Bugün canım biraz spor yazmak istedi

ÖNCE Beşiktaşlılara takılalım. Yaz başıydı. Galiba haziran. Beşiktaşlılar bana çok kızdılar.

Çünkü o günlerde Beşiktaş yönetimi tam gaz transferler patlatıyor, kimi bulursa alarak müthiş bir şov yapıyordu.

Yaklaşımlarını gayet iyi bildiğiniz Türk spor basını da bu hareket ve harekat tarzını ‘goygoyluyor’, Beşiktaş’ı yere göğe koyamıyordu.

Tam o günlerde Beşiktaş’ın ‘yanlış yolda’ olduğunu, bu yönetim tarzının Beşiktaş’ı aynen geçmişte Galatasaray’ı yaptığı gibi batıracağını söyledim.

Beşiktaşlılar çok kızdı. Protestolar, küfürler.

Oysa ben iyi niyetli olduğunu bildiğim ve içinde dostlarım da bulunan yönetimi uyarmak istemiştim.

Geçenlerde Galatasaray Adası’ndan tekneyle kıyıya doğru geliyoruz.

İri kıyım bir Beşiktaşlı, hafiften almış olduğu alkolün de etkisiyle olsa gerek ‘dayılanarak’ yanıma doğru geldi:

‘Yazdınız yazdınız oldu. En keyifli günlerimizde batarsınız dediniz battık. Kına yakın’ dedi.

‘Ben yazdım diye mi oldu, yoksa ben olacağı önceden mi gördüm?’ dedim.

Öfkeliydi. Beşiktaş’ın yanlış kararlardan değil, ben yazdığım için zora düştüğünü düşünüyordu.

Güldüm. O sırada kıyıya yanaştık. İndim yürüdüm.

HOCA MI DEĞERLİ YOKSA TAKIM MI?

Beşiktaş ne yazık ki iyiye gitmiyor. UEFA’da atlanılan tur kimseyi kandırmasın. Del Bosque olmadı. Kötü hoca mı? Değil. Hatta çok iyi hoca. Peki Fatih Terim kötü hoca mıydı? Asla.

Ama bazen kan uyuşmazlığı oluyor. Milan’da da, Roma’da da, Real Madrid’de de, Barcelona’da da oluyor. Tutmuyor.

Beşiktaş’ta da bu oldu. Kimsenin suçu değil.

Böyle bir durumda yapılabilecek iki şey var. Ya takımı değiştireceksiniz, ya hocayı.

Bu değişiklikler arasında yapılacak tercih ekonomik.

Hangisini değiştirmek daha ucuza mal olur.

Avrupa’nın çok büyük kulüplerinden birinin başkanıyla sohbet ediyorduk. Süper bir hocayı yeni kovmuşlardı. Nedenini sordum.

‘Ya hocayı değiştirecektik, ya takımı. Takımı değiştirmenin maliyeti 150 milyon Euro olacaktı. Hocayı değiştirmenin maliyeti ise 5 milyon Euro oldu.’ dedi.

Beşiktaş yönetimi kararsız. Hocayı yollasak mı, yollamasak mı?

Bunu ben de biliyorum, taraftar da biliyor, oyuncular da biliyor, hoca da biliyor.

O hocadan hayır gelir mi?

GELELİM FENERBAHÇE’YE

Fenerbahçe şu anda Türkiye’nin en iyi kadrosuna sahip. Hatta Avrupa’da bile Fenerbahçe kalitesinde bir kadro pek az takımda var. Ancak Fenerbahçe ne yazık ki, hálá takım değil.

Oysa, bütün yanlışlarına rağmen Aziz Yıldırım çok doğru işler yaptı.

Fatih Terim’in ilk geldiği yıl işler kötü gidiyor. Ara transfer dönemi benim ofiste Ali Dürüst, Özer Saraçoğlu ve Burak Elmas toplanmış konuşuyoruz. Dürüst’e, ‘Bırakın panik transferleri. Bu yıl şampiyon olmasak da olur. Bütün parayı gidip genç milli takıma yatıralım. Hepsini alalım’ diyorum.

Bunu Galatasaray yapamadı ama Fenerbahçe yaptı. Çok da doğru yaptı.

Üzerine çok kaliteli yabancıları da koydu. Uzun yıllar iş yapacak bir takım yarattı.

Bu yılki tek hataları Tomas’ı satmak, Fatih Akyel’i ise tutmak oldu. Buna rağmen süper bir kadroları var.

DAUM HANÇERLİYOR

Sezon başı Fenerbahçe Rize’ye gidiyor. Televizyonda takımın otobüse binişini izliyoruz. Daum’un yüz ifadesi dikkatimi çekiyor. Yanımdaki Kanal D Haber Müdürü Bülent Çöltekin’e ‘Daum’a bak, yüzünde ne okuyorsun’ diyorum. Bakıyor ve ‘Fenerbahçe yönetimine siz görürsünüz diyor. Sende aynı şeyi mi gördün’ diye soruyor.

Evet. Daum’un yüzünde o ifade çok net.

Bana sorarsanız Daum, Fenerbahçe’yi sabote ediyor. Bunun kanıtı olur mu? Olmaz elbet. Ama haftalar geçtikçe bu bir hissiyattan öte gerçeklere dayanmaya başladı.

Maça çıkarılan kadrolar, dizilişler, rakip dikkate alınmadan veya rakip dikkate alındığı için yapılan yanlış kurgular açıkça görülüyor. Hele en son Machester United maçında, oyuncular kendi aralarında bir takım oluşturup sahaya çıksalar çok daha başarılı olurlardı.

Ama Daum buna izin vermedi.

Fenerbahçe’yi her maç ortaya çıkan yıldızlarından biri kurtarıyor. Fenerbahçe içerde Daum’a rağmen, ‘kaliteli ve karakterli’ oyuncularıyla maç kazanıyor.

YA BİZİM TAKIM

Galatasaray’da sezonu taraftar kurtardı. Ergun Gürsoy ‘Hagi’yi yemek için’ aportta beklerken daha ilk maçta taraftar ortaya çıktı ve Hagi’yi sahiplendi.

Yer gök ‘I love you Hagi’ diye inledi. Ve ilk maçtan beri bu durum sürüyor.

Bu Hagi’yi rahatlattı. Oyuncuların da Hagi’ye inanmasına, sahip çıkmasına neden oldu.

Yönetimdeki çatlak sesler kesildi.

Hagi ise müthiş kompleksiz bir teknik adam. Gazetelere demeç verdi diye kızıp Ümit Karan’ı kızağa çekmiyor. Ergun Gürsoy’un ‘saçma’ demeçlerine takılıp Saidou’yu kadro dışına hapsetmiyor. Doğru neyse, gereken neyse onu yapıyor, yapmaya çalışıyor. Böyle olunca da kadro takım haline geliyor. Ve umulanın ötesinde iyi oynuyor.

YA GELECEK?

Galatasaray, devre arasında alınacak bir oyun kurucuyla şampiyon olur. Bu alınmazsa son maça kadar şampiyonluğu kovalar ve olabilir.

Ama Galatasaray’ın geleceğe dair sorunları var. Kadro çok yaşlı ve gençleştirme operasyonu yapılamıyor.

Kendine yakışır bir stadı yok ve bu sadece camianın moralini değil, gelirleri de aşağı çekiyor.

Galatasaraylı takımın halinden memnun ama kulübün halinden memnun değil.

Hazır Hagi saha içindeki durumu kurtarmışken, Başkan Canaydın da dışardaki durumu düzeltmeli.
Yazarın Tüm Yazıları