Buyurun ulusal sanat tartışmasına

Yılmaz Erdoğan’ın Film Arası dergisindeki röportajı ilaç gibi geldi. Bir haftadır canla başla tartışıp duruyoruz.

Haberin Devamı

Meğer ne çok özlemişiz birinin çıkıp sinema hakkında geyik-dışı laflar etmesini.
Ama o kadar tartışmaya rağmen meselenin özüne temas etmemeyi de başarıyoruz.
Röportajın özü, “İran sinemasının kimlik oluşturduğu ve bizim bunu başaramadığımız doğru” cümlesinde gizli.
Salim kafayla okuduğumuzda, Yılmaz’ın övdüğü şey aslında ulusal sinema.
Yani Halit Refiğ, Lütfi Akad, Metin Erksan gibi babaların uğruna ömür tükettiği şey.
Hatta rahmetli Halit Refiğ’e sonunda “Ulusal Sinema Kavgası” diye kitaplar yazdıran.
Eskilerin sorduğu şuydu:
Bugün bir Amerikan, Fransız, İran ya da Hint filmini sesi kısık bile seyretsek nereli olduğunu anlıyoruz. O zaman nasıl filmler yapalım ki, elin oğlu sesi kısık bile seyretse “işte bir Türk filmi!” desin?
Yılmaz’ın sorduğu da bu. Ezan işin detayı.
Üstadın kastettiği gibi, sinemamızın ulusal kimliği yok. Çünkü bizim ulusal kimliğimiz yok.
Bunca yıllık cumhuriyet tarihi boyunca “biz buyuz kardeşim” deyip bir ortak kimlikte anlaşamamışız.
Kimimiz Avrupai takılıyor kimimiz Arabi. Kimimiz Akdenizli sanıyor kendini kimimiz Ortadoğulu.
Hal böyle olunca, filmlerimiz de bazen Avrupalı bazen Arap, bazen Ortadoğulu bazen Balkanlı oluyor. Orijinal de olamıyorlar.
Yılmaz Erdoğan’ın filminde rol aldığı Nuri Bilge Ceylan’ın bile edası “İran sinemacısı” değil mi?
Sadece sinemamızda değil, romanımızda, resmimizde, müziğimizde, tiyatromuzda da çözemedik gitti ulusallık işini.
Zaten “ulusallık” lafının da zamanla ekseni kaydı, iş tamamen kördüğüm oldu.
Böyle oldukça “Türk sanatı” yaratamayız. Çünkü “Türk” ne demek, onu bilmiyoruz.
Hadi “Türkiye sanatı” desek, yine kurtarmaz.
Ortada ulusal kültür sentezi olmayınca ne yapsan boş.
Bu saatten sonra zor. Ancak Ahmet Hamdi Tanpınar gibi “iki arada bir derede kalmışlık” üzerine oynarsak belki bir şeyler olur.
Ancak böyle bakarsak mevzu bir temele oturur. Yoksa edeceğimiz her laf geyikten ibaret. Kimse kusura kalmasın.

Haberin Devamı

ŞEFİN TAVSİYESİ

Müzisyen Kürşat Başar

Bizde “çok yönlülük” pek revaçta değildir. Herkes işini yapsın, başka işe bulaşmasın isteriz.
Buna meydan okuyanlardan biri de Kürşat Başar. Başarılı edebiyat kariyerine şimdi de caz CD’si ekledi.
Hem de ne CD: Baba cazcılar ve meşhur solistlerle esaslı bir müzik sofrası “Keşke Burada Olsaydın.”
Bendenizin  en sevdiği Sezen Aksu’nun söylediği “El Gibi” oldu.
Kürşat da saksafonda gayet iyi. Bakalım nasıl bulacaksınız.

Yazarın Tüm Yazıları