Böyle giderse Ergenekon giderse, Ergenkon AKP’yi zorlar

Ben Ergenekon’a inanıyorum. Yani, Türkiye’nin darbecilerden ve darbelerden temizlenmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak soruşturma süreci Türkiye’nin en önemli demokrasi davasına zarar veriyor. Bir tarihi fırsatın sorgulanmasına, sulanmasına ve en önemlisi istismar edilmesine neden oluyor. Aşağıdaki yazıyı okurken bu yaklaşımı lütfen dikkate alın.

Haberin Devamı

Eğer Ergenekon, Türkiye’deki darbe kışkırtıcılığını yargılamaksa, daha da önemlisi Türkiye’de darbe sürecinin önünü ebediyen tıkamayı amaçlıyorsa, ben ilke olarak bu davaya inanıyorum ve destekliyorum. Darbelerin, asker kışkırtıcılığının cezasız kalmamasını istiyorum. Ancak bu dava adına yapılan soruşturma yöntemlerine, darbecilikle muhalefet yapma arasındakiçizgiyi aşan tutumlara, yargı ve polis mekanizmasının hoyratlığına karşıyım.

 

Aşağıdaki yazı bir saptamadır.Lütfen bu çerçevede okuyun ve gereksiz anlamlar yüklemeyin.

 

                                                                                *

Ergenekon hepimizi şaşırtıyor.

 

Haberin Devamı

Belki bazılarımız için son derece açık ve seçik olabilir, ancak kamuoyunun önemli bir bölümü açısından “Örgüt” henüz tam anlamıyla anlaşılabilmiş değil. Bu örgüte ilişkin kurucular, üyeler ve yöneticiler arasındaki illiyet bağının nasıl kurulduğunu kimse tam olarak anlamadı.

 

İlk defa kamuoyunun önünegeldiğinde “Ülkede karışıklık çıkarmak ve bunun sonucunda bir askeri darbenin gerçekleşmesi için uygun bir zemin ve ortamı yaratmayı amaçlayan, bunun için toplumu tahrik edecek ve bölecek eylemler planlayan kişi veya gruplardan oluşturulmuş örgüt” olarak tanıtıldı.

 

Yaklaşık 2.500 sayfalık 1. inci iddianame için gözaltına alınan kişilerin kimlikleri soru işaretlerinin çıkmasına yetti. Zira sözkonusu örgütün kurucu, yönetici ve üyesi konumunda olan kişilerin bir bölümü birbirleriyle adeta kanlı bıçaklıydı. Ulusalcı şemsiyenin taban tabana zıt görüşlerini savunan mihraklarıydı. Bir bölümüne ise  Darbeci veya darbe komplosukuracak kişi” demek güçtü. Üstelik ilk iddianamede somutverilerden çok, binlerce özel telefon konuşmalarından oluşturulmuş soyut iddialar vardı. Bunların bir bölümü ikna edici, diğer bir bölümü ise, komplo teorisi kokuyordu.

 

Haberin Devamı

Darbeye giden somut delil yoktu. Silahlar, bombalar vardı ama darbecilerin de işin içinde olması gerekmez miydi? Ortada Özden Örnek günlükleri vardı ama Örnek tanık bile değildi.

 

2'nci iddianame olayı ciddileştirmişti

 

Ardından, yeni gözaltılar yeni baskınlar yaşandı. Sanki her baskın yeni dosyaların açılmasına yol açıyor ve dava başlamasına rağmen, soruşturmanın “yeni baskın ve gözaltılarla” devam ettirildiği izlenimi yaygınlaşıyordu. Gözaltına alınanların arasında öyle isimler vardı ki, iddianamedeki suçlamalarla bu isimlerin yan yana gelmesi dahi zordu.Hiç değilse, kamuoyunun gözünde böyle bir algılama oluştu. İddianame, inanılmaz birkomplo teorisinden söz ediyor ve inanılması güç gurupları komplonun içinesokuyordu.

 

Haberin Devamı

Dikkatleri çeken diğer iki unsurdan biri savcıların inanılmaz cesaretleri ve alışılmış soruşturma kurallarını kolaylıkla çiğnemeleriydi. Başka bir olayda, -Şemdinli-  savcılar cezalandırılırken, bu defa tüm hoyratlıklara göz yumuluyordu. Diğer unsur da, genelde soruşturmaların savcılar tarafından yapılması, araştırma ve gözaltıların ise polise bırakılmasınaalışılmış olmasıydı. Bu defa tam aksine, sanki soruşturmanın liderliğini polis yapıyordu.

 

Kamuoyunun diğer bir inancı da, bu tip büyük  soruşturmalarda daima iktidarların parmağının bulunduğu, iktidarın koruması olmadığı taktirde hiçbir savcının böylesine cesur adımlar atamayacağı, hele 4 yıldızlıGeneralleri gözaltına alamayacağı görüşüydü.

