Biz rüşvet vermeyiz

Ayşen GÜR
Haberin Devamı

1992-1993 yıllarında İstanbul 2000 Olimpiyatları'nı kapsın diye sürdürülen kampanyayı hatırlarsınız. Başbakanımız Tansu Çiller az mı savaşmıştı! Savarona Yatı'yla ne turlar atmıştı! Türk milleti bir ordu gibi saf saf dizilmişti başbakanının arkasında. Alacaktık bu maçı! Bazı Avrupa şehirlerinin halkı ‘‘biz olimpiyat-molimpiyat istemeyiz, huzurumuz kaçar!’’ demişlerdi de şaşkınlıktan ağzımız açık kalmıştı...

Sonunda yarışı Avustralya ve Sydney kazanmıştı.

Boşuna üzülmüşüz meğerse!

Nasıl anlamamışız rüşvet döndüğünü!

Biz ki çok iyi biliriz rüşveti...

***

Şaka bir yana, adı ‘‘amatör’’ olan, kendisi ise ‘‘profesyonel’’ bile olmaktan çıkıp düpedüz ‘‘sektörel’’ hale gelen uluslararası olimpiyat oyunları, dünya şehirlerini birbirine düşürüyor.

Özellikle Los Angeles Olimpiyatları'ndan sonra bu spor karşılaşmaları sponsorların esiri oldu. Verdikleri paraya göre logoyu kullanan ana sponsorlar, ikinci derecede sponsorlar ve üçüncü derecede sponsorlar, olimpiyat kenti üzerinde hakimiyet kurdular.

Tabii olimpiyatlardan en kazançlı çıkanlar, kentler. Hem akıllıca davranırlarsa para kazanıyorlar, hem de insanlığın hafızasına isimlerini kazıyorlar: Kentin adını taşıyan logo yıllarca, hatta olimpiyat bittikten sonra bile bütün dünyayı dolaşıyor.

Kentler de sponsorlara teslim oluyor.

Örneğin Nagano Olimpiyatları'nda McDonald's'ın sponsorluğu yüzünden Japonların geleneksel ayaküstü yiyecekleri koskoca şehirden kaybolmuş, Nagano'luların itirazına da kimse kulak asmamıştı...

***

Şehirlerin olimpiyat için birbirini neden yediğini anlamak çok kolay.

Bunun için rüşvet vermelerini anlamak da kolay.

Bu yüzden, haberi duyunca çok şaşırdım. Ne yani? Sydney kenti 2000 Olimpiyatları için rüşvet vermeyi becermiş de biz geri mi kalmışız?! Bugün gazeteye ‘‘Keşke rüşvet verseydik!’’ başlığının atılmasını önerdim. Ama arkadaşlarım beni sükunete davet ettiler. Sanki rüşveti onaylıyormuşuz gibi olurmuş... Herkesin hayatında hiç değilse bir kere verdiği şeyi biz onaylasak ne olur, onaylamasak ne olur!

Sonra işin püf noktasını anladım.

Sydney'den geri kalmamızda şaşacak bir şey yoktu.

Olimpiyatları elde etmemiz için rüşvet vermemiz gerekiyordu, almamız değil.

Bizim yöneticiler rüşvet vermek nedir bilmez ki, onlar ancak rüşvet almaktan anlar.

Yazarın Tüm Yazıları