Bundan sonra senin adın Kemal Costner olsun...

ESKİ topçu İlhan Mansız, dizi oyuncusu Yasemin Hadivent, şarkıcı Atilla Taş ve manken Ece Gürsel gibi yarışmacıların mücadele ettiği Buzda Dans’ın canlı yayınına katılıp, istakozcu hanımefendiyle konuşan Kevin Costner, Cumhurbaşkanı’nın Çankaya Köşkü’ndeki resepsiyonunda devlet protokolüne katılıp, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı ile konuşunca, merak ettim tabii...

Nasıl oldu, neler oldu?

Şöyle oldu...

*

Kevin’ı memlekete getiren arkadaş, Cumhurbaşkanı’nın basın danışmanını aradı. "Memlekete Kevin getirdik, müsaitseniz size de getirelim" dedi. Cumhurbaşkanı’nın basın danışmanı, 29 Ekim’de devlet protokolü olacağını, sanatçı tayfasının 30 Ekim’deki resepsiyona katılacağını, 30 Ekim’in müsait olduğunu söyledi. Kevin’ı getiren arkadaş, 30 Ekim’de müsait olmadıklarını, Kevin’ın konseri olduğunu, ancak 29 Ekim’de müsait olduklarını söyledi. Cumhurbaşkanı’nın danışmanı, "Bi danışayım" dedi, kapattı. Yarım saat sonra, Cumhurbaşkanlığı Protokol Müdürü aradı, "Müsaitiz, 29 Ekim’de bekliyoruz" dedi. Böylece, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, alakasız biri, sırf Hollywoodçu olduğu için "devlet protokolü"ne girmiş oldu. Neyse... Kevin o sırada İstanbul’da. Bindiler özel uçağa, ver elini Ankara. Sheraton’un kral dairesine yerleştiler, Kevin üstünü başını değiştirdi, lacileri çekti, bindi Mercedes minibüse, Çankaya... Köşk’ün 1 numaralı protokol kapısında devlet erkanı biriktiği için, Kevin beklemesin diye, 5 numaralı kapı özel olarak açıldı, Kevin girdi. Girmeden önce, kendisini memlekete getiren arkadaşlara, "Kaçıncı yıldı?" dedi. "84" dediler. Kevin, devlet erkanıyla kuyruğa girdi, devlet erkanından bazıları Kevin’la hatıra fotoğrafı çektirdi. Adım adım ilerledi, George Clooney’e benzetilen Cumhurbaşkanımızın önüne geldi, elini cebine soktu (kendi cebine), "Burada olmaktan gurur duyuyorum" dedi. Cumhurbaşkanımız da, "Ben de sizi ağırlamaktan mutluluk duyuyorum" dedi. 700 küsur tane fotoğrafları çekildi, yürüdü. Bu arada, Şırnak ve Tunceli’de iki şehit verdik. Devlet erkanımızın çoğu İngilizce bilmediği için, hafif gülümseme, başı eğerek selamlama taktikleri uygulandı. Kevin ne yapsın, göz kırptı. O sırada Protokol Müdürü geldi, Kevin’ı Başbakanımızın yanına götürdü. Kevin konuştu. Başbakan anlamadı. Tercüme ettiler. Kevin’ın "Burada olmaktan mutluyum" dediği ortaya çıktı. Başbakan, "Atatürk filminde oynayacak mısınız?" diye sordu. Kevin, herkesin aynı soruyu sorduğunu ama, Atatürk filminden haberinin olmadığını, önce senaryoyu okuması gerektiğini söyledi. Başbakan, Kevin’ı methederken, Kevin, belki de en can alıcı cümleyi ekledi, "Bir Türk aktörün oynaması, belki daha iyi olur" dedi. Başbakan sustu. Baktılar ki hava bulutlanıyor, Kevin’ı aldılar, Genelkurmay Başkanı’na götürdüler. Genelkurmay Başkanı, "Sizin gibi yakışıklı birinin burada olmasından dolayı, kendimi şanssız hissediyorum" diye espri yaptı. Kevin "Aman efenim, reca