Bu ceza böyle olmamalıydı

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kafasına gökyüzünden koccaman bir tank düşmüş gibi oldu:

Bildiğiniz gibi Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi, Erdoğan'ın geçen yıl Siirt'te yaptığı bir konuşmayı ‘‘halkı (...) din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eder’’ nitelikte bulan Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi kararını onayladı.

Mahkeme, Erdoğan'ı 10 ay hapse çarptırmıştı. Ama bu cezanın, ‘‘hapiste yatmak’’tan daha önemli sonuçlar doğuracağı belliydi. Çünkü yasalar bu suçtan mahkûm olan bir kimsenin ‘‘yerel yönetimlere ve milletvekilliğine seçilmesini, siyasi partilere üye olmasını’’ yasaklıyor.

Şimdi Tayyip Erdoğan'ın durumu bu. O nedenle artık ne Fazilet Partisi'nin liderliğini düşünebilir, ne gelecek seçimde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday olabilir, ne de Fazilet Partisi'ne veya bir başka partiye üye kaydı yaptırabilir.

Bunlar olayın ‘‘hukuki’’ çizgilerle ortaya çıkan resmi.

Oysa bir siyasi resim, bir de demokratik değerlerle ilgili resim var.

Siyaseten bilmek gerekir ki bu hüküm Tayyip Erdoğan'ı bir süre için siyaset meydanından uzak tutabilir. Hatta Erdoğan'ın gelecek seçimde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday olamaması, bu sandalyenin başka partilere gitmesini kolaylaştırabilir. Ama kanaatimiz o ki, uzun vadede sonuç değişmez. Yani bu Erdoğan bir gün siyasete tekrar döner.

Dönmesi iyi mi olur, kötü mü o ayrı bahis.

Hemen belirtelim, bireysel inancını değil (ona zaten kimse karışamaz), siyasi çizgisini tanımlamak istediği zaman ‘‘Benim referansım İslam'dır’’ diyen bir Tayyip Erdoğan -bu söylemini değiştirip laikliği referans olarak kabul etmedikçe- demokrasimiz için ciddi bir tehlikedir.

Esasen Büyükşehir Belediye Başkanı olarak ‘‘hükmedebildiği her yerde içkiyi yasaklaması’’ ve Florya plajları gibi yerleri kendi İslami anlayışına aykırı bulduğu için öldürmüş olması bu açıdan somut örneklerdir.

Keza bu mahkûmiyete yol açan konuşmasında olduğu gibi, zaman zaman halkı birbirine karşı ‘‘tahrik edici’’ söylemlerde bulunması, taşıdığı sorumlulukla, amaçladığı konumlarla bağdaşmayacak çaptaki kusurlardır.

Olaya demokratik açıdan bakarsak:

Çağımızda bir insanı, bize göre fevkalade yanlış -ve hatta münasebetsiz- sözler söylediği için ‘‘hapse’’ mahkûm etmek, artık kabul edilebilecek bir husus değildir.

Tayyip Erdoğan o sözleri nedeniyle yine ‘‘cezalandırılabilir’’di. Örneğin bir daha böyle bir lafı ağzına almaya tövbe ettirecek kadar yüksek bir para cezası ödemeye mahkûm edilebilir ve şimdiki cezanın doğurduğu sonuca benzer bir şekilde ‘‘belli bir süre siyasi haklarını kullanmaktan’’ mahrum edilebilirdi.

Ama bunun için çağdaş demokrasi ve hukuk anlayışına uygun (yakında Basın Konseyi'nin kamuoyuna açıklayacağı önerideki gibi) bir yasal düzenlemenin, daha önce yapılmış olması gerekirdi.













Yazarın Tüm Yazıları