Bu Kıbrıs, AB’ye uygun mu?

Kıbrıs Türkleri açısından korkulan oldu, Rumlar Avrupa’ya yalnız girecek.

Ama sanki ‘evet-hayır’ oyunu Türkiye’de herkesi memnun edecek gibi:

Kıbrıs’ta statükonun devamını savunanların itirazı yok.

Yıl sonunda AB’den takvim bekleyenlerin de öyle.

Ancak Kıbrıs-Türkiye-AB denklemi bu kadar basit mi?

KKTC’de ‘hain’ damgası yemek pahasına, Avrupalı gelecek uğruna ‘evet’ oyu kullananların günahı ne?

Çünkü bakınız, Avrupa’ya peşinen layık görülen Rum kesimi;

1) AB liderliğinin çözüm yanlısı açıklamalarını devlet TV’sinde sansürledi.

2) Rusya ile birlikte BM-AB ortak tasarısını engelleme cüretini gösterdi.

3) Avrupa’nın sınır komşularıyla iyi geçinme/uzlaşma anlayışına aykırı oy kullandı.

Ama bir hafta sonra Rumlar, tüm ilkelerini ayaklar altına aldıkları AB’nin tam üyesi olacak.

Türkler sadece ‘Tayvan modeli’ ambargosuz yaşam umuduyla yetinecek.

Akıllara, ‘Acaba beyaz Türkler, Avrupa standardına Avrupalıdan fazla mı güveniyor?’ sorusu gelecek. Eğer AB liderliği bu soruyu Kıbrıs ve Türkiye gündeminden çıkarmak istiyorsa, yolu belli: Referandum sandığı ‘evet’ çıkana, ta ki Avrupa’ya yakışan Kıbrıs yaratılana kadar Rumların önünde kalmalı.

Demokrasinin fiyatı

BM, 18 Latin Amerika ülkesinde yapılan bir araştırmaya sponsor oldu. Arjantin, Bolivya, Brezilya, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Dominik Cumhuriyeti, Ekvador, El Salvador, Guatemala, Honduras, Meksika, Nikaragua, Panama, Paraguay, Peru, Uruguay ve Venezüella’da 18 bin 643 kişiyle görüşüldü. Aralarında tam 41 tane eski başkan veya başkan yardımcısı da vardı. Zayıf demokrasilerin iş ve aş yaratma zafiyetinden bıkan Latin halkları, BM araştırmasında 2 çarpıcı sonucu ortaya koydu:

‘Ekonomik çıkarım uğruna demokrasiden vazgeçerim’ görüşünde olanlar yüzde 55,

‘Ekonomik kalkınma, demokrasinin korunmasından önemli’ diyenler yüzde 56 düzeyinde çıktı.

Demek ki demokrasinin bile fiyatı var!

4*4 HIZLI OKUMA

CHP Lideri Deniz Baykal, 1961, 1971 ve 1980 askeri darbelerine yasal kılıf olarak sunulan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İç Hizmet Yasası’nın ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin vazifesi, Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır’ hükmünü içeren 35’inci maddesini değiştirmek üzere AKP hükümetine çağrı yaptı, ama hiçbir yanıt alamadı.

Bu girişimi ‘abesle iştigal’ sayan, askeri darbeye zaten yasal zemin gerekmediğini düşünenler haklı olabilir. Ancak 1961 tarihli bu yasanın gerekçesinde saklanan ve TSK’yı sadece dış değil ‘iç düşmanlara’ karşı da harekete geçmeye yetkili kılan zihniyeti yabana atmamak lazım. Dolayısıyla üstünlerin hukukuna müsait bu düzenlemeyi hukukun üstünlüğüne uygun hale getirmek zarar değil fayda sağlar.

Üstelik TSK’nın durumdan vazife çıkarmasına dönük tarif asla rastlantı değil, tarihi devamlılık çizgisine uygundur. Daha 1935 yılında kanunun ilk kez TBMM’ye sevkinde dönemin hükümeti maddeyi ‘Ordunun vazifesi; Türkiye vatan ve cumhuriyetini müdafaa etmektir (savunmaktır)’ diye düzenledi.

Ama Milli Müdafaa Komisyonu maddeyi, ‘Ordunun vazifesi (görevi) daha iyi anlaşılsın’ gerekçesiyle 1961 yılında aynen benimsenen ve bugün de uygulamadaki haline getirdi: ‘Ordunun vazifesi; Türk yurdunun ve Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa) ile tayin edilmiş olan Türk Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.’
Yazarın Tüm Yazıları