 

Haberin Devamı

Buna birde, gizli sürdürülmesi gereken soruşturma ayrıntılarının sürekli şekilde AKP yanlısı medya’ya sızdırılması ve infazlarınyine aynı medya’da gerçekleştirilmesi, iktidarın parmak izlerini arttırdı. Hele 12. dalgada Milli Eğitim Bakanı’nın zanlılara dönük “Ergenekon’un üst düzey üyeleri ile telefonda konuştular” minvalindeki açıklaması Hükümet’in dava üzerindeki gölgesini daha da koyulaştırdı.

 

Sonuç: Kamuoyunun bir bölümü için Ergenekon, AKP adına hareket eden adalet mekanizmasının, muhalefeti susturma kampanyasından başka birşey olmadığı kanısının yaygınlaşması olmuştu.

 

Ancak 2 inci iddianame işin ciddi yanını ortaya çıkarıverdi. İlk defa, darbe günlükleri işin içine girdi. 2003-2004 döneminde darbe hazırlıkları, yani gerçek bir darbe girişiminin yargı önüne çıkarılma olasılığı doğdu. 2. İddianame bu yanıyla darbe girişiminin daha da şeffaf bir biçimde görülmesine neden oldu.

 

Haberin Devamı

Ergenekon’un yola çıkışındakiiddialar somutlaştı.

 

12'inci dalga nereden çıktı?

 

Durumun böylesine ciddileştiği bir aşamada, ortaya 12 inci dalga çıktı.

 

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) savcıların gözünde “darbeci” olabilirdi, ancak laik kamuoyunda, fakir çocuklara eğitim veren bir dernekti.

 

Başkanlarını Prof. Türkan Saylan da, “ne darbe ne şeriat” diyen biriydi. 12 inci dalga soruşturmanın bu derneği paramparça etmesi,  dengeleri yeniden bozdu.

 

Hele gözaltına alınanların önemli bir bölümünün, ifadeleri alındıktan sonra aynı savcılar tarafından serbest bırakılmaları daha da garip karşılandı.

 

Ergenekon’un, muhalefetisusturma operasyonu olduğu kuşkuları yeniden depreşti.

 

Bu soruşturma nereye kadar gidecek?

 

Bugün geldiğimiz noktada, insanlar ister istemez aynı soruları soruyorlar:

 

-       Nereye kadar devam edecek?

-       Nereye gidecek?

 

Bu dava öylesine genişletildi, öylesine dal budak saldı, öylesine karıştı ki, artık işin içinden çıkılmaz bir noktaya gledi. Yargıçların buncakarmaşık ve kör düğümüne dönen bir iddianameyi çözebilmeleri son derece zor görülüyor.

 

Savcılar ise, kendilerinden emin bir tutumiçindeler. Hala, AKP’yeyakınmedya’ya öncelikle birgi sızdırılıyor ve laik kamuoyunun duyarlığına hiç önemverilmeden gözaltılar sürdürülüyor.

 

Ancak bugün eleştiler öylesine genişledi ki, temel bir soru gündeme geliyor...

 

Acaba gerçekten AKP’nin desteği sınırsız mı?

 

Ben hiç sanmıyorum.

 

Genel seçimlere iki yıl kaldı.

 

İki yıl çok çabuk geçer.

 

Bu davanın bu tempoda sürmesi, sadece laik veya muhalif kesimlerde değil, iktidara yakın çevrelerde dahi “savcıların yöntemleri yanlış” tepkisi alması, işin tehlikeye girdiğinin işaretidir.

 

Ergenekon soruşturması başladığında, AKP cephesi kendinden çok emindi. Darbeciler ilk defa yargılanacak, “dokunulmazlara” dokunulmuş olacaktı.

 

Ancak, soruşturma hem uzuyor, hem de hedefinden şaşıyor. İktidarlar çok gerçekçi kurumlardır. İşler iyi giderken destek verirler, işler aleyhlerine dönmeye başlayınca, ipi çekerler.

 

Ergenekon savcılarının fazla vakti yok. Eğer kısa zamanda bu soruşturmayı toparlayamaz ve bu dava sürecini gerçekten “darbecilerin hesap verdikleri” bir davaya dönüştüremezlerse, onların da tıpkı Şemdinli Savıcısı gibi ipi çekilir.

 

Savcı Öz geçen hafta “birgün kendi yetkilerinin de askıya alınabileceğini” söylerken, sanırım bu olasılığı düşünmüş olmalı.

 

Ergenekon,  ya Darbe Günlükleri ertafında ve dar çerçevede yoğunlaşır veya giderek hızını kaybeder. Dava, eski DİSK davasına dönerve yavaş yavaş unutulur. Bugün etrafı kasıp kavuran savcılar da kaybolurlar.

 

Ne yazık ki, böyle bir sonuç Türkiye’yi eski kısır döngünün içinebırakır. Yani, darbeciler yaşamlarını sürdürürler. Ülkenin herşeyineburunlarını sokarlar. Birine “hain” derler, diğerine başka bir isim takarlar. Sürekli komplo kurar ve Devlet tarafından korunurlar.

 

Yazık değil mi?

 

İyisi mi, ya bu soruşturma toparlanıp rayına oturtulsun veyavalizler hazırlansın (!)

Yazarın Tüm Yazıları