Birileri bizi aldatıyor

Kıbrıs’ta çözüm adına Türkiye giderek şahinleşiyor. Acaba, bu bir taktik mi? Pazarlık gücünü arttırmak için mi yapılıyor? Zamanı gelince, istenilen elde edildiğinde şahinliği bırakıp anlaşmaya varılacak mı? Eğer böyleyse, çok tehlikeli bir oyun oynanıyor demektir.

Ben, Başbakandan KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a kadar uzanan ve tonu giderek sertleşen demeçleri henüz ciddiye almıyorum.

Şahinleşme yarışında ipin ucu kaçmaya başlamasına rağmen, Türkiye’yi yönetenlerin Uluslararası gerçeklere bu kadar ters düşecek bir tutum takınabileceklerine ve sonuna kadar da sürdürebileceklerine inanmıyorum. Daha doğrusu, inanmakta istemiyorum.

Başbakandan kaynaklandığı izlenimi taşıdığım bu sertliğin, Ecevit’in eskiden de uyguladığı bir taktik olduğunu sanıyorum.

Türkiye’yi göz göre göre duvara çarptırmak istemeyeceğimi ve adı Konfederasyon olmasa dahi, içeriği Türk tarafının makul kuşku ve kaygılarını karşılayacak, iki toplum arasında eşitliği sağlayacak bir çözüm imkanı bulunca imzayı basacağını düşünüyorum.

Buna rağmen bir kaygım var.

Kamuoyuna zerkedilen aşırı şahinlik, sert demeçler ve içi boş, temelsiz sloganlarla kendi kendimize bir canavar yaratma yolundayız.

Bu kampanyanın dozu iyi ayarlanmadığı taktirde bu canavar ilerde bizi de yiyebilir.

Örnek vermek gerektiğinde, aklıma gelen çarpıcı olay, 1958 yılında Cezayir’in Fransa’dan ayrılıp bağımsızlığını elde etmesiyle sonuçlanan süreçtir.

Cezayir, Fransa’nın malı idi. Ekonomik, Siyasi ve askeri stratejik açılardan vazgeçilemez bir ülke olarak görülürdü.

Fransız sağ’ını arkasına alan General De Gaulle büyük bir kampanya yaptı. “Cezayir Fransızdır, bağımsızlık hareketi bastırılmalıdır” diyerek iktidara geldi.

Fransız ordusu ve ülke’nin büyük bölümü için, Cezayir’in Cezayir’lilere ait olduğunu söylemek vatana ihanetten başka bir şey değildi. Meydanlar “Cezayir’de akan Fransız kanı yerde kalmaz. Cezayir Fransa ile et-tırnak gibidir” sloganlarıyla inledi. (Hatta ünlü Bandung konferansında Türkiye yüz karası bir tutumla, Cezayir’in bağımsızlığı aleyhine oy kullanıp Fransa’yı desteklemişti.)

Ancak ayrı De Gaulle bir süre sonra, Cezayir konusunda direnmenin Fransaya her alanda büyük kan kaybına mal olacağını gördü ve tam 3 haftalık bir müzakere ile Cezayir’e tam bağımsızlık tanıdı.

Fransa şoka girdi.

Fransız ordusu zorlukla kontrol altında tutulabildi.

Bu büyük tepkinin nedeni, yıllar boyunca kafalara çakılan “Cezayir Fransızdır ve Fransız kalacaktır” sloganları bir canavar yaratmıştı.

Aniden çark edilmesini toplum yıllarca anlayamadı ve hazmedemedi. Ülke paramparça oldu, insanlar sokaklara döküldü.

YAPALIM DA., ÖLÇÜYÜ KAÇIRMAYALIM…

Türk hükümeti şu sıralarda medya aracılığı ile Kıbrıs pazarlığı yapıyor.

Uluslararası diplomaside başvurulan bir yöntemdir.

Elindeki kartların fiyatını arttırıyor.

Bu yaklaşımın ne oranda taktik, ne oranda strateji olduğunu da tam anlamıyla bilemiyoruz. Sadece tahminlerde bulunabiliyoruz.

Eğer bu bir taktik ise dahi, tehlikeli bir oyun oynandığı inancındayım.

Topluma sadece “Rumlar katildir – Çözümsüzlük durumunda katliam yaşanabilir – Tek amaçları Türk toplumunu yok etmektir” sloganları zerkedildiği taktirde, günün birinde lehimize bir çözüm bulunduğunda ne diyeceğiz?

“Hayır, Rumlar katil değilmiş, iyi insanlarmış” mı denilecek. Topluma inandırılabilecek mi?

İşin kötü yanı, ülke’nin çıkarlarına uygun bir çözümü, böylesine sertleştirilmiş, bağnazlandırılmış bir topluma nasıl benimsetebileceği?

Yarattığımız canavarın esiri olma tehlikesi artmaz mı?

RUMLAR İÇİN DE AYNI TEHLİKE VAR…

Bu tehlike sadece Türk tarafı için geçerli değildir.

Yunanlılar ve Rumlarda aynı hastalıktan müzdaripler.

Onlar da kendi kamuoylarını kışkırtıyorlar.

Türklerin kötülüklerini anlata anlata bitiremiyorlar.

Onlar da kendi canavarlarını yaratmakla meşguller.

Oysa, artık iki tarafında yavaş yavaş tansiyonu düşürme, hiç değilse kin ve nefret aşılayan, korku salan sözcükleri azaltma zamanı gelmiştir.

Tribünlere oynamak, iç politikada puan kazanma yarışı yerine, toplumları hazırlama dönemine girilmelidir.

Çözüm olduğunda, kamuoyları bu şekilde daha kolay ikna edilebilirler.

Çözüm olmaması durumunda da, hiç değlise bölgedeki gerilim “taşınamaz düzeye” çıkmaz.

Tüm taraflar biraz akılcı, biraz da uzun vadeli düşünmek zorunda değiller mi?
Yazarın Tüm Yazıları