Burası Beyazıt değil Trafalgar Meydanı

LONDRA- Londra’ya birkaç günlüğüne "kafa dinlemek" için gelmiş yazarınız, olanca özentiliğiyle King’s Road senin, Soho benim gezip dururken...

Yani kendini yeni tanışmaya başladığı "Avrupa kültürü"nün merhametsiz ama çekici kucağına atmışken...

Yolu Trafalgar Meydanı’na düşmesin mi?

Ve Londra’nın bu ünlü meydanında hafiften bir "Cuma sonrası Beyazıt gösterisi" kokusu almasın mı?

Yazarınız iki açıdan da hayıflanmaya başlar ve kendi kendine konuşarak yazıklanır.

Söyledikleri şu iki cümleden ibarettir:

BİR: Güya gazetecilikten uzak birkaç gün geçirecektik./images/100/0x0/55ea9b85f018fbb8f88b0ecb

İKİ: Sözde kendimizi Avrupa kültürünün kucağına bırakacaktık.

Yazıklanmak yazarınıza küçük bir rahatlama dışında hiçbir şey kazandırmaz.

Yani...

Ne gazetecilikten uzaklaşmak mümkündür, ne de İslamcı geçmişten...

Madem öyle...

Yazarınız "Anne sözü dinler gibi" yazgısına boyun eğiyor...

Ve Trafalgar Meydanı’ndan derlediği hayli enteresan notları siz okurlarıyla paylaşıyor...

Buyurun lütfen.../images/100/0x0/55ea9b85f018fbb8f88b0ecd

***

Trafalgar Meydanı’nda ilk gözüme çarpan manzara şu oldu: Meydandaki ünlü havuzun kenarında çıplak zemin üzerinde namaz kılan bir grup siyah adam ve onların her hareketini "bir daha asla yakalanamayacak enstantaneler" gibi algılayan İngiliz foto muhabirleri. "Fotoğrafçıların sayısı namaz kılanların sayısını en az üçe katlıyordu" diyelim de mesele anlaşılsın.

Namaz bittikten sonra kendimi siyah adamların yanına attım. "Selamün aleyküm / Aleyküm selam" faslından sonra "Ne oluyor hacılar? Korsan gösteri mi patlatacaksınız?" diye sordum. Aldığım yanıt şu oldu: "Korsan değil legal. Hem Londra Belediye Başkanı da bizi destekliyor." Şöyle bir kafamı çevirdim ve bazı göstericilerin ellerindeki İngiliz bayraklarını fark ettim. Meseleyi çakmıştım: "Ah sömürge deneyimi", "Ah İngiliz hinliği" filan diye söylendim.

Meydanın ortalarına doğru ilerledikçe çok kültürlülüğün ne anlama geldiği de belirginleşiyordu: İşte Pakistanlı bir garson. Onun yanında Filistinli bir öğrenci. Biraz ileride yeni Müslüman olduğunu söyleyen, 60 yaşlarında, başı açık, tipik İngiliz bir kadın. Elinde "Muhammed özgürlüğün ve onurun sembolüdür" yazılı bir pankart taşıyor. İşte "Allahu ekber" diye bağıran geleneksel kıyafetli bir Arap. Elinde Humeyni’nin fotoğrafını taşıyan bir İranlı. Ve tabii bizimkiler. Türk bayrağına sarınmış Ankaralı işçi Nihat. Elindeki pankartta İngilizce "Muhammed İnsanlığa rahmettir" yazıyor.

Ve mitingin az sonra başlayacağının işareti verildi: Meydanda Yusuf İslam’dan o meşhur "Talaal bedru" ilahisi çalmaya başladı. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye göçünde Medineliler tarafından söylendiği belirtilen ilahinin ritmik havası, mitingle uzaktan yakından ilgileri olmayan çevredeki turistleri de cezbetti. Turistler ’tef’in ritmine alkış tutarak katıldılar. Japon turistler tahmin edebileceğiniz gibi "anın keyfini çıkarmak" yerine durmadan fotoğraf çektiler.

Meydanda dolaşırken elinde "İslam fobisine karşı birleştik" pankartı taşıyan bir genç yanıma yaklaştı. "Siz Ahmet Hakan mısınız?" diye sordu. "Evet" dedim. Sonra sohbet başladı. Tenis öğretmeniymiş. Beş yıldır Londra’da yaşıyormuş. Öyle fanatik bir adam değilmiş. Geçerken meydanda toplananları fark etmiş ve Peygamber’i savunmak için eyleme katılma kararı vermiş. Sonra beni dumura uğratan şu açıklamayı yaptı: "Biliyor musunuz? Siz Londra’da karşılaştığım ikinci ünlüsünüz. Geçen yıl İspanyol kız arkadaşımla dolaşırken Arto ile karşılaştım. Oturduk sohbet ettik. Ekranda göründüğü gibi değil. Çok şeker biri."

Meydanda yalnız, ürkek ama kararlı bir Hıristiyan din adamına da rastladım. "Siz neden buradasınız?" diye sordum. Yanıtı manidardı: "Başkalarının kutsalını savun ki kendi kutsallarını savunmaya hakkın olsun."

Ve miting başladı. Londra’daki Müslüman örgütlerin liderleri tek tek kürsüye geldi. Hepsinin mesajları ortaktı: Biz terörist değiliz. Bizim Peygamberimiz terörist değil. Saldırganları protesto ediyoruz. Danimarka özür dilesin.

Bazı İngiliz politikacılar da çıktı kürsüye. Onlar da "Biz Danimarkalılar gibi değiliz. Biz Müslümanlara saygı gösteriyoruz" mesajı verdiler.

Mitingin gündeminde sadece "karikatür" sorunu yoktu. Dünyada Müslümanların ne kadar kötü bir durumda olduğunu yansıtan görüntüler izletildi meydandakilere. Irak’ın durumu. Filistin dramı. Derken konu birden "hicap" sorununa, yani "türban"a geldi. Bu bölümdeki görüntülerin yüzde 90’ı Türkiye’dendi. Baktım, bizim Türkler bir parça mahcup oldular.

Ve mitingin şarkıları: Önce bizdeki "yeşil popçular"a benzeyen bir şarkıcının klibi yansıdı dev ekrana. Klibin öyküsü şöyle bir şeydi: Yardımsever, nazik, insanlıkla dopdolu bir Müslüman’ın gündelik hayatı. Ve son bölümde canlı müzik. Üç kişilik bir "rap" grubu, Danimarka’yı taşlayan şarkılarla meydandakileri epey coşturdu.
Yazarın Tüm Yazıları