Bu kitabı çıkarırken kimse destek olmadı

Güncelleme Tarihi:

Bu kitabı çıkarırken kimse destek olmadı
Oluşturulma Tarihi: Nisan 13, 2017 10:14

Halkbilimi ve geleneksel aşık edebiyatı konusunda bugüne kadar birçok kitabı bulunan araştırmacı ve şair Bekir Karadeniz, bu alanda uzman bir araştırmacı olan Ali Cem Akbulut ile birlikte sekiz ciltlik Alevi Bektaşi Şairleri kitabını yayımladı. 6 bin sayfadan oluşan kitapta ilk kez yayımlanan bin 400 şiir de yer alıyor.Bochum’da yaşayan ve bir Halk Müziği tutkunu olan Karadeniz, çalışmanın hazırlanma sürecini ve diğer çalışmalardan farkını Hürriyet’e anlattı.

Haberin Devamı

Neden böyle bir çalışma yapma gereği duydunuz? Piyasada Alevi Bektaşi ozanları ve deyişleri hakkında epeyce kitap var.

* Daha önce bu işi yapanlar, büyük ölçüde Alevi çevresinden insanlar. Kendi inanç boyutlarını bilimselliği aşarak araştırmaların içine taşımışlar. Edebi açıdan, sanatsal açıdan değil de, kendilerinin inanç boyutu açısından ne önemlidir, ne değildir? Bunları daha çok seçmeye çalışmışlar, öne çıkarmışlar.
En önemlisi, İsmail Özmen böyle bir çalışma yapmış, bayağı da büyük bir çalışma, beş ciltlik ama profesyonel bir şey değil görülebildiği kadarıyla. Diyelim ki, Pir Sultan için bir bölüm ayırmış, eline ne gelmişse 90 sayfa Pir Sultan’ı yazmış. Aleviler açısından nereden çıktığı tam olarak anlaşılamayan yedi tane ulu ozan var, Pir Sultan gibi, Fuzuli gibi, Yunus gibi. Bunlara ötekilerden biraz daha önem vermesi anlaşılabilir ama 90 sayfayı bir Pir Sultan’a ayırmış olması, bilimsellik olarak çok doğru bir yöntem değil. Genel olarak şimdiye kadar yapılan çalışmalar sistemli ve bilimsel değildi ve de taraflıydı.
Çalışmanızın varolan çalışmalardan farkı, yeni olan yanı nedir?
* Biz mümkün olduğu kadar şairlere eşit yer vermeye çalıştık, araştırma içerisinde. Şu şair iyidir, bu ozan kötüdür gibi bir seçmeye çok fazla girmeden, özel bir değerlendirmeye, özel bir yoruma ve okuyucuya dayatmaya girmeden, elimizde yeterince eseri varsa, o şairin, ozanın, aşığın, onu mümkün olduğu kadar eşit şartlarda vermeye çalıştık. Daha önceki yapılan Alevi Bektaşi araştırmalarıyla bizim araştırmamız arasındaki en önemli fark bu. Mümkün olduğu kadar şairlere, ozanlara, aşıklara eşit mesafede durmaya çalıştık.
İkinci bir nokta, diyelim bir Alevi şairi, herhangi bir şiir, deyiş söylemiş. Araştırmacı bunu hiçbir filtreden, (sansür demeyim, sansür hoş bir deyim değil) geçirmeden olduğu gibi aktarmış. Buna çok dikkat ettik şundan dolayı dikkat ettik: Şairlerin ifadelerini bir biçimde terbiye etmek boyutunda değil. Mesela kadını aşağılayan kavramlar var, bu türkülerde de var, genel şiirlerde de var, Alevi şiirlerinde de var. Bir başka inanç grubuna hakaret eden şiirler var. Ya da birine olumsuz bir şey söyleyecek, diyelim ‘Çingene’ kavramını kullanıyor. Bu tür kavramlara yer veren şiirleri kesinlikle almadık.

