Birleşmeler komedisi

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Ne tuhaf rastlantı: İkisi de aynı anda ve birdenbire aynı şeyi keşfettiler.

Sağlı sollu birleşme.

DYP ile ANAP; CHP ile DSP.

Birleşip de sağda ve solda neyi nasıl yapacaklarını söylemiş olsalardı, böyle bir sağ-sol diyalektiğiyle Türkiye'nin nereye gidebileceğini kestirmek mümkün olurdu.

Örneğin Bayan Çiller, birleşme çağrısıyla ne yapmak istiyor?

‘‘İrticayla mücadele, askerin değil, benim işimdir!’’ diyen ve ‘‘Batı Çalışma Grubu lağvedilerek bir Sivil Çalışma Grubu kurula!’’ emrini veren bir Yılmaz'la orduya karşı birlikte direnme mi? Peki, aynı kişiye onbaşılığı yakıştırmış olan kim?

‘‘Ülke ekonomisini, birlikte oluşturup uygulayacağımız sağ politikalarla biz düzeltiriz’’ dese, kendi politikalarıyla ekonominin ne duruma geldiği meydanda.

Yaklaşan bir yeniden suçlanma tehlikesi karşısında, vaktiyle Refah sayesinde gerçekleştirilene benzer bir kurtuluş girişimi mi?

Belli ki, bir an önce iktidara dönme hırsıyla yanıp tutuşan bir ruh, ‘‘Erken seçim, bugünkü dağınık siyasal yelpazeden farklı sonuç vermeyecektir’’ diyenlere yapay da olsa bir bütünleşme görüntüsü vermek istemektedir.

Ya Baykal?

Daha önceki bir birleşmenin ne sonuç verdiği, dinmeyen hizipçilik kavgalarıyla sık sık televizyon ekranlarına yansıdığına göre, ‘‘Artık değiştim’’ sözüne kimi, nasıl inandıracaktır?

‘‘İrticayla mücadele kurusıkı laiklik ve Atatürk sözleriyle olmaz; ekonomik ve sosyal sorunlara eğilmek gerekir’’ dese, bu konularda daha önce önerdiği hangi tutarlı çözümleri ve hangi ciddi satırları ortaya koyacak?

Yoksa, bu simetrik birleşme formülü, Bayan Çiller'i üçüncü kez kurtarmak için alelacele bulunmuş bir çare mi?

Burada da, belli ki dizginlenemeyen bir hırs, insana geçmişteki büyük bir seçim fiyaskosunun sorumluluğunu unutturmakta ve ‘‘Kısa bir başbakanlık getirsin de sonuçta nereye varırsa varsın’’ hesabıyla her şeyi göze aldırtabilmektedir.

Gülünçleşmeyi bile.

Muhalefet bu komediyi oynarken iktidarın baş sorumlusu durumundaki kişi de pek daha ciddi olmayan bir başka oyunun içindedir: Erken bir seçim oluverirse, kalabalıkların karşısına askere kafa tutabilmiş bir ‘‘kahraman’’ olarak çıkabilme oyunu.

Belki de, ağır sorunların ve başarısızlık olasılığının altından böyle bir oyunla sıyrılma hesabı.

Bu ne biçim bir siyasal kadrodur ki, tıkanıklığın kapılarında bekleşen ve sıkıntıların çıkmazında kıvranan bir topluma, çare olarak, suna suna küçük kişisel hesaplara dayalı komik ‘‘çözüm’’ler sunmaktadır.

Oysa, beklentiler böylesine küçüklükleri kat kat aşan büyüklüktedir. Ciddilikten uzak girişimleri büsbütün gülünç kılan da beklentilerin bu büyüklüğüdür.













Yazarın Tüm Yazıları