Borsa'nın ayıbı; şirketlerin ayıbı (II)

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Geçen haftaki yazıda, IMKB'deki fiyat düşüşünün, bir yandan borsanın diğer yandan borsada hisse senetleri alınıp satılan şirketlerimizin bir ayıbı olduğunu yazmıştım. Halka açık şirket yönetmekle, bir ‘‘patron’’a bağlı şirket yönetmek arasında çok ciddi ahlaki ve teknik farklar olduğuna işaretle, halka açık şirketleri yönetenlerin maaş ve primlerinin, yönettikleri şirketin borsa fiyatındaki artışa bağlanmasını önermiştim. Bu konuya devam ediyorum.

1. Şirket yönetimi, üç ayak üstünde oturur. Bunlar; pazarlama, teknoloji ve finansmandır. Finansman da iki ayak üstünde durur. Bunlar ‘‘borç kaynak’’ ve ‘‘özkaynak’’ yaratmaktır.

2. Patron şirketlerinde özkaynak yaratmak, esas itibariyle ‘‘yıllık kârdan ihtiyat ayırmak’’tır. Patron şirketlerinde (hukuki yapıları anonim olsa bile) sermaye artırımı, yüzde doksan, şekilden ibarettir. Gerçek anonim şirketlerde özkaynak yaratmak ise, ‘‘piyasa fiyatı üzerinden yeni hisse senedi ihraç etmektir’’.

3. Burada işin tekniğine fazlaca girmeden, şunu vurgulamak istiyorum. Sınai şirketlerde finansman maliyetini düşürmek için, şirketin borsa fiyatının yüksek tutulması ve dalgalandırılmaması şarttır. Bu ise, istikrarlı bir temettü politikası izlemekle doğrudan ilgilidir. Kâr dağıtmayalım, ihtiyat ayıralım, çünkü şirketin sıfır maliyetli (?) özkaynağa ihtiyacı var diye hareket etmek, bindiği dalı kesmektir.

4. Hisse senedi fiyatını, şirketin sermaye maliyetini düşürecek yükseklikte tutmaya yarayacak bir liralık temettüyü dağıtılmayıp bünyede tutmak, şirkete, en az yirmi liralık özkaynağın girmemesi sonucunu doğurur.

5. Son vergi reformu (!) kanunu, bu yanlış tutumu ödüllendirmektedir. Kanun değişiklikleri temettü dağıtmayı, yüksek vergi stopajlarıyla cezalandırıp ihtiyat ayırmayı teşvik etmektedir. Bu düzenleme, anonim şirket finansmanının kanun koyucularca da hiç anlaşılmadığını göstermektedir.

6. Sermayenin maliyetini düşürmek, sınai şirketlerimizi dünya rekabetine dayanıklı hale getirmek için hisse senetlerinin satımında ortaya çıkan ‘‘değer artışlarını’’ vergiden muaf tutmak gerekirdi. Bu husus, yabancı yatırımcıları teşvik ve özellikle dış sermaye piyasalarına açılmak için şarttır. Hadi buna vergicilerin itikatları izin vermedi diyelim, bu kazançları, mesela tek yüzdeli bir ‘‘Değer Artış Vergisi’’ne tabi tutmak yeterdi. Bu da yapılmamış, değer artışlarını, müterakim ve birleştirmeli ‘‘Gelir Vergisi’’ne tabi tutmak yoluna gidilerek, borsaya kalıcı bir darbe daha vurulmuştur.

7. Diğer taraftan borsamız, çağdaş at cambazı kılıklı, borsa cambazlarının avlak sahası olmaktan kurtulamamıştır. ‘‘Doltur-boşalt, keriz silkele’’ işlemlerine meydan vermesi açısından borsa idaresi ve SPK kusurludur.

Tüm bu sebeplerle, bugün borsada işlem gören kâğıtların çoğunun fiyatı ‘‘anormal derecede ucuzdur’’. Hayat durmamıştır, durmayacaktır. Bu şirketler çalışacak, üretecek ve para kazanacaktır. Pek tabii, pay senetlerinin fiyatı da artacaktır. Her şeye rağmen, gelişmenin başka türlü olması mümkün değildir.

SON SÖZ: Değerli şirketin hisse senedi, değersiz olamaz.













Yazarın Tüm Yazıları