Haberin Devamı

NEDEN ALMIYORSUN?
Belki şöyle bir şey akla gelebilir: Maden yazılmış, niye almıyorsun? Bunun nedeni şu: Bundan 50 sene sonra, 100 sene sonra Alevi Bektaşi şairleri ya da Türküler Külliyatı incelendiğinde, ırkçılık meselesi, ayrımcılık meselesi çok daha ileri bir aşamaya gelmiş olacak, çözülmüş olacak, belki büyük ölçüde. Bu tür sevimsiz kavramlarla, deyim yerindeyse araştırmamızı kirletmek istemedik.
Bu çalışmayı hazırlarken nasıl bir yol ve yöntem izlediniz? Hangi kaynakları kullandınız?
Sekiz sene önce başladık bu çalışmaya. Bu sekiz senenin ilk beş senesinde, elimize geçen bütün arşivleri taradık. Mesela Milli Kütüphane’nin bu geleneğe ait veya yakın bütün arşivlerini taradık. İçindeki cönkleri, mecmuaları, el yazmalarını tek tek toparlayarak elden geçirdik. 1930’lara kadar eski gelenek devam etmiş, Latin harflerine geçildiği anda eserler Latin harflerinde basılamamış, araştırılması, incelenmesi, dönüştürülmesi vakit aldığı için. Latin harflerine geçildikten sonra da birçok insan, aşıklar, zakirler, bu işe meraklı bizim gibi insanlar da daha iyi bildiği yazma biçimiyle yazmaya devam etmişler, Osmanlıca yazmışlar.

Haberin Devamı

5 SENE ÇEVİRİ YAPTI
Ali Cem, beş sene boyunca çevirileri yaptı. Çeviriler bana geldi, ben inceledim, bazılarının üzerinde fikir birliğine vardık, bazılarında varamadık. Çevirilerde değişik sorunlar oldu, daha önce yapılmış olan çevirileri varsa onlarla karşılaştırmaya çalıştık, çoğunun çevirisi yoktu aslında. Şiirleri doğru biçimiyle aktarmaya çok özen gösterdik. Bazen çevirilerde tam olarak anlaşılmıyor ne yazıldığı, bazen silinmiş oluyor, bazen eksik oluyor, hiç bir şey görülmüyor orijinal kaynakta. Çoğu el yazması bunların, basılmış eserler değil. Cönk dediğimiz, insanların el yazması olarak tuttuğu bir defterdir. Çoğu zaman da eğitimli insanlar yazmadıkları için aktarırken de yanlış yapabiliyorlar, yanlış duymuş olabiliyorlar. Bulabildiğimiz kaynaklarla kıyaslayarak, bir analizini yapıp en doğrusunu aktarmaya çalıştık. Başka çeşitlemeleri varsa bunların da bilgilerini, notlarını ve nerede yayınlandığını aktarmaya çalıştık.
Bu çalışmanızda bin 400 şiir ilk kez yayınlandı. Bu şiirler neden şimdiye kadar yayınlanmamış?
* Bu şiirlerin yaklaşık yarısı günümüzün şairlerine ait. Diyelim ki, yaşayan bir Alevi şairi, bizim böyle bir çalışma yaptığımızı bildiği için bize eserlerini yolluyor. Temel olarak yayınlanmamış şiirlerini tercih ettik. Çalışmamızın böyle bir tarafı var. Bizim ilk kez yayınladığımız eski şiirlerin şimdiye kadar yayınlanmaması, araştırmacıların suçu. Sadece Alevi Bektaşi camiasındaki araştırmalar için söylemiyorum, geleneksel şiirdeki, türkülerdeki bütün araştırmalar, birbirinin tekrarı mahiyetindedir. Ben daha önceki araştırmalarımda da mümkün olduğu kadar daha önce yayınlanmamış türküleri seçmeye çalışıyordum. Bu çalışmamızda da buna çok özen gösterdik, yoksa tekrarı oluyor, bir anlamı olmuyor. Ben daha yayınlanmamış çok sayıda şiirin olduğuna inanıyorum.

