Brüksel’de bir ressam

Büyük ressamımız ve şairimiz Bedri Rahmi Eyüboğlu Hoca 1950’de Paris’e gittiğinde, orada mozaik çalışmalarına katıldıktan sonra 1958’de Brüksel’de organize edilen uluslararası bir sergiye 272 metrekarelik mozaik pano ile katılmış ve bu eseriyle serginin büyük ödülü olan Altın Madalyayı alarak, daha o yıllarda ülkemiz sanatını Avrupa’ya tanıtmıştı.

Haberin Devamı

Bizler de O’nun bu başarısı karşısında büyük gurur duymuştuk.
Ben o zaman İstanbul’da Çapa Resim Semineri’nde okuyordum. Olayı duyduğum zaman (Benim Hocam o zaman İlhami Demirci idi ve İlhami Hoca da Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun arkadaşıydı) olayın ne kadar önemli olduğunun farkına varamamıştım.

GÖRKEMLİ AÇILIŞ

Aradan 50 yıl geçtikten sonra orada bana da sergi açma imkanı doğdu. Brüksel’deki Avrupa Daimi Temsilcisi büyükelçimiz Sayın Selim Yenel ve Bayan Yenel’in himayelerinde yine aynı binanın salonunda oluşturulan serginin açılışı çok görkemli oldu. Gelen Türk vatandaşlarımızla çok duygulu anlar yaşadık. Memleket hasreti çekenler yörelerine bir daha gitmiş gibi oldular. Neyse, ben olayın bu tarafını bırakıp başka yöne değinmek istiyorum.
Serginin, 8 Kasım 2012’de Saat 19.00’da açılışı yapılacaktı. Ancak açılışın yapılmasından 4-5 saat önce sadece Brüksel’de yerleşik sivil toplum kuruluşu “Femmes d’Europe” üyelerinin ve basın mensuplarının katıldığı bir toplantı yapıldı. Bu sanatçı ile basın arasında teke tek diyaloğun olması açısından çok önemli bir olaydı. Çünkü açılış sırasında bir sürü gelen giden oluyor. Konuklarla ilgilenmek, onların merak ettiklerini cevaplamak gibi meşguliyetimiz oluyor. Dolayısıyla sizinle ciddi olarak röportaj yapmak isteyen basın mensubuna yeterli zaman ayırma imkanı olmuyor. Onun için açılış kokteylinden birkaç saat önce yalnız basın mensuplarına özel bir toplantı yapılırsa sanatçı meramını daha iyi ve kapsamlı anlatabiliyor. Bu da toplumsal açıdan sağlıklı bir diyalog, karşılıklı iletişimin daha verimli olmasını sağlıyor.
Özellikle yabancı ülkelerde açılan sergilerde, bazı konukların sizin eserlerinizle ilgili ilginç soruları olabiliyor. Mesela bana Brüksel’deki sergimle ilgili olarak sorulan sorulardan en ilgimi çekenlerden birisi;

Haberin Devamı

IŞIĞI YETERİNCE KULLANABİLİYOR MUYUZ?

-Gerçekten Türkiye’de böyle bol yoğun ışık var mı?
Bu soru bize garip gelebiliyor ama orada yaşayan insanlar hep gri hava ile karşılaşıyorlar. Hatta diyorlar ki, “Buranın insanlarında D vitamini eksikliği çok oluyor, bu yüzden alışveriş merkezlerinde, marketlerde sakız şeklinde D vitamini satılıyor.”
Değerli dostlar, ülkemizin ışığı o kadar bol ki, eğer bunu sayıya vursak dünyada ışık sayısı en bol olan ülkeler arasında ilk sıralarda yerimizi alırız. Ancak bunu resim sanatımızda yeterince kullanabiliyor muyuz? Pek emin değilim. Oysa kuzey ülkelerinin sanatını, sanatçılarının kullandığı ışıktan anlayabiliyorsak, bizim ülkemizin sanatını da aynı şekilde ışığından anlayabilmeliyiz diye düşünüyorum. İşte o zaman dünya sanatının içinde olabiliriz sanırım.
Yurt dışında sergi açmak hadi deyince olmuyor. Yazışmalar, görüşmeler, bunların hepsi bir ekip işi. Özellikle Brüksel Büyükelçiliği’nden Mustafa Turan ile Şebnem Manav, gayretli çalışmaları ve bu işi sevdikleri için yorulmadan koşturmaları, tabii Armoni Sanat Galerisi’nin iki yöneticisi Aynur Pehlivanlı ve Zerrin Özdemir Çolak’ın tecrübelerini konuşturmaları, sergi açmanın ağır yükünü hafifletti. Sergiye hepimiz ailelerimizle gittik ve benim yurt dışında açtığım bütün sergilere gelen dostlarımla birlikte idik.

Haberin Devamı

BRUEGEL’İ GÖRMEDEN OLMAZ

Brüksel’e gidip de, Bruegel’i görmemek olmaz. Ayrıca ünlü sürrealist Ressam Rene Magritte’de Brüksel’li. İlk işimiz bu sanatçıların bulunduğu müzeleri ziyaret etmek oldu. Benim çok iyi hocalarım oldu ama okuldan mezun olduktan sonra kendi başıma kalınca, yaptığım tabloları gösterecek, bana yardımcı olacak bir hocaya insan hep ihtiyaç duyuyor. İşte bende kendime hoca olarak Bruegel’i seçtim. Bu yıllarca devam etti. Sadece Bruegel değil, dünyanın bir sürü büyük sanatçılarını kendime hoca olarak seçtim. O yüzden Bruegel’e karşı her zaman başka bir sempatim var. Dünyadaki bütün Bruegel’leri gördüm desem abartmamış olurum.
Brüksel’i çok sevdik. Buranın birası, patates kızartması, çikolatası ve midyesi çok meşhur. Yukarda saydığım yiyecek ve içeceklerin hepsi bana yasak. Ama bunları yememek, içmemek olmuyor. Çünkü hepsi de çok güzeller ve lezzetliler. Orada 3 günde 3 kilo almış, gelmişim. Doktorum sevgili Prof. Dr. Ali Oto hemen fark edip bana zayıflamam için süre verdi, şimdi perhizdeyim.
Bir günümüzü de Brugge’a ayırdık. Hakikaten yazmakla, anlatmakla bitmez. Nefis doğası, mimarisi, her yerde görülebilen sanat çalışmaları, hepsi çok etkileyici. Etkileyici de yine de insanın istediği doğallık, ışık buralarda pek yok. O bakımdan ben bir an önce memleketime, ülkeme kavuşmak için can attım.

Yazarın Tüm Yazıları