazırlanmış, sahneye hazırlanıyordu.
“Çalıştır beni, burada nasıl oynayacağız, nerede vurgu yapacağız öğret bana” dedi... Defalarca prova yaptık, “Tadını çıkar... Yavaşla... Burada yüksel” gibi ipuçlarını verdi bana.
Yani Gülse’nin Yalan Dünya’da bana verdiği rolü bir parça oynayabildiysem Hakan Hocam’ın sayesindedir. Sabrı için teşekkür ediyorum kendisine.

Aynı sahneyi tekrar tekrar
Oyunculuk gerçekten zor işmiş. İlk önce karşılıklı oynuyorsun, hah ben burayı iyi yaptım dediğinde iş bitmiyor. Aynı iyi performansı ve enerjiyi bir kez de yakın plan çekimde yapmak zorundasın.
Bu yüzden oyundaki devamlılık, enerjinin aynı olması, düşmemek çok önemli... İki sahnede 10 tekrar almışızdır herhalde, “Bu çok normal” dediler, vallahi ben set ekibinin yalancısıyım.

Haberin Devamı

Jale’den fırça yesem yeridir...
Yeterince ezber yapmadığım için takılıyorum. Bir ara kendimi kaybettim, “Hocam ben burada durayım” (bütün setlerde yönetmenlere hocam deniyor) falan demeye başladım.
Sevgili Jale Atabey, “Lan sen ne zaman oldun” dese vallahi hak ettim. Neyse ki son derece mülayim ve sıcakkanlı bir yönetenimiz var. “Ben bu tür önerilere açığım” dedi. Çok eğlendik çok...

Çağatay odama girdi
Peki hangi sahneyi oynadık Çağatay’la? Kara film tadında nefis sahneler yazmış Gülse. 1950’li yıllar Hakan’ın üzerinde Humphrey Bogart tarzı trençkot, kafamızda şapkalar, benim üzerimde döneme uygun bol bir takım elbise...
Çağatay benim gazetedeki odama giriyor gizlice. Ben de onu yakalıyorum. Peki ne için giriyor? Orası da artık cuma akşamı 20.00’de Yalan Dünya’nın bu sezonki 2. bölümünde Kanal D’de...

Haberin Devamı

1950’li yıllar Çağatay’ın üzerinde Humphrey Bogart tarzı trençkot, kafamızda şapkalar, benim üzerimde döneme uygun bol bir takım elbise... Ağzımdaki ise sigara yerine tuttuğum RTÜK çiçeği...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!