Birinci tekil şahıs kabalığı

24 Ağustos akşamı, bence Türk basın tarihinin zarafet sayfalarına geçebilecek bir olay yaşandı.

Ne yazık ki, İstanbul dışında olduğum için o güzel olaya tanık olamadım.

Türkiye Spor Yazarları Derneği, Hürriyet’in yazarı rahmetli Yavuz Gökmen’e AIPS, yani uluslararası meslek kartı verdi.

Yavuz Gökmen, spor yazarlığına çok geç başlamıştı.

Bu gecikme, onun erken ölümüyle birleşince ömrü bu kartı görmeye yetmemişti.

Dernek, Gökmen’in kartını, 42’nci Yıl Balosu’nda oğlu Altan Gökmen’e verdi.

*

Yavuz Gökmen
çok iyi bir siyaset yazarıydı.

Ama en az onun kadar iyi bir spor yazarı oldu.

Onun spor yazarlığına başladığı günü çok iyi hatırlıyorum.

Galatasaray’la ilgili ilk yazısı yayınlandığı zaman bana telefon ederek şunu söylemişti:

‘Ben yıllardır siyaset yazıyorum. Ama daha ilk spor yazımda aldığım tepki, faks ve telefon mesajları karşısında hayretler içinde kaldım. Böyle bir okuyucu bugüne kadar görmedim.’

Spor yazarlığına iki çok önemli yenilik getirmişti.

Türk futbol yazılarına istatistikleri sokan ilk yazar o olmuştu.

Ama bana göre asıl katkısı, Türk futbolcularının soyadları ile anılmasını sağlamak olmuştu.

O güne kadar Türk futbolcuları hakkında yazı yazılırken veya maç anlatılırken sadece birinci isimleri kullanılırdı.

Gökmen sürekli hem adının, hem soyadının kullanılması gerektiğini söylüyordu.

Bugün futbol istatistikleri çok gelişti ve spor yazarlığının önemli bir enstrümanı haline geldi.

Bu sayede spor yazıları şahsi hezeyanların aynası olmaktan çıkıp rakamsal gerçekler haline dönüştü.

Ve futbolcuların artık birer soyadları var.

*

İnsanları ayırt edici asıl isimler soyadlarıdır.

Birinci isim ise erselik bir özelliğe sahiptir.

Yakın arkadaşlar arasında samimiyeti ifade eder.

Ama aynı zamanda bir insanı anonim kılan genelleyiciliği vardır.

O nedenle gelişmiş ülkelerin medyasında insanlardan bahsedilirken, mutlaka soyadları da kullanılır.

Türk spor yazarlığı bu yanlışlıktan yavaş yavaş kurtuluyor.

Ama ne yazık ki aynı kötü alışkanlık, bu defa siyaset yazarlarına bulaştı.

Özellikle son 15-20 yıldır bazı yazarlar, insanları aşağılamak, küçültmek kastıyla onlara birinci isimleriyle hitap ediyorlar.

Kendi kafalarınca, kızdıkları insanları bu yolla alaya alıyorlar.

*

Ben bu ‘birinci tekil şahıs kabalığını’ mesleğimizi çirkinleştiren bir davranış olarak görüyorum.

Düğünde havaya kurşun sıkan insanlara ‘Maganda’ yaftası yapıştıran bir mesleğin mensupları, başka insanlara seslenmenin de daha zarif biçimlerini benimsemelidir.

Unutmayalım, soyadı, katillerin bile hak ettiği bir farklılık hakkıdır.

Orası Filistin ise Türkiye neresi

RADİKAL Gazetesi’nin Pazar ekinde Prof. Ahmet İnsel’in, son günlerde yükselen linç girişimleri ve karşılıklı kutuplaşmayla ilgili mükemmel bir yazısı yayınlandı. Yazıda katılmadığım tek nokta şuydu:

İnsel, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Güneydoğu’daki son olayları ‘Filistinleşme’ olarak nitelemesine katılıyordu.

Ben hiç katılmıyorum.

Türkiye’de herhangi bir insan böyle düşünebilir. Bir yazar da düşünebilir.

Ama üzerinde devletin resmi kimliği olan kimse düşünse bile telaffuz edemez.

Neden mi? Çok basit.

Eğer siz resmi ağız olarak ‘Filistin’ kelimesini telaffuz ederseniz, bir başkası da çıkar size şunu sorar:

‘Öyleyse Türkiye neresi?’

Buna ‘İsrail’ cevabını verebilecek misiniz?

Ortada Türkiye’nin işgal ettiği başkasına ait bir toprak mı var ki Filistin’den söz ediyorsunuz.

Tabii daha da kötü niyetli bir başkası çıkıp size şunu hatırlatabilir:

‘Öyleyse Türkiye’nin Gazze’si neresidir?’

Söyler misiniz, İsrail’in Gazze’den çekildiği şu günlerde böyle bir polemiğe zemin hazırlamak kimin yararınadır?
Yazarın Tüm Yazıları