Bu bir türban yazısı değildir

İSTER başörtüsü’nün ya da ‘türban’ın ‘siyasal simge’ olduğunu düşünün, ister insan haklarının ve özgürlüklerinin vazgeçilmezi kabul edin.

İster ‘Benim babaannem de başörtülüydü ama onun örtüsü başkaydı’ argümanına yaslanın, ister ‘Bu kızlar modern birey olmak için başlarını babaanneleri gibi örtmüyor’ argümanına.

İster ‘Üniversitede olabilir ama ilkokul ve lisede asla’ diyen ‘ılımlı’ kanada mensup olun, ister ‘Kamusal alan geçilmez’ diyenlerden.

İster ‘Eskiden yoktu, bu adet yeni çıktı’ diyerek işin içinde ‘başka mihrakların parmağı’nı arayanlardan olun, ister başını örtmeyene kem gözlerle bakanlardan...

Hiç fark etmez...

Bu yazının amacı, o bıktırıcı, sıkıcı tartışmada taraf olmak ve cepheleşmenin güzelim rahatlığında yan gelip yatmak değildir.

Bu yazının amacı bir ilkesizliği ve ikiyüzlülüğü teşhir etmektir.

Çünkü ilkesizlik ve ikiyüzlülüğe karşı savaşım vermek, ‘türban’ ya da ‘başörtüsü’ konusunda alınan tavırdan, seçilen taraftan çok daha önemlidir.

***

Olay şu:

Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampusu’nda geçen hafta ‘basına açık’ bir tören vardı. O törene Yeni Şafak ve Yeni Asya gazetelerinde çalışan başörtülü iki kadın gazeteci de katılmak istedi.

Ancak üniversite yetkilileri, iki kadın gazeteciyi başları örtülü diye içeri almadı. Kadın gazeteciler yakışıksız biçimde üniversiteden kapı dışarı edildi. Gerekçe ise bir ‘ilke kararı’na dayandırılıyordu. İlke şuydu:

Üniversiteye hiç kimse başı örtülü giremez.

İlke kararı o kadar sert uygulanıyordu ki, bütün demokratik ülkelerde üzerinde en fazla titizlenilen ‘basın özgürlüğü’ bile dikkate alınmıyor, gazeteciler kılık kıyafetleri nedeniyle ‘olay mahalli’nden resmen kovuluyordu.

***

Sonra ne mi oldu?

Daha bu ‘gazetecileri kovma’ olayı sıcaklığını korurken, Kadir Has Üniversitesi’nin Cibali Kampusu’nda bu kez bir fakültenin açılış töreni yapıldı. Törenin onur konuğu Başbakan Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’dı.

Tıpkı o gazeteci kadınlar gibi başını örten Emine Erdoğan, üniversitedeki törene hiçbir engelle karşılaşmadan girebildi.

Hatta Emine Hanım dışında en az altı başörtülü kadın da Cibali Kampusu’nun konukları arasında yer alabildi.

Kadın gazetecileri kovan üniversite yetkilileri, gazetecilerin olayla ilgili olarak, ‘Bir tavır değişikliği mi var?’ şeklindeki sorularını, ‘Şu anda çok meşgulüz, sonra görüşelim’ filan diyerek geçiştirdiler.

Ne diyebilirlerdi ki?

Kadın gazetecileri kovduk, çünkü onları içimize sindiremedik. Ama iş iktidardakilere gelince mecburen içimize sindiriyoruz’ falan mı?

İktidarın gücü ilkenin gücünü yener’ mi diyeceklerdi?

Keşke koskoca üniversite yetkilileri bu duruma düşmeseydi.

Keşke ‘içe sinmeyen’ başörtüsünü içe sindirmek için ‘iktidar gücü’ gerekmeseydi.

***

En başta da belirttim.

Bu bir ‘türban’ yazısı değildir.

Bu bir, ilkesizliği ve ikiyüzlülüğü teşhir yazısıdır.

Ey türban denilince sinir olanlar.

Ey türbanı en birinci özgürlük aracı görenler.

Lütfen cepheleşmenin rahatlık veren taraflarına yaslanmaya kısa bir mola verin ve elbirliğiyle şu ikiyüzlülük ve ilkesizlikle mücadele edin.
Yazarın Tüm Yazıları