Haberin Devamı

Bu kitabı çıkarırken kimse destek olmadı

HİTLER KATLİAMI GİBİ
Bir de şu var: İki aşamada çok büyük katliam yapılmış. Bir tanesi, 1820’lerde Yeniçeri Ocağı kapatıldığı zaman Bektaşi ocakları da kapatılmış. Hitler’in 1930’lardaki kitap katliamı gibi Alevi Bektaşi eserlerinin çok büyük bir bölümü yakılmış o zaman. Yeniçeri Ocağı yok edilirken, kültürüyle birlikte yok edilmiş. İkincisi de Cumhuriyet döneminde tekke ve zaviyeler kapatıldığı zaman Anadolu’da jandarma bayağı bir toplama yapmış. Yaşlıların anlattığına göre bazılarını orada yok etmişler, bazılarını alıp götürmüşler, ne olduğunu bilemiyoruz. Saklayanlar olmuş, şu anda bizim elimizde olanlar, saklanabilenler. Ben, Genelkurmay’ın arşivinde, Başbakanlığın arşivinde, Milli Kütüphane’de önemli eserlerin kaldığını düşünüyorum.

Haberin Devamı

BASTIM AMA DAĞITAMIYORUZ
“Bu çalışmayı yapmaya karar verince, ilk önce Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Başkanı ile görüştüm. O zaman başkan Turgut Öker’di. Çok olumlu yaklaştı, ‘Bu bizim işimiz, böyle bir çalışmayı bizim yapmamız gerekirdi. Senin diğer çalışmalarını da biliyoruz. Kitap bitince haber ver’ dedi. Benim isteğim şuydu: Bu kitabı basın, dağıtın, bize de ne bileyim beşer onar tane verin. Başka bir mali destek istemedim.
Kitap bittiğinde tekrar görüşme talep ettim federasyondan. Federasyonun başkanı değişmişti, Hüseyin Mat olmuştu, Turgut Öker onur başkanıydı ve genel danışmandı. İkisiyle görüştüm, yine çok olumlu yaklaştılar, “Bizim işimizdir, iyi ki bitirdin” dediler. Hatta Türkiye’de yayınevi olan bir yazarla görüştüklerini, çok olumlu sonuç aldıklarını söylediler. Mesut ve bahtiyar olarak ayrıldım oradan ben de. Bir ya da iki hafta sonra federasyonun başkanı bana bir e mail yazdı, telefonda söyleme gereği duymadı herhalde. Bunun maliyetinin kendileri için çok yüksek olacağını ve böyle bir şeyin altından kalkamayacaklarını bildirdiler. Bizim ulaşabildiğimiz diğer Alevi Bektaşi kuruluşlarının hiç birinden cevap gelmedi.

Haberin Devamı

OLUMLU YAKLAŞTILAR AMA...
Bu arada biz değişik kaynakları araştırdık. Adana Büyükşehir Belediyesinde basılabileceğini söyledi bir arkadaşım. Onlar ilgilenir göründüler ama aynı biçimde olumsuz cevap verdiler. İstanbul’da bir Alevi kuruluşu ilgilenir göründü, bir hafta sonra olumsuz cevap geldi. Kitabı tanıtan 15 sayfalık bir taslağımız var, kurumlara, yayınevlerini onu yolluyoruz. Hacıbektaş Dergahı’na yolladık, onlardan da herhangi bir ses gelmedi.

BAKANLIK DA KABUL ETMEDİ
Kültür Bakanlığına resmi başvuruda bulunduk, bütün formlarını doldurduk. Ne var ki, hiç bir cevap gelmedi. Başvuru sürecinde, “Şu eksik, bu eksik” diye hemen cevap verdiler bazı şeylere. “Sizin kitabınız ya da araştırmanız, şundan dolayı kabul edilmedi” diye bir cevap verilir aslında. Bir de Kültür Bakanlığı, yayınevleri ve yazarları desteklemek için yeni basılan bir kitaptan 100–150’er tane satın alıyor. Bunun için de başvurduk, onu bile kabul etmediler.

KİTABI KENDİSİ YAYIMLADI
En sonunda kendi kurduğum Kara Mavi Yayınevi’nde kendi imkanlarımla bastırdım. Bunu maddi imkanlarım elverdiği için yapabildim ama dağıtımını yapamıyorum. Aslında böyle bir çalışmayı basmak ve dağıtmak bir kurumun görevi olmalıydı. Bunu bir Alevi kuruluşunun, onlardan önce Kültür Bakanlığı’nın yapmasını dilerdim.

BAKMADAN GEÇME!