Biz sizinle aynı evi paylaşan hayaletler değiliz

Güncelleme Tarihi:

Biz sizinle aynı evi paylaşan hayaletler değiliz
Oluşturulma Tarihi: Mart 12, 2005 00:00

Bu hafta, Dünya Kadınlar Günü kutlandı değil mi? Kadın haklarından, erkek-kadın eşitliğinden söz edildi.Erkekle kadının omuz omuza, tek vücut olmasından, paylaşımdan, birbirini tamamlamaktan konuşuldu. Ya bu öyküye ne dersiniz? Okuyacaklarınız, hálá törelerin ve anlamsız inançların hüküm sürdüğü Anadolu’muzun geri kalmış, kaybolmuş bir kasaba ya da köyünde yaşanmıyor. İstanbul’da; eğitimli, üst düzey, para pul sahibi, her türlü olanağa sahip bir aile söz konusu. Ve bu ailedeki erkek-kız ayrımı. Ailenin ilk çocukları olan kızlara, yiyecekleri yemeği bile ayırmaya kadar varan bir dışlanma ve ayrımdan söz ediliyor. Bu ayrımın, küçümsemenin ezdiği, üzdüğü, bu sevgisizlik nedeniyle hayata tutunmayı bilemeyen gencecik bir insanın, bir genç kızın öyküsü. Tek suçu, erkek çocuk bekleyen bir ailede kız olarak dünyaya gelmek.Rumuz: Sevgisiz Bir DünyaSevgili Güzin Abla, hayatta belki de düşünsem en son yapacağım şey, bir gazeteye yazı yazmaktı. Ama işte bu saatte sana yazmaya karar verdim. Çünkü üç saat ağladıktan sonra, eğer sana yazarsam, en azından köşeni okuyan aileler çocuk yetiştirme konusunda daha bilinçli davranır, diye düşündüm. Çok çocuklu bir ailenin kız çocuğuyum ve tamamen sevgisiz büyüdüm. Bu sevgisizlik sadece bana mahsus değil, ailemin diğer kız çocuklarına da yönelik. Çocukluğum ve genç kızlığım boyunca biz kızlara tasarruf etmemiz gerektiği, bizim için fazla para harcayamayacakları anlatıldı. Ailemin maddi durumu çok iyi olmasına rağmen, ne zaman bir şey istesek ‘Bizi ne sanıyorsunuz?’ tarzındaki yaklaşımlarla karşılaştık hep. Bir arkadaşımızla görüşmek istediğimiz zaman asla izin verilmedi. Ne yapmaya çalışsak, engellendik.Çok başarılı bir öğrencilik dönemim vardı. Boğaziçi Üniversitesi’ni iyi dereceyle bitirdim. Okul beni Amerika’ya yollamayı teklif ettiğinde, karşıma yine o yaşıma kadar beni bir kez bile dizine alıp oturtmamış, bir kez saçımı okşamamış, tek bir sevgi sözcüğü söylememiş ailem çıktı. ‘Kız çocuğunun ne işi varmış oralarda?’ dendi. Sanki kötü bir şey istemişim gibi evde kıyametler koptu, tehditler savruldu. Sonuçta yollamadılar, gidemedim...Ayakta kalabilmek için Pollyannacılık oyunuma devam ediyordum ki, erkek kardeşime, sırf askerliğini tecil ettirebilmesi için ‘Git istediğin kadar Amerika’da kal, neyse karşılayalım’ dediler. Bize tasarruftan bahseden aynı insanlar, erkek kardeşlerime son model arabalar alıyor, sefa sürmeleri için her türlü imkanı seferber etmekte tereddüt etmiyorlardı. BİZDEN YEMEK BİLE SAKLADILARAçıkçası işin maddi boyutu hálá çok fazla umurumda değil. Her şeye rağmen kendi kendime yetmeyi bilen bir insanım. Ama benden esirgenen sevginin, sevgisiz ve soğuk çocukluk günlerimin acısını çekiyorum.Üzerinde oynadıkları geçmişimi ve geleceğimi geri istiyorum. Artık onlardan sevgi bekleyemeyeceğimi biliyorum, bizi sevmediklerine iyice inandım. Yaşadığım o günleri düşündükçe iyice psikolojim bozuluyor. Bir çocuktan sevdiği yiyecekler esirgenip, saklanarak senelerce erkek kardeşlere gizlice yedirilmesi hálá gözümün önünden gitmiyor. Bazen biz acaba başka bir ailenin çocukları mıyız diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ama hayır, bunları bize yapan öz be öz ailemiz.Düşünüyorum, mantıklı bir açıklama bulamıyorum. İçinde azıcık sevgi, azıcık şefkat olan bir insan, bu denli bir ayırım yapamaz. Bu denli soyutlayamaz kendi kanından canından olan evlatlarını. Hiçbir ailenin çocuklarına bunları yaşatmaya hakkı yok. Sadece doğurmak için doğurup, egolarını tatmin etmeye hakları yok! Bana vereceğin cevabı tahmin edebiliyorum. ‘Onları oldukları gibi kabul et ve umursamamaya çalış’ diyeceksin. Ama bizden sevgilerini esirgeyen ailem, ne zaman bir sorun olsa kız çocuklarına koşuyor. Onlardan yardım istiyor. Dert küpü biziz ya... Ezik yetiştirildik ya nasılsa, dert de çekeriz, sıkıntı da... Ne kadar uzak dursak da, süregelen hırs ve para kavgaları bize de yansıyor. İnan şehir değiştirmeyi bile düşünüyorum ama içimdeki o ürkek ve ezik kız çocuğu buna cesaret edemiyor. Huzurlu yaşamaya hakkım yok mu benim? Hadi sevgi vermediniz; bizi kız çocuk olduğumuz için dışladınız, bari artık biraz huzur verin, rahat bırakın. Ailelerden tek ricam, bir çocuk yetiştirirken psikolojisini ne denli etkileyeceğini düşünerek, dikkatli ve bencillikten uzak hareket etmeleri. Aileme de söylemek istediğim; bizler kız olduksa, kötü yola düşmedik, sizi hiçbir şekilde utandırmadık. Aksine hep sizlere laf gelmesin diye çaba gösterdik, bugüne kadar hep bizlerle övünün, bizim varlığımızı fark edin diye uğraştık, didindik. Ama artık kabul edin: Bizler sizinle aynı evin içinde yaşayan hayaletler değiliz, sizin kızlarınızız. Bizi de siz dünyaya getirdiniz.Hayır kızım, yanılıyorsun. Sana umursamamaya çalış demeyeceğim. Buna hakkım yok, çünkü bunca yıl bu sevgisizliği ve ayrımcılığı yeteri kadar umursadığın, bundan çok fazla etkilendiğin ortada. Bu etki ne yazık ki yaşamın boyunca yakanı bırakmayacak. Ama sen kendi çocuklarına bunu asla yapmayacaksın. İşte senin kazancın da bu olacak! Umarım çalışıyorsundur ve kendi hayatını ufak ufak hazırlıyorsundur. ABD’ye gidip eğitimine orada devam edememiş bile olsan, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birinden mezun olmuş bir kız, elbette ki evde oturmamalı. Kendine ailenden ayrı bir hayat kurmayı elbette deneyeceksin. İçindeki o ezik küçük kız çocuğunu güçlendireceksin. Kendi kanatlarınla uçmaya hazırlanıp; dilerim ki, sevgiyi ve şefkati sana huzurlu bir yuva sunabilecek bir erkeğin yanında bulabileceksin. Ve yine eminim, onun kıymetini bileceksin.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!