ederim" manasında, kafa salladı. Eli cebinde dolaşmaya başladı. Biri geldi, "Ben Deniz Kuvvetleri Komutanı’yım" dedi. Kevin, "Zaten kıyafetinizden tanımıştım" dedi. Deniz Kuvvetleri Komutanı, Saratoga tarafından vurulan Muavenet gibi oldu! E görüldü ki, Kevin dan dun konuşuyor, kolundan tutup, başka tarafa götürdüler. Kevin, "ABD Büyükelçisi yok mu?" diye sordu. Vardı. Büyükelçi’ye götürdüler. Kevin, "N’aber" dedi. Büyükelçi uyanık, etrafını gazetecilerin sardığını görünce, "Şu PKK meselesini halletmemiz gerekiyor" dedi. Kevin görüş bildirmedi. Ayaküstü konuşulacak mesele değildi çünkü... İnşallah MGK’ya katılırsa, görüşünü orada söyleyeceğini tahmin ediyorum... Rakı, viski, şarap ikram ettiler. Su içti. Milletvekilleriyle fotoğraf çektirdi. Devamlı yanında duran birini gösterdi, "Bu kim" dedi. "Osman Yağmurdereli" dediler. Ali Babacan’la tanıştı. Ali Babacan, mavi tura çıkmasını tavsiye etti. Kevin, yanındakilere "Mavi tur ne" dedi. "Sonra anlatırız" dediler. Öte yandan, Cudi’de iki şehit daha verdik. Çankaya’dan çıktılar. Anıtkabir’e gittiler. Kevin, Anıtkabir’i Ronald Reagan’ın mezarı gibi bir şey sandığı için, "Ben orada yalnız kalmak istiyorum, tek başıma dua edeceğim" dedi. Bi gittiler... 500 bin kişi orada! Herkesin elinde bayrak. Kevin’ın eline de tutuşturdular bir tane. Salladı. Sarılıp öpen mi ararsın, cep telefonuyla çeken mi... Hatta bir teyze vardı, yaslandı göğsüne, ağlamaya başladı. Zannedersin şehit anasıdır, Kevin da gazi... "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" diye bağıranların bir kısmı, "I love you Keviiiin, I love you Keviiin" diye tezahürata başladı. Kevin, mozoleye beyaz zambaklardan bir buket bıraktı, kendisine hediye edilen Atatürk belgeseli CD’si ve kadife kutu içindeki Atatürk rozetini aldı, kalabalığı yara yara, Mercedes minibüsüne döndü. "Bunca yıl sonra, insanların buraya koşması, çok şaşırtıcı... Atatürk’ün bu kadar büyük biri olduğunu bilmiyordum, kafam karmakarışık. Onu canlandırmak gerçekten büyük sorumluluk" dedi. Bu arada, Siirt’te bir üsteğmen, tuzaklanmış mayınla havaya uçtu. Kolundan tuttular Kevin’ın, Melih Gökçek’e götürdüler. Gökçek, eşi ve çocuklarıyla birlikte, Kevin’ı aldı, Ankara Kalesi’ndeki Zenger Paşa Konağı’na götürdü. Mönüde, pide, bazlama, tandır, etli dolma falan vardı. Kevin, bazlamayı bal sürerek yedi. Gökçek, "Sence kaç yaşındayım" dedi. Kevin "42" dedi. Bu cevap 59 yaşındaki Gökçek’in pek hoşuna gitti, "Sana ne ısmarlayayım" dedi. Kevin bir şey istemedi. Gökçek, "Atatürk filminde oynacak mısın?" dedi. Kevin, sıkılmış artık, "Herkes bunu soruyor ama, benim filmden yeni haberim oldu" dedi. Böylece, yıllardır konuşulan Atatürk filminin, aslında şehir efsanesi olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. Kevin, elini ağzını yıkadı, "kesenize bereket" demedi, çünkü malum Amerikalılarda böyle bir jargon yok, el salladı, bindi uçağa, İstanbul’a döndü. Öte yandan, Kutuderesi’ndeki çatışmalar devam ediyor.
Yazarın Tüm Yazıları