Boğaz’da bir yalı hiç fena olmazdı

Güncelleme Tarihi:

Boğaz’da bir yalı hiç fena olmazdı
Oluşturulma Tarihi: Şubat 26, 2011 00:00

Marc Levy, Fransa’nın en çok satan yazarlarından. Kitapları bütün dünyada 25 milyonun üstünde sattı. Yeni kitabı ‘Gölge Hırsızı’ Can Yayınları’ndan çıktı. Aile kökleri İzmir’e dayanan ve İzmir’deki tarihi Asansör’ü de büyük babası inşa eden Levy, “Türkiye’yi çok seviyorum ve kanımda taşıyorum” diyor.

Haberin Devamı

Geçmişinize bir fon müziği koysak; sizin hikayenizin müziği duygusal mı eğlenceli mi olur?
- Tanrıya şükür ki geçmişimde tek bir tür müzik yok! Bu gerçek bir karışım. Benim için bazen yumuşak ve çok romantik bazen de rock oluyor. Gerçekten sevinçli veya kızgın olduğum zamanlar için kesinlikle hard rock!
Mimarlığı tercih ettiniz ama bıraktınız. Sevmediniz mi?
- Aslında ben bir mimar değildim, sadece bir mimarlık firmasının yöneticiliğini üstlenmiştim. Bu arada boş zamanlarımı yazarak geçiriyordum. Yazmaya başladığımda tek amacım oğlum için bir hikaye yarabilmekti. Taslağı Editions Robert Laffont’a yolladım ve kitabı yayınlama süreçlerini şaşkınlıkla izledim. Birkaç hafta sonra Steven Spielberg aradı ve kitabı filmleştirmek istediğini söyledi. Bu haber üzerine mimarlık firmasından istifa ettim ve ikinci bir romanla kendimi tamamen yazmaya adadım.
Romanlarınızda sizin hayatınızdan kesitler ve izler var mı?
- Çoğu zaman yazmayı bitirene kadar farkına varamıyorum. Hepsinde biraz varım sanırım.
Yeni romanınız Gölge Hırsızı’nda neler ilham verdi?
- Parktaki bankta oturduğum bir gün karşımda küçük bir çocuk ve büyükbabası duruyordu. Sanki aynı insanı hayatının iki farklı döneminde görüyor gibiydim. O anda yetişkin birinin kendi çocukluğuyla karşılaştığında neler olabileceğini hayal ettim ve bu durum beni bir roman yazmaya itti.
Hikayenin kahramanı insanların gölgelerini çalıp okuyabilme yeteneğine sahip. Siz kimin gölgesini çalmak isterdiniz?
- Karımın gölgesini. Ama o muhtemelen bu fikirden nefret eder. Bu nedenle başka birini düşünmem gerekiyor. Karmaşık bir insan ve favori yazarlarımdan olan Romain Gary’nin gölgesini çalmak isterdim sanırım...
Kitaptaki karakteriniz tutkulu bir aşık. Siz de tutkulu bir aşık ve kovalayan bir adam mısınız?
- Her tür sevginin peşinden giderim. Ama bunu cevaplamak biraz fazla özel olacak... (Gülüyor)
Kadınlarla erkekleri aynı derece iyi konuşturan, androjen bir yazar olarak tanımlanıyorsunuz. Kadınları iyi tanır mısınız?
- Gerçekten kadınları çok severim ve onlara hayranlık beslerim. Bu durum 11 yaşımda başladı ve devam ediyor. Ama hala onları çok iyi tanıdığımı söyleyemem. Eğer bir erkek bunu söylüyorsa, kendiyle çok fazla övünüyor demektir.

Haberin Devamı

BÜYÜK ANNEM VE BABAM TOPLAMA KAMPINDA ÖLDÜ

Haberin Devamı

Kökleriniz İzmir’e dayanıyor...
- Büyükannem ve büyükbabam 1920’li yıllara kadar İzmir’de yaşadı. Ancak İzmir’de çıkan büyük bir yangın, hem İzmir’in bir kısmını hem de dükkanımızı yok edince ellerinde bir şey kalmadı ve Fransa’ya dönmek zorunda kaldılar. Ama onlarla tanışamadım. Çünkü ikisi de Auschwitz toplama kampında öldü.
İzmir’deki Asansörü dedeniz yaptırmış. İzmir’e gelip dedenizin izini sürdüğünüz doğru mu?
- Büyük büyük babam Nessim Levy’nin İzmir’deki ilk kadınlara özel hastaneyi kurduğunu biliyorum. Bu hastane için kendi evini bağışlamış. O doğum kliniği hala işler vaziyette! Orayı ziyaret etme ve onun heykelini görme şansım oldu. Ayrıca İzmir’deki büyük Asansör’ü de büyükbabam inşa etmiş. Bunu yapma sebebine de hayranlık duyuyorum.
Neymiş sebebi?
- Yaşlıların şehirde dolaşmaları o zamanlar çok zormuş, çünkü yürüyüş yolları hep dik yokuşlardan oluşurmuş. Bu nedenle büyük büyük babam Almanya’dan mühendisler getirerek bu yapının inşa edilmesini sağlamış. Asansör’ü ilk ziyaret ettiğimde çok heyecanlandım. Son romanımın büyük bir kısmı 1950’ler İstanbul’unda geçiyor ancak bu romanın Türkiye’de ne zaman yayınlanacağını bilmiyorum.
Bundan sonra Türkiye’de ve dedenizin topraklarında yaşamayı düşünüyor musunuz?
- Bu gerçekten kışkırtıcı bir düşünce. Özellikle Boğaz’da bir yalı hiç fena olmazdı!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!