Bol adalı bir Kurban Bayramı yazısı

Binlerce binlerce yıl önce, bir insanın suya düşmüş bir ağacın yüzdüğünü görüp bu ağaca tutunması ile başlayan deniz maceramızın tatlı meyveleri adalardı.

Anakaralardan uzakta yaşayan insanlar bir adadan diğerine hoplayarak geniş bölgelere yayıldı, yayılırken farklılaştı, uygarlıklar doğdu. Polinezya yerlilerinin derin seyir bilgilerinin temelinde adadan adaya gidip yerleşmeleri yatar; nüfus arttıkça yeni yerleşim yerleri bulma gereği.

Kristof Kolomb sonradan Amerika diye adlandırılacak anakara önüne geldiğinde, baharatın ve servetin kaynağının Batı Hint Adaları’nda olduğunu sanmıştı. Sahip olduğu bilginin belirlediği düşleri, ona orada ancak bir ada olabileceğini düşündürüyordu. Başkası mümkün değildi.

Edebiyatta da ada öyküleri çoktur; özellikle çocuk kitaplarında. Ada, yaratıcı çözümler gerektirir kaçış için; belirsizlikleri, tehlikeleri vardır. Hazine Adası, Robinson Crusoe, Sineklerin Efendisi... Kurtarıcı olandan, adadan, kurtulma gereği. Düşlerimizin coğrafyasında tarih öncesinden kalan korkuların odağındaki adalar. Ya da hızlı yaşamın espri konusu olur ıssız adalar. Issız Ada’ya düşsen yanına alacağın üç şey falan. Radyo programları: Issız Ada’da dinlemek isteyeceğin 10 şarkı... En kanlı savaşlar adalar için verilir; Iwo Jima, Tarawa, Kwajalein. Adaların sorunları çözülmez ya da çok zor çözülür; İrlanda, Kıbrıs, Aceh.

Yani bence adalara pek gidilmemeli, çünkü dönüşü külfetlidir.

*

İstanbul öğle ezanını okuyordu. Heybeliada’ya Anadolu yakasındaki minarelerden ulaşan sesler sanki çok sesli bir koronun tek ezanıydı. Kilyos’taki sert, soğuk rüzgár yerini hafif, yumuşak ve güneşli bir kuzey yeline bırakmıştı. Vapurdan iner inmez tüm ada varışlarında yaptığım gibi hemen dönüş saatlerine baktım. Ne zaman döneceğimi bilmeliydim.

İtiraf ediyorum; adalara özellikle kısa süreli gitmelerden hoşlanmam. Bir geminin kaprisine (yani tarifesine) bağlı kalmak ürkütür beni. Bu korku yüzünden de ada yolculuklarım sıkıntıyla bitebilir. Arıza yapabilirim.

Fayton Heybeliada’nın dik yokuşlarını tırmanırken atlar zorlanıyor, zayıflamalıyım. Heybeliada ile Büyükada arasındaki kanalın güneyinde büyükçe bir şilep demirlemiş. Marmara Denizi bomboş... Sokak aralarında ellerinde plastik leğenlerle başları bağlı gölgeler görüyordum, bir yerlere seğirtiyorlar. Çocukların hızlı adımlarla izlediği, itilip çekilen bir kara dana. Naylon torbaya sardığı balta bir elinde, bıçakları öbür elinde bir kasap. Soğuktan korunmak için topalak olup çöreklenmiş bekleşen kediler...

Heybeliada’da Kurban Bayramı!

*

Ada korkuma rağmen epey adaya gittim aslında. En uzakları Falkland Adaları ve ekvator üzerindeki Ascension’du. Falkland’da ada savaşının ne denli acımasız olabileceğini gördüm. Yılın sekiz ayı güney kutbundan kopup gelen fırtınaların yaladığı ıssız bir bayırın dibindeki askeri mezarlıkta yatan yüzlerce gencecik Arjantinli asker. Arjantin’deki askeri diktatörlüğün 1982 yılındaki savaş macerasının kurbanları.

Yemyeşil çim üzerinde dikili beyaz haçlar, küçücük ad plakaları ve rüzgárın dinmek bilmez uğultusu. Biraz ilerdeki mayınlanmış kumluk plajda gezinen küçücük penguenler. Arada patlayan mayınların tok sesleri, havada uçuşan kum bulutu ve penguen parçaları; sonra yine sert rüzgár. Çok az ziyaret edilen bir askeri mezarlık; dünyanın bir ucundaki adada kendi adacıklarında yatan genç insanların yapayalnızlığı.

Heybeliada Mezarlığı’nda bunları düşündüm. Geçmişlerini, mermerden çapalarla mezar taşlarına gururla kazıyan onlarca denizci. Emekli subaylar, emekli kaptanlar, emekli çarkçıbaşılar; kendi aralarında, kendi adalarında, kendi kamaralarında.

