Bu dergi arkeolojiyi kitlelere sevdirdi

Nezih Başgelen’in (1958) kurduğu ve yönettiği Arkeoloji ve Sanat dergisi otuz yaşında. Kendi tecrübelerimden bilirim ki, bir edebiyat dergisini yürütmek, yaşatmak bu tür yayınlara göre daha kolaydır.

Oysa Arkeoloji ve Sanat, belli bir kitlenin, meraklısının, uzmanının ilgilendiği bir alanda yayın yapmasına rağmen, bütün Anadolu’yla ilgili, eski kentlerinden ören yerlerine kadar geniş bir alanla ilgili araştırmalarla, oralara hem ziyaretçi çekti, hem de ilgi uyandırdı.

TÜYAP Kitap Fuarı’nda hem 30 yıllık derginin son 129. sayısı sergileniyor, hem de kitapları okura sunuluyor.

Başgelen, editör, yazar ve araştırmacı olarak bu alanda tanınıyor.

Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1983’te ilk kitap olarak Doğan Kuban’ın Türk İslám Sanatı Üzerine Denemeler’ini yayınlamıştı. Şimdi kitap sayısı 1000’i aşkın. Arkeoloji ve Sanat Yayınları, alanıyla ilgili geniş bir yayın çeşitliliğini koruyor. Nezih Başgelen’in Anadolu Gezi Notları’ndan Oktay Ekinci’nin Kentsever Yazıları’na kadar...

Fuarda sergilenen kitaplar arasında, sadece işin akademik ve bilimsel uzmanlarına yönelik değil, genel okurun da ilgisini çekecek kitaplar var.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Deniz Kavukçuoğlu Onu Ben Öldürdüm Leonardo Can

Andrew Wilson Patricia Highsmith - Güzel GÖlge Everest

Ahmet Say Müzik Nedir, Nasıl Bir Sanattır? Evrensel Basım Yayın

Kemal Siyahhan Yalnız Mor Sel

David Trend Medyada Şiddet Efsanesi YKY

KENTLERİN KORUNMASINI TARİHİNİ YAŞATMASINI SAĞLAMAK

Kentsever Yazılar, Oktay Ekinci, Arkeoloji ve Sanat Yayınları

Mimar Oktay Ekinci’nin bütün Türkiye’yi kapsayan gözlemlerden, eleştirilerden, uyarılardan, önerilerden oluşan yazılarını topladığı kitap Kentsever Yazılar adını taşıyor.

Bazı kitaplar vardır ki, yalnızca belli bir kente, onun sorunlarına odaklanır. Ekinci’nin yazıları öyle değil. Daha doğrusu şöyle söylemek gerekir. Yazılar yayınladığında elbette belli bir kenti, belli bir tarihi mekánı ilgilendiriyordu.

Yazılar toplanınca, Türkiye’nin bir mimarlık haritası çıkıyor ortaya.

Sunum’da onun bu topraklara bakışını da, nasıl bir açıdan yaklaştığını da anlayabilirsiniz:

"Gerek ülkemiz gerekse dünya, birkaç bin yıl önce ’yaşayan kentler’ken, ilerleyen çağlarda değişik nedenlerle terk edilerek bugünkü ’ören yerleri’ne dönüşen antik yerleşim merkezleriyle bezelidir.

Aynı süreçte ’terk edilmeyerek’, günümüze kadar ’kesintisiz’ bir yaşam ve uygarlık merkezi olan kentlerimiz ise yeryüzünün çok özel örneklerini oluştururlar.

O kadar ki, bu örneklerden birçoğu isimlerini binlerce yıldır korumakta; yine antikçağdaki adlarıyla anılmaktadırlar. Hele Milas, Tarsus, Foça, Bergama gibi tarihsel kentlerimizde ise aynı isimler neredeyse hiç değişmeden gelecek kuşaklara da miras bırakılmaktadır.

Kaldı ki, Ankara (Angora), İstanbul (Konstantinopolis), İzmir (Smyrna), Bursa (Prusa) ve diğer metropollerimiz de tarihteki adlarını yaşatmıyorlar mı?

Tarihsel bu görmüş geçirmişliğe yakışmayan özensiz ve çıkarcı bir yapılaşmanın her yanı sarmaladığı çirkin, tekdüze bir apartman mimarisiyle eski dokular yok edilirken, anıtsal yapıların, aynı apartman yığınlarının arasında adeta ezilerek gözden ıraklaştıkları bir kentleşme, ne yazık ki Türkiye’nin çağdaş görünümüne egemen olmuştur.

Böylesi iç karartıcı bir imar düzeninin durdurularak, ülkenin yeniden tarihine yakışır, kimlikli bir kentleşme sürecine kavuşması için yapılması gerekenler, bu kitaptaki yazıların doğmasına neden olan savaşımın neredeyse 30 yıldır başlıca gündemini oluşturmuştur..."

Ekinci, sizi mimarlık, korumacılık ekseni çevresinde bir Anadolu gezisine çıkarıyor. Elbette övüyor, eleştiriyor, ne yapılması gerektiğini anımsatıyor.

Afyonkarahisar’dan yola çıkıyor, Beypazarı’na uğruyor, Bursa’yı es geçmiyor, Diyarbakır’da sur içinde sempozyuma katılıyor, İzmir’in Sevdalı Karpostalları’na bakıyor, Mardin Evleri’ni görünce Taşa Yazılan Şiir diye bir övgü kaleme alıyor, Muğla’yı korumanın altını çiziyor, Van Gölü’nün de suyuna dokunup, Zonguldak’a dönüyor.

Onun uğradığı, sorunlarını yazdığı, durumunu tanımladığı kentlerden birkaçı bu saydıklarım. Kentliliğin çağımızda önem kazandığını söylemeye gerek var mı?

Oktay Ekinci’nin Kentsever Yazılar’ını yurttaşlık bilinci olan herkes almalı. Hem Türkiye’nin kentlerini tanıyacaksınız, hem onların durumunu öğreneceksiniz. Ondan da ötesinde, yaşadığınız kentin, bölgenin durumunu öğrenirken belki bu yazıların ışığında yaratıcı fikirler üretebilirsiniz.

TARİH BULGULAR EŞLİĞİNDE AŞK ROMANI YAZMAK

İsmail Kaygusuz’un Perge’nin Kızı Plancia Magna adlı tarihsel romanı, mekán olarak Perge’yi (Aksu-Antalya) seçmiş. Çünkü orada çalışmış ve oranın tarihine yönelik yoğun bir birikime sahip Kaygusuz.

Aşk ve insan ilişkilerini, bir yerin tarihi içinde, onun üstüne kurgulayarak anlatıyor. Okumayı kolaylaştıracak bir de sözlük var romanın sonunda.

Plancia Magna’yı sadece edebi ölçütlere vurarak okumayın, 1977-1985 yılları arasında Perge kazılarına epigraf olarak katılan İsmail Kaygusuz’un bilimsel bulgularla romanı karmasından ortaya çıkan yeni tadı seveceksiniz.
Yazarın Tüm Yazıları