Burçların son durumundan Asena’nın mıknatıs büyüsüne

Bugünden ve bu yaştan sonra burcumu değiştirmişler. Oysa ben alışmıştım ona, kuzu kuzu geçinip gidiyorduk. Otuz sekiz yıldır Koç olan burcum, 13’üncü burcun bulunmasıyla birlikte, ‘balık’ olmuş. Şimdi kendi hakkımda bildiğim her şeyi çöpe mi atmam gerekecek?

Yani ben, Descartes, Evliya Çelebi, Vincent Van Gough, Charlie Chaplin ve Sakıp Sabancı ile değilde, Albert Einstein, George Washington, Frederic Chopin, Michelangelo ve Victor Hugo’yla mı aynı burçtanım? Ama bildiğimiz ve ezberlediğimiz bütün ünlülerin burçları da değişti değil mi?

Bu günden itibaren ben, bencil ve çabuk sinirlenen birisi değil, aşırı kırılgan, bağımlılığa yatkın ve çelişkili kişiliğe sahip birisi olarak hayatımı sürdüreceğim demek ki.

Birisi bana, ‘Çok affedersiniz burcunuzu öğrenebilir miyim?’ diye sorduğunda, ben ne cevap vereceğim? Balık mıyım, yoksa Koç mu?

Şimdi bu burçlara fazlasıyla ilgi duyup, siz burcunuzu söylediğinizde, gözünü bile kırpmadan, hafif bilmiş bir eda takınıp, kişilik özelliğinizden, seks, para, iş ve aile yaşantınıza kadar her şeyi, arada gözlerinizin içine bakıp, ‘Nasıl da biliyorum ama değil mi?’ havasıyla size söyleyenler, bunca zamandır boşuna mı ezberlediler o kadar bilgiyi? Okudukları onca burç kitabı, büyük özverilerle çıkarttırdıkları ve ezberledikleri yıldız haritalarının durumu ne olacak? Yazık değil mi onlara!

Şimdi gazetenin burç sayfasında, yeni burcunu değil de, eski burcunu okuyup gününü, hatta kariyer ve aşk hayatını ona göre planlayanların durumuna kim çözüm getirecek?

Neyse ki durum astroloji uzmanları arasında bile henüz tartışmalı...

13’üncü burcun varlığı ya da yokluğu tartışıla dursun, Asena’nın bayram ziyareti sırasında oturduğu koltuğun yanında, bir çaputa sarılmış ve birbirine yapışmış halde bulduğu iki mıknatısa ne demeli? (Bkz. Mıknatıs büyüsü)

Kasabalıların intikam alma yollarından birisi ve en önemlisi büyüdür. Gelin kaynana anlaşmazlıklarında (Semra Hanım da yaptırır mutlaka değil mi?) önce kaynana civarın en popüler, nefesi en kuvvetli büyücüsüne giderek, domuz yağından bir büyü patlattırır. Bu domuz yağı, kaynana tarafından derhal gelinin oturduğu evin en görünmez, en ulaşılmaz, en güneş görmedik, köşesine sürülür.

Ta ki, gelinin annesi ‘Kızım seni bir hocaya götüreyim, kaynananla arandaki anlaşmazlık başka türlü çözülmeyecek’ diyene kadar. Çünkü kaynananın amacı da, damadına büyü yaptırıp, gözlerinin kızından başka bir şeyi görmemesini sağlamaktır. (Bkz. Şirinlik büyüsü, Şirinlik muskası, sıcaklık büyüsü)

Fakat sıcaklık büyüsü için gidilen hoca geline der ki: ‘Evinizde büyü var kızım. Onu bul bana getir ki, o büyüyü çözelim. O çözülmeden size rahat, huzur yok.’

İşte o andan itibaren, gelin ile annesi, evin içinde hummalı bir arayışa başlarlar. Kaynana domuz yağını evin neresine sürmüştür?

Aylar ya da yıllar önce, bir kapının çok gıcırdaması, yada çamaşır, dikiş makinelerinden birisinin çok ses çıkarması yüzünden, herhangi birinin yağlanması sırasında, dikkatsizlik sonucu, tesadüfen bir yere bulaşmış bulunan ‘makine yağı’, artık o tarihten itibaren maalesef ki ‘domuz yağı’ muamelesi görecektir.

Bu ‘lekenin’ bulunmasıyla beraber, kızın annesi yaygaraya başlar, gelin ağlayarak ve derinden sarsılarak ve hatta kendinden geçerek bayılır. Zaten konu komşuya çoktan gösterilip, dertlenilen büyü, damat işten gelince, ‘Bak görüyor musun annenin marifetlerini, tabii bu evde dirlik düzen olmaz’ denilerek bir de ona gösterilir.

Bundan sonrası artık büyüyü çözmeye kalmıştır ki, o işin en meşakkatli kısmıdır. Asena işin bu kısmını da sirkeyle, kolayca çözmüş. Mıknatısları sirkeli suya sokup, sonra da denize atmış. (Kıssadan hisse: Gereksiz bilgi diye bir şey yoktur. Her bilgi birgün insana lazım olurrrrr)

Acaba, Pamukova Çiftliği’nde çıkan devekuşu yumurtaları da birgün lazım olur diye mi saklanmış?
Yazarın Tüm Yazıları