*

Yalnızca dört tarafı suyla çevrili kara parçalarına mı ada denir? Herkesin içindeki adalar neyle çevrili? Bu adalarda kimler barınır, limanlarına kimler yanaşır? Herkesin birçok adası yok mu ve hepimiz kendi adalarımızda değil miyiz?

2006’nın yeni tekneleri

Tekne üretiminde büyük bir patlama yaşanıyor. 2006 bu açıdan çok verimli. Denizciler, her boyda yeni tekne seçeneği ile karşı karşıya. Özellikle Avrupa Birliği’nin Doğu’ya doğru genişlemesinden sonra fiyat-kaliteli üretim dengesini tutturan yeni şirketler piyasaya giriyor. Polonya’dan Delphi, Huzar, Slovenya’dan Elan ve New System Yachts akla gelen ilk örnekler. Bu şirketler 9-13 metre aralığındaki tekneleri ile yelkenciliğin önde olduğu ülkelerde kendilerinden söz ettiriyorlar. Bu işte yüksek teknolojiyi kaliteli sanatkárlıkla birleştiren kazanıyor. Marka olabilenler çok büyük kár marjları ile çalışabiliyor. Türkiye’den ise henüz bu lige girebilmiş şirket yok. Var olmaya çalışanlar yalnızca fiyat avantajı ile ortaya çıkıyor. İşte 2006’da piyasaya çıkan ya da çıkacak teknelerden bazıları.

HEM GÜZEL HEM DE HIZLI /images/100/0x0/55eb0365f018fbb8f8a553a8

35 yıldır üst sınıf gezi teknelerinin liderleri arasında yer alan İsveç şirketi Najad, şu sıralarda tekne tasarımının en önde gelen isimlerinden Judel ve Frolijk ile anlaştıktan sonra kabuk değiştirdi. Gezi teknelerinin de hızlı gitmesi gereğinden yola çıkan yeni tasarımlar güzel görünümlü ve denizci tekneler ortaya çıkarttı. Najad 405 ve Najad 440 AC bu yeni yaklaşımın 2006 yılındaki ürünleri.

DELPHIA ARTIK TÜRKİYE’DE

Polonya’dan kopup gelen bu şirket, Amerika başta olmak üzere tüm piyasalarda hareket halinde. Altı metreden 14 metreye kadar değişik boylarda tekneleri var. Yakın zamanda Türkiye’de de bir distribütör seçti. Fiyatları uygun, yazılanlara bakılırsa fiyat-kalite dengesi yerinde. Teknelerin performansı özellikle çok iyi. Gelişmiş ekonomilerle bütünleşme çabasındaki Polonya’nın önemli bir girişimi.

NAUTICAT MODERNLEŞİYOR

Türkiye’de bilinmeyen ama yüksek kabinli yelkenli tekneler moda olmadan önce bu alanın tek oyuncusu olan Fin şirketi Nauticat, en popüler modelini değiştiriyor. Fotoğraflarına bakılırsa, Nauticat 39’un yerini alan 385 ile küçük ama sadık müşteri kitlesini şaşırtmadan, modernleşiyor.

YEDİ DENİZE UYGUN TEKNE

Dünyayı yedi deniz aşıp dolaşmak isteyenlerin markası Halberg Rassy en çok satan teknelerinden birini, 31’i elden geçirip 2006 için yeniledi. Daha önceki kullanıcıların önerileri ile tüm iç donanımı, ışıkları, gaz sistemi değiştirilen 31’in kabinlerinde kullanılan köşeli mobilyaların formu da yumuşatıldı. Direk ve yelkendeki iyileşmelerle hızı arttı. İyi bir tekneyken, anlaşılan daha iyi oldu.

GELECEĞİN YARIŞ TEKNESİ

Avrupa denizlerinde yarış gezi sınıfının güçlü temsilcisi Danimarka şirketi X Yachts bu yıl X-55’i piyasaya sürmenin yanı sıra, X-35 One Design ile yeni bir yarış sınıfı oluşturmayı hedefliyor. Yelkenli Danimarkalılar tarafından üretilen X-55’in satış broşüründe, "güvertede ve içeride yenilikçi çözümlerle gelecek için tasarlanmıştır" denilerek pazarlanıyor.

BENETEAU’DAN 3 YENİ TEKNE

Amerika’da Oceanis 523’ün yılın teknesi seçilmesi ile 2006’ya başarılı bir giriş yapan Fransız şirketi, tekne dünyasının devi Beneteau bu yıl üç yeni tekne ile yelkencinin karşısına çıkıyor. Hız düşkünleri için First 34.7, Oceanis serisinin 20. yıldönümünü kutlama anlamı taşıyan Oceanis 50 ve daha çok charter filoları için düşünülmüş ucuz ancak işlevsel Cyclades 50.4.
Yazarın Tüm Yazıları