Biz ona, o Müslüm Gürses’e hayran

Bursa İpek Yolu Film Festivali, 3. yılında bizi dünyaca ünlü bir yıldızla buluşturdu. Aklıma bile gelmezken başıma geldi ve kendimi Meksikalı yakışıklı oyuncu Gael Garcia Bernal’le sohbet ederken buldum.

Açılış konuğu böyle yakışıklı olunca tören de her zamankinden kalabalık oldu tabii. Şöyle söyleyeyim; İstanbul’dan sırf Bernal’i görmek için Bursa’ya gelen arkadaşlarım vardı! Haksızlar mı? Kesinlikle değiller, "tatlı gülüş pek yakışır, gözleri ömre bedel" diye boşuna demiyorlar.

YAKIŞIKLI VE AŞIK

Bernal çok hoş, çok sempatik, çok yakışıklı.

Ama sakın heveslenmeyin, baba olma heyecanı içinde ve sevgilisine de aşık. Gözü asla dışarıda olmayan, saygı duyulası bir erkek.

Bizi ilgilendiren filmografisi diyorsanız, o da ortada: "Paramparça Aşklar ve Köpekler", "Ananı da!", "Babil" ve bir değil, iki kez Che Guevara rolü. Devamı da geliyor üstelik. Julianne Moore ve Danny Glover’la birlikte rol aldığı "Blindness", Cannes’da açılışı yapıldıktan sonra Bursa’da gösterildi.

RAKI, BALIK VE PASTA

Bernal, buradaki kısa ziyaretinden tabii ki bir şey anlamadı. Doğum gününe denk gelen bu gelişinde bir pasta üfleyip gitti desem, yeridir. Ha bir de akşam yemeğinde rakı ve balıkla tanıştı.

Açılışa zor yetişen oyuncu, gecede en çok Teoman’la birlikte sahneye çıkan Müslüm Gürses’e bayılmış. Gürses’in sahnesini ilginç, şarkı söyleyişini ise teatral bulduğunu söyledi.

Bernal, oyuncu bir anne-babanın oğlu, çocukluğundan beri oyunculuk yapıyor, 15 yaşından beri de kamera karşısında.

Filmlerin ilginç hikáyelerini oyuncularıyla konuştukça anlıyorsunuz. Gael Garcia, bayıldığımız, başyapıt olarak gördüğümüz "Paramparça Aşklar ve Köpekler"de neredeyse bedava oynamış. Tek amacı filmin VHS kasedini alıp anne ve babasına izletebilmekmiş. Nereden nereye öyle değil mi? O film kendisine sonradan ne paralar kazandırdı!

YOUTUBE’U KAPATMAK DOĞAYA AYKIRI

Gael Garcia’ya göre sinemanın geleceği internette. Ve ona göre Youtube gibi iletişim araçları demokrasinin temeli.

Türkiye’de yasaklı olmasını anlayamıyor tabii. Bunun doğaya aykırı olduğunu söylüyor. Bilmiyor ki doğaya aykırı olan bir şey, aslında tam da günümüz Türkiye’sine pekala uygun olabiliyor!

Ülkemize gelen yabancılar genelde Türk yönetmenlerden bihaber olurlar. Bernal ise en azından Nuri Bilge Ceylan ve Fatih Akın’ı tanıyor. "Üç Maymun"u ve "Yaşamın Kıyısında" filmlerini izlemiş. Hatta "Yaşamın Kıyısında" filminde rol alan Nursel Köse’yi Bursa’da görünce "Ben sizi üç hafta önce Madrid’de bir sinemada Fatih Akın’ın filminde izledim" deyiverdi.

Bundan 8 yıl kadar önce Meksika sineması desek, kimsenin umurunda olmazdı belki. Ama şimdi Meksikalı yönetmenler dünyanın her yerinde saygı görüyor, beğeniyle takip ediliyor.

Bizim sinemamız için de bir önerisi oldu Gael Garcia’nın, ki söyledikleri geçen ay Antalya’da dinlediğimiz Kevin Spacey’ninkinden çok da farklı değildi: "Kendi hikáyelerinizi iyi bir sinema diliyle anlatmanız önemli. Sinemada tek bir film bile bir akım yaratabiliyor. Dünyaya açılmak istiyorsanız, kendi üslubunuzla, kendi hikáyelerinizi anlatın."

Ne mutlu Türk’üm diyene

Bakıyorum da son haftalarda sadece Türk filmlerini yazar ve izler olduk.

"Vicdan", "Aşk Tutulması", "Üç Maymun", "Mustafa", "Devrim Arabaları", "Issız Adam", "Destere", "Osmanlı Cumhuriyeti" derken şimdi de sırada "Muro: Nalet Olsun İçimdeki İnsan Sevgisine" ve "AROG" var.

Bu iki film öyle iddialı ki, bu hafta yanlarına tek bir yabancı film bile sokmadılar.

Vizyonda yeni film olarak sadece ikisi olacak.

Gerçek şu, gişe savaşları resmen Türkler arasında geçiyor.

Ve bence filmler için artık tek bir slogan var: Ne mutlu Türk’üm diyene!
Yazarın Tüm Yazıları