Büyücek bir kasaba gibi...

BAZEN tam "muasır medeniyetler seviyesi"ne ulaştığımızı düşünürken "pat" bir şey oluyor.

Yine oldu nitekim.

Kurtlar Vadisi’nde Polat’ın Sharon Stone’la öpüşmesi hadisesi...

Milletçe "büyük gün"ü bekliyoruz.

Geçen hafta gerçekleşeceği söylenmişti ancak olmadı. Belki bu gece...

Çok mühim hadise olduğundan tadı çıkartılacak elbet. Öyle öpüştürüp geçecek halleri yok.

Öptü, öpecek, öpüyor; iyi öptü, öpemedi, öpmeye hazırlık safhası, öpüş anı, öpüş sonrası...

"E, normaldir, ilk defa oluyor" diyeceksiniz.

Bence de. Hatta az bile. Sharon Stone’la daha anlaşma sağlanmadan, durum ufukta belirdiğinde, davulla zurnanın neden sokağa çıkmadığına hayret ediyorum.

Beni üzen de bu zaten. Tantanayı "az bile" bulmam.

Demek öyle bir yerdeyiz ki bir yabancı oyuncunun bir Türk filminde ufacık bir rolünün olması, bırakın rolü, bir Türk erkeğiyle öpüşecek olması hálá dünyanın en önemli olayı bizim için.

Bu konunun cahiliyim... Biri bana "İngiltere’de, Fransa’da, İtalya’da da önemlidir bu, onlar da AYNI ÖLÇÜDE büyütürlerdi" desin rahatlayayım. Yoksa "Her şeye daha çooook" var deyip, hayıflanıp duracağım.

***

Türkiye büyücek bir kasaba gibi.

Mesela, bir film vizyona girdi mi hepimizin onunla yatıp kalkması, kasabaya çadır tiyatrosu geldiğindeki hali gibi değil mi kasabalının?

İşte Organize İşler...

Mesela bugün hakkında ikinci kez yazacağım şahsen.

Avukatlığını yapacağım bir nevi.

Filmde Ebru Akel, Başak Köklükaya, Berrak Tüzünataç, İclal Aydın ve Berfin Erdoğan’ın hiçbir işlevinin olmadığını onlar filmden çıkarıldığında bir eksiklik hissedilmeyeceğini savunanlar var.

Oysa hayat eksik kalır bence...

Kendi hayatınızı düşünün...

Her sabah işe giderken selamlaştığınız mahalle esnafından biri... Müdavimi olduğunuz lokantanın garsonuyla ettiğiniz iki laf...

Kapıdan her çıktığınızda ayağınıza dolanan, durup okşadığınız kedi...

Her akşamüstü simit aldığınız, köşebaşındaki simitçi...

Olmasa da olur bunlar.

Ama hayatınız eksik kalır. Hatta kuru...

Filmler de, özelellikle Organize İşler hayatın ta kendisi değil midir?

Berrak Tüzünataç’ın rolünü ele alalım mesela...

Evet çok kısaydı. Ben de yazdım ama basının filmi adeta Tüzünataç filmi gibi göstermesini eleştirmek maksadıyla.

Aslında önemliydi Tüzünataç’ın rolü. Bir tasviri tamamlıyordu çünkü. Filmde bir mafya babasının portresi çiziliyordu. Şivesiyle, ses tonuyla, mimikleriyle, giyim kuşamıyla, evinin ihtişamıyla... Ve yanında illa ki güzel bir kadınla... Dediğim gibi, tasvir eksik kalırdı.

Türkiye’de, göz önündeki insanlar ikiye ayrılıyor galiba.

Ne yapsa eleştirilenlerle, ne yapsa alkışlananlar. Yılmaz Erdoğan ilk gruba giriyor.

Daima çok iddialı oluşundan mıdır artık.

MIŞ-MUŞ

Japonya’da geliştirilen robot iş de yapıyormuş, dedikodu da.

İkinci özelliğinden ötürü Türkiye’ye ihracı yakındır.

*

Erdoğan grip olmuş.

Uçağın camı açık kalmıştır!

*

Zeynep Tokuş dayak yediği eşiyle barışıyormuş.

Belki de rövanş için fırsat yaratma peşindedir kızcağız!
Yazarın Tüm